7. Bölüm

86 12 9
                                    

~BUSE'NİN AĞZINDAN~
Acıyı en içinde hissedip dışarıya vuramamak, kelimeleri kaybetmek ,gözyaşlarımın uçup gitmesi. Dakikalardır içinden çıkmak istediğim labirentte başa dönüp duruyordum.

Arabaya bindiğimizden beri Sıla ağlıyordu, Berk ise teselli etmekle uğraşıyordu. Ben sadece susabiliyordum. Normal olan ağlamam ,bağırmam ,kırmam ,dökmemdi ama ben babamın ölümünde yaptığımı yapıp susuyordum. Güney gözlerimin içine baktı ve
"Neden ağlamıyorsun? Annene birşey olacak diye korkmuyor musun?" Diye sordu.
Cevap vermek istedim ama sanki dilim kaybolmuştu. 'Dışardan ağlamamam içmden ağlamadığımı göstermez' demek istedim en çok da.

45 dakikaya yakın sürede hastaneye varmıştık. Yoğun bakım ünitesinin önüne gelince bacaklarım beni taşımayı bırakmıştı. Yere oturmuştum. Duvara öylece bakıyordum. O sırada burnuma dünyanın en muazzam kokusu ilişmişti adeta. Kokunun Güneyden geldiğini yanıma çökünce anladım.
"Bak bişey söyle, kabadayı buse ol beni patakla ama böyle susma be kıvırcık." dedi. Birkaç saniye cevap bekledi ama cevap veremedim. Beklemeyi bırakıp yanımdan uzaklaştı.

Yaklaşık on beş dakika sonra sıla gelip "Doktor burda beklemeyin dedi. Hadi gidelim." dedi ama annemi bu halde bırakıp gitmeyecektim tabiki. Ben de kıpırdamadan duvara bakmaya devam ettim. Ama saniyeler sonra havalandım. Güney beni kucağında taşıyordu. Normalde olsa çoktan ölüm fermanını yazardım ama şuan sadece kollarımı boynuna sarıp beni taşımasını kabullenebiliyordum ve fırsattan yararlanarak kokusunu ciğerlerime depolarcasına içime çekiyordum.

Eve geldiğimizde Güney ve Berk bizi yalnız bırakmak istemediler ve bizimle kalmaya karar verdiler. Sıla onlara salonda yatak yaptı ve odasına çekildi. Ben de aynı şekilde odama gidip yattım. Ama uyumak ne mümkün. Yatağın içinde. Dönüp durdum. Ve her dönüşümde aklıma anneminde babam gibi hayata karşı yenilip ölebileceği ihtimali geliyordu.

En sonunda kalkıp salona geldim ama Berk ve Güney tamamen aklımdan çıkmıştı o yüzden salona ilk girişimde korkup irkildim ama sonra koltuğa oturup Güney'i uyurken izlemeye başladım. Hesapsızca dudaklarım yukarıya kıvrıldı. Yüzü hatasızdı adeta. Sabaha kadar onu izledim. Yüzünün her santimini ezberledim sanki. Annemi okula gitmeden önce taburcu ettiler çok rahatlamıştım ama hala ağzımdan bir harf dahi çıkmamıştı. Annemi evine götürdük. Sıla içimi okuyup yanında kalalım anne diye teklif etti ama annem okulunuz aksamasın diye reddedip bizi adeta evden kovdu.

Okula geldiğimizde aklıma annemin kurtulmasına rağmen tramvamın sürmesinin saçma olduğu geldi ama kelimeler dilimle bütünleşemiyorlardı. Dün uyumadığım için gözlerim yanıyor, aynı zamanda midem açlıktan isyan ediyordu. Su almak için okul kantinine giderken Güneyin bi kızla dip dibe oturduğunu ve kızın sürekli güneyin kusursuz yüzüne öpücükler kondurduğunu gördüm. Kan beynime sıçramıştı sebepsizce, ve ağzımdan iki gündür kayıp kelimelerin
"Bu yılışık nerden çıktı be" şeklinde birleşmiş hali çıktı. Ben hem konuşmama hem kızmama hem de Güneyin sevgili yapmasına şaşırmıştım. Atarlı bi şekilde sınıfa çıkmıştım.Sınıfa girerken homurdandığım için Sıla konuştuğumu gördü. Şaşkınlık ve sevinç çığlıkları merasimi bitince;
"Buse buz patenine gidelim mi? Berk ve Güney de gelir. "dedi tatlı tatlı gülerek. Ben tahminimden daha garip bi ses tonuyla "Güney sevgilisiyle gelir o zaman" dedim.
Ders başlamıştı seçmeli dersti Sıla ve Berk fransızca okudukları için sınıftan ayrılmışlardı.Ben ve Güney almanca sınıfındaydık. Tahminimce Güneyin sevgilisi bizim sınıfta olmadığı için Güney bey yanıma oturdu. Kendimi tutamayarak "Sevgilin nerde senin canım ya?" Diye sordum. Güney "İtalyanca okuyo benim güzel sevgilim" dedi dünyada olabilecek en gıcık ses tonu ile. Ben de" Biz buz patenine gidicez, sevgilini de al gel. " dedim. Başıyla beni onayladı ve ders boyu telefonundan Alya denen sevgilisinin fotoğraflarına baktı. Ben ise bu arada kızın gününü nasıl mahvedebilirim diye düşündüm. İçimde anlayamadığım bir kırgınlık vardı ama çok üzerinde durmadım.

MIKNATIS AŞKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin