2. Bölüm

138 22 4
                                    

~SILA'NIN AĞZINDAN~
İkizimin bağırma sesiyle yeni bir güne merhaba. Bir gün bağırmadan uyansa şaşarım zaten. Koşarak odasına gittin. Yüzüme bakarak "Saate bak." dedi.
"Hemen bakıyım... Eveet saat tam olarak 6:48. Bir dakika 6.48'mi? Buse benim hazırlanmam lazım çok az zamanım var. Ne yapacağım ben?"
"Ben bağırmasam daha yatakta mışıl mışıl uyucaktın canım ikizim."
Söylediği cümleden sonra kendime geldim ve hemen odama koştum. Tam 12 dakikam vardı ve benim hazırlanmam lazım.
Hızlı bi hazırlanma sürecinden sonra, sonunda hazırlandım. Artık okula gitme vaktiydi. Asansöre binip aşağıya indik. Servis bizi güvenliğin önünden aldı. Biraz bekledikten sonra sonunda servis geldi. Kulaklığımı taktım ve başımı cama yaslayıp en sevdiğim müzikleri okula gelene kadar dinledim. Okula geldik. Bizi Buseyle aynı sınıfa koymuşlar. Yine kurtulamadım ondan. Gerçekten bıktım. Bıktım. Her konuştuğum erkeği bir güzel dövüyor çünkü. Sınıfımızı bulduk. 11/C sınıfındaymışız. İçeri girdiğimiz an bütün yüzler bize döndü. Ve yanımıza gelip tanışmak istediler. Tabi canım ikizim hemen benim gitmem gerek diye sınıftan çıktı. Daha dersin başlamasına vardı zaten. Sınıfta gözüme çarpan biri olmuştu. Mimar Deniz beyin oğlu. Demek ki aynı sınıftayız. O gün olduğu gibi elinde kitabıyla sırasında oturuyor. Yanıma bir kaç kişi geldi ve hemen arkadaş olduk. Beril,Beste ve Su. Çok cana yakın insanlar. Gözüme o çocuk hala çok tuhaf geliyor. Kimseyle konuşmuyor sadece kitap okuyor. Yanına gitmeye karar verdim. En azından adını merak ediyorum. Yanına gittim ve

"Merhaba ben Sıla. Bu okula yeni geldik. İkizimle birlikte ve hiç kimseyi tanımıyoruz. Ama galiba ben seni dün gördüm babanın evinde. Sen o mimarın oğlusun değil mi? Adın ne?

"Ee Merhaba Sıla. Bende Berk. Kitap okumayı gerçekten çok seviyorum. Kitap önermemi ister misin?

"Yok ben almayayım ben pek sevmiyorum çünkü. Neyse.. Ben gidiyim tanıştığımıza memnun oldum Berk."
Çocuk gerçekten çok yakışıklı ama karakteri pek bana göre biri değil yani onu boş veriyorum. Şimdilik. Çalan zil sesiyle tören alanına indik. Tören alanı çok büyüktü. Ama tören alanı ne kadar büyükse sınıflarda o kadar az. Kendi sınıfımı buldum. Buse daha gelmemişti. Ve tek başımaydım. Hemen yeni tanıştığım arkadaşlarımın yanına gittim. Hava gerçekten çok sıcaktı.
Uzun bir konuşmanın ardından sonra herkes buharlaşma seviyesine gelmişti. Törenden sonra bize 1 saat boş zaman verdiler ve herkes okulun farklı mekanlarına dağıldı. Bazıları kafeye bazıları sınıflara bazılarıda futbol basketbol gibi sporları oynamaya. Tabi bizim MEŞHUR Berk beyimiz elinde kitabıyla ağacın altına oturuyordu. Yanına 2 tane arkadaşı geldi. Vay canına! Arkadaşları vardı. Buna inanamıyorumdum. Beste'ye dönüp: "Berk'in arkadaşlarının adı ne?" dedim.
Beste: "Kız olan Ecem. Berk'in hastasıdır. Her ne kadar arkadaş gibi görünselerde ona karşı çok büyük bi aşk yaşıyor. Erkek olansa Derin. Derinle çok uzun zamandır arkadaşlar. He birde çok yakın bir arkadaşı daha var okulun popüleri: Güney."
Demekki Berk'in de hayranları ve arkadaşları vardı. Hiç aklıma bile gelmezdi. Ee yani yakışıklı çocuk aslında. Karakterinden bunu düşünemedim galiba.
Düşüncelerimden sıyrılıp çalan zil sesine kulak verdim ve hep birlikte sınıfa geri çıktık.
Yaklaşık 8 saat öncesinden Buse'nin ağzından:
Dünyanın en güzel, en anlamlı şeyi olan uykumu bölen güneşin gıcık ışınına lanetle bakarken sessiz odadaki tek ses olan kol saatimin tik tak sesi bende saate bakma isteği uyandırıyordu. Saate bakınca saniyelik felç geçiriyorum, geç kalıyorduk. Felaket olmuşcasına YANDIĞK! Diye bağırınca odamdan içeri şişmiş gözleri, darmadağın saçlarıyla Sıla giriyor. Her zamanki tiz sesiyle bişeyler homurdanıp odamdan çıkıyor. Garip ikizime karşın dakikalar içinde hazırlanmış evden çıkabiliyorum. Tabii sılayı beklediğim sekiz dakikada bişeyler atıştırmayı ihmal etmiyorum. Servisi birkaç dakika bekledikten sonra servise biniyoruz ve ben oturduğum yerden herkese gel de öldüriyim seni bakışı atıp herkesi kendimden uzaklaştırmayı YİNE başarıyorum. Bunu yapmamın kendime göre çok sebebi var tabi. Ama düşünmeme zaman kalmadan okula varıyoruz ve servisten inip sınıfa yöneliyoruz. Sınıfa girer girmez birkaç kişi bize bakmaya başlıyor ~En arka sıradaki koca gözlü , koca kaslı çocuk çok mu yakışıklıydı be~diyorum içimden.~Ay buse neler diyosun sen saçma saçma, yakışıklıysa yakışıklı sanane be.~Yine kendi kendine konuşan manyak buse modundayım. Ben oturmuş düşünürken sıla arkadaş buluyor bile. Bende işim var türü bişeyler geveleyip sınıftan çıkıyorum. Aylak aylak okulu gezinirken devasa bi halısaha görüyorum. Dakikalar içinde okul eteğiyle top koşturmaya başlıyorum tek başıma da olsa eğlenceli bence. Çok koşunca nefes nefese kalmam bir oluyor, astımım tutunca dizlerimin üstüne çöküp öksürmeye başlıyorum. O sırada koşaradım içeri giren biri görüyorum ama kim olduğunu kestiremeden nefesimin kesilmesi bir oluyor. Nefes almaya çalışırken kıvırcık saçlarımdan bukleler gözümün önüne düşüyor. Birden yerin ayaklarımın altından kesildiğini hissediyorum. Beni kucağına alan kişi koşarak gidiyor sanki.Bir dakika içinde bir yere yatırılıyorum. Beni taşıyan kişi saçlarımı geriye ittiriyor. Saniyeler sonunda astım ilacımı çekip oksijenle buluşuyorum. Nefes nefeseyken gözlerimi tam açıp etrafa göz gezdiriyorum. Birde ne göriyim, beni okulun revirine getiren çocuk sabahki koca gözlü çocuk. Doktorun 'Güney getirmeseydin daha kötü olabilirdi evladım iyi yapmışsın getirerek, kızda astım var' diyince çocuğun adının güney olduğunu anlıyorum. Ama çocuk bana malmışım gibi bakıp 'Senin sorunların mı var. Astımın olduğunu bile bile futbol oynanır mı gerizekalı' diyince benim dellenmem bir oluyor ve Güney denen çocukla ufak çaplı bir üçüncü dünya savaşı filmi çekiyoruz. Dersler ben revirde uzanırken bitmiş olduğu için revirden çıkıp sılayı da bulunca eve gidiyoruz. Ben de en sevdiğim şeyi yapıp uyuyorum.

MIKNATIS AŞKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin