"Sanırım kronometreyi açmam gerekiyor." dedi gülümseyerek. Ben de "Sanırım." dedim tıpkı onun gibi sırıtarak. Dar pantolonunun arka cebinden telefonunu çıkarıp 2 dakika süre ayarladı. Gözlerime baktı ve "Sen başlat dediğinde başlatacağım." dedi ve yavaş yavaş bana yaklaşmaya başladı. Dudakları tam dudaklarımın önüne geldiğinde onun az önce bana yaptığı gibi ne zamandır tuttuğumu bilmediğim nefesimi dudakları üzerine vererek "Başlat lütfen!" dedim boğuk çıkan sesimle. Gülümseyerek tuşa bastı ve süremiz başladı. Bana yaklaştı ve dudaklarıma o pespembe bal gibi dudaklarını bastırdı. O kadar narin öpüyordu ki. Sanki ani bir hareketinde kırılıp parçalara ayrılabilecekmişim gibi. Öpüşüne karşılık verdiğimde dudaklarımın üzerindeki dudaklarının gerildiğini hissettim. Gülümsemişti... Ellerini duvara yasladığım belime koyup beni kendine yakınlaştırdı. Ben de ellerimi önce omuzlarında dolandırdım. Oradan ensesine çıktı kollarım ve en sonunda kıvırcıklarına ulaştığımda onları parmaklarıma doladım. Öpücüğümüz derinleşmeye başlamıştı. Ben saçlarını hafifçe çekiştirirken dillerimizin buluştuğunu yeni fark etmiştim. İnanılmaz bir kokusu vardı. Birden ellerini kalçamda hissettim. Sonra bacaklarımdan tutarak onları beline dolamamı sağladı. Ben de ona yardım edercesine hareket edip bacaklarımı beline dolamıştım kolayca. Bir kez daha dudakları dudaklarımın üzerinde gerilince ben de gülümsedim. Alt dudağımı hızla emmeye devam ederken ben de ona karşılık veriyordum. Dudaklarına inlediğimde başarı kazanmış gibi gülümsedi yine. Bu sefer ben onun dudaklarını emmeye başladığımda kalçamdaki elleri bacaklarımla meşguldü. Ağzıma doğru boğukça inlediğinde bu sefer gülümseyen bendim. Nazikçe dudaklarımı kapatınca ben de karşılık vererek son saniyelerimizi kullanmaya çalıştım. Saçlarına dokundum, kokusunu içime çektim, gamzelerine narince dokundum... Öpücüğümüzü bölecek olan sürenin bittiğini bize cırlayarak anlatan olan telefona baktım sinirle. Ayrılın bakayım dercesine bippppp bippppp diye ötmeye başladı. Harry telefonunu eline alıp öten sesi durdurdu. Telefonu arka cebine koyarak bana döndü. Bacaklarımı kavrayarak ayaklarımı yere basmamı sağladı. Eteğimi düzelterek bana bakan Harry'ye döndüm. "İçeri girelim mi?" diye sordu sırıtarak. "Olur." diye cevap verdim ben de gülümseyerek. İçeri girdiğimizde bizimkiler hâlâ şişe çeviriyorlardı. "Ooooo... Neredeymiş bizim kaçaklar?.." dedi kahkaha atarak Maddie. Sesi fena sarhoş olduğunu kanıtlarcasına çıkıyordu. Diğer kızlar da ondan farksız görünmüyorlardı. Sophia bile zil zurna sarhoştu. Ben geçip kanepelerden birine oturunca bizim meraklılar - tabii ki de kızlardan bahsediyorum - yanıma geldiler. Hepsi sorularını yönelttiler kendilerince. "Öpüştünüz mü gerçekten?" "Nasıldı?" "Kızım anlatsana!" gibi pek çok şey daha söylediler. "Yaa... Şu an bir şey anlatamam. Hem zaten anlatsam da sabaha unutacaksınız. Sonra bir daha anlatmak zorunda kalacağım." dedim gülerek. Bunun üzerine Melanie celallenerek "İyi be! Anlatmazsan anlatma!" dedi ciyaklayarak. "Kızım sabah anlatacağım. Hadi gel dans edelim." dedim zaten dağılmış olan kafasını daha da dağıtmasına yardımcı olarak. Tamam dercesine kafasını salladı. "Ama önce içki!" diye bağırdı. Böylece mutfağa yöneldik. 2-3 derken 6-7 tane shot atmıştım kızlarla. Kafamız iyicene güzelleşince -hahahhaha birden gülesim geldi :)))) :D - dans etmekten canı çıkmış yorgun düşmüş terli bedenlerin arasına girdik kızlarla. Çocuklar karşıda oturmuş kollarcasına bize bakıyorlardı. Harry ile göz göze gelince artık nasıl bir kafadaysam göz kırptım ona. O da bana gülümsediğinde kızlara dönüp Jessie J'in şarkısıyla kalçalarımı sallamaya başladım. Kızlar söze eşlik etmeye başlayınca ben de dayanamayıp ben de söylemeye başladım. -Şarkıyı burada açın lütfen!! -
I'm feeling sexy and free
Seksi ve özgür hissediyorum
Like glitter's raining on me
Üstüme parıltı yağıyor gibi
You like the a shot of pure gold
Sen saf altından bir ok gibisin
I think I'm 'bout to explode
Sanırım patlamak üzereyim
I can taste the tension like a cloud of smoke in the air
Havadaki bir duman bulutu gibi gerilimi hissedebiliyorum
Now I'm breathing like I'm running cause you're taking me there
Koşuyormuş gibi nefes alıyorum çünkü beni o hâle sokuyorsun
Don't you know... You spin me out control
Anlamıyor musun... Bana kontrolümü kaybettiriyorsun
Ooh ooh ooh...
Çocuklar bizi izleyerek kontrol ediyorlardı ama sırıtmalarına da engel olmakta güçlük çekiyorlardı. Onların tam tersine müthiş bir ciddiyetle önüme dönüp sözleri söylemeye devam ettim.
We can do this all nightBunu tüm gece yapabiliriz
Turn this club, skin tight
Kulubü kapa, sıkı dur
Baby come on!
Bebek hadi!
Pull me like a bass drum
Beni bir bas davul gibi çek
Sparkin' up a rhythm
Ritmi ateşle
Baby, Come On!
Bebek Hadi!
Rock my world into the sunlight
Dünyamı güneş ışığına doğru salla
Make this dream the best I've ever known
Bu rüyayı en iyi rüyam yap
Dirty dancing in the moonlight
Ay ışığında kirli dans
Take me down like I'm a domino
Beni bir domino taşı gibi düşür
Every second is a highlight
Her saniye bir doruk noktası
When we touch don't ever let me go
Dokunduğumuz zaman beni bırakmaDirty dancing in the moonlight
Ay ışığında kirli dans
Take me down like I'm a domino...
Beni bir domino taşı gibi düşür
Şarkının bitmesiyle çocukların yanına doğru adımlarla başladık. Çocuklar aralarında konuşurken bizi fark edip bize dönünce kızlar olarak gülümsedik. Herkes masadaki içkileri kafaya dikip kıvıra kıvıra dans etmeye gidince ben de Hope'un koluna girip onların yaptığını yaptım. Dans pistine gidince yine hızlı ama bir o kadar da eğlenceli bir şarkı çaldığını duydum. Ritme uyum sağlayarak kalçalarımı hareket ettirdim. Kızlar da benimle aynı şeyi yapıyordu. Birden arkamda bir nefes hissedince hızla arkamı döndüm. Tanımadığım bir esmer karşımda duruyordu. "Bu dansı benim üzerimde de denemeni isterim tatlım." dedi pişkince sırıtarak.
Evet Millet !!! 829 kelime!!! Şarkıyı yazmak çok zordu gerçekten. Söz yazanları daha iyi anlamış oldum. Barbara'ya sarkan çocuğa ne yapacaklar sizce??? Yorum atın!! All The Love Xx...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE ENCOUNTER
Fanfiction"Aww... Harry! Bak! Yıldız kaydı." "Hayır bebeğim. Yıldızlar kaymaz. Az önce bir gök taşı ozon tabakasına çarpıp parçalara ayrıldı. Bu da ondan kopan bir parça." dedi gözlerime bakarak. "Tıpkı benim gibi." dedi sonra sessizce. "Nasıl?" dedim anlama...