Telefonun o lanet sesiyle uyanıp alarmımı kapattım. Annemler yarın sabah gelecekti. Gece Suzie'yle kalmışlardı. Çünkü anne babasının nöbeti vardı. Anne babalarımız doktor da. Bu gece de benim anne babamın nöbet günüydü. Jackson da hâlâ dün gittiği kamptaydı. O pazar dönecekti ve bugün daha cumaydı. Bunları boşverip banyoya giderek gerekli işleri gördükten sonra salak salak dolabıma bakmaya başladım. En sonunda buz mavisi üzerinde siyah detaylı bir şortu kombinledim. (Mesaj olarak atacağım en azından deneyeceğim ) Gözlük takayım mı takmayayım mı derken takmamaya karar verip makyaj masama bıraktıktan sonra saçımı yapmaya başladım. Sarı saçlarıma hafif dalga verdikten sonra beremi taktım. Hafif rimel sonra da parlatıcımı sürdükten sonra siyah kalem çektim. Hazırdım. Çantamı ve lazım olan bir iki kitabımı alıp çıktım. Garaja girince Dee'nin arabamın üzerine oturmuş biriyle mesajlaştığını gördüm. Yanında oturan Hope da ondan farksız değildi. "Günaydın" diye cıvıldayarak ödlerini patlattım. "Ayyy Barbara ödümü patlattın. İnsan bir sakin gelir." diye azarladı beni kendince Dee. "Hımmm... Bu arada çok şıksınız hanımefendi. Bu şıklığı neye borçluyuz?..." dedi bana bakıp pişkince sırıtarak. Aynı ifadeyi Hope da gösterince anladım ki burada bir şeyler dönüyordu. Abartıyordu ve hafif bir -tamam fazlasıyla- yağcılık yapıyordu. Evet millet işte bu iki belirti arkadaşınızın sizden bir şey isteyeceğini ama muhtemelen sizin sıcak bakmayacağınızın göstergesidir. Aklınızın bir köşesinde dursun. İçimden bunları düşünürken sürücü koltuğuna binip sürmeye başladım. Ve en sonunda beklediğim şey olmuş, çok geçmeden Dee ağzını açmış saçmalıyordu. Hope da onu onaylar bakışlar atarak arada söze giriyordu. En sonunda dayanamayarak sordum. "Kızlar gerçekten ne istiyorsunuz? " dedim bıkkınca. "Uffffff... Tamam söylüyorum ama direk olumsuz cevap vermek yok. Tamam mı?" dedi acınası bir ses tonuyla. Muhtemelen ne söyleyecekse mevzudan kızların da haberi vardı ama en konuşkanımız Dee olduğundan görevi ona yığmışlardı. "Yine sana olayı söyleyen benim ama Barbara!..." diyerek Hope'a gönderme yaptı. Hope ona sinsice gülümsedi ve elindeki telefona döndü. Hâlâ telefonuyla uğraşıyordu. Ben bu sırada Dee'ye dönüp konuşmasını sağlamak için "Evet?" dedim soru sorarcasına. Ayrıca seçimden bir cevap beklediğim de anlaşılıyordu. Nefesini vererek konuşmaya başladı. "Bu akşam bir parti var. Bizim kızların hepsi geliyor. Ne olur sen de gel..." dedi benden bir şans dilercesine. Böyle partilerden çok hoşlandığım söylenemezdi ama gitmeyince Sophia bir başına kızları zapt edemiyordu. Anneciğin kızlarına göz kulak olması için büyük kızının ona yardımcı olması her zaman iyi bir şeydir değil mi? Biz de Sophia ile öyleydik. "Babama sormam lazım... Biliyorsunuz hastaneden yarın akşama doğru dönecekler zaten." dedim sevimli olan ama daha da sevimli gözükmeye çalışan arkadaşlarıma. Bu şekilde konuşarak okula gelmiştik. Arabayı park edip indiğimde bizim kızların uçarcasına arabamın yanına geldiğini gördüm. Melanie, Maddie, Lux, Demi, Elenour hepsi bir ağızdan "Geliyor musun?" diye sordular meraklı bir sesle. Sophia ise bıkkın ve yardım dilenen bir şekilde "Lütfen geliyorum de." dedi. Gözlerime kedi yavrusu gibi bakıyordu. "Babamlara sormam lazım. Biliyorsunuz hastanedeler." dedim. Sophia "Şimdi arayabilir misin? Ne olur..." dedi. Onaylarcasına başımı aşağı - yukarı sallayıp telefonumu elime aldım. Babamın numarasını bulmaya çalışırken içimden 'Lütfen kabul etsin!' diye iç sesimle konuşuyordum. Tam bu sırada okulun önünde 8 - 9 tane araba durdu. Ama arabalar aşırı pahalı markalardandı. Ne biliyim Renge Rover'lar (Ahhhhhhhhhhh... Öldüğüm araba... ♥ ♥ ♥) Porshe 'ler Audi'ler ve daha niceleri... Hepsinden sırayla yakışıklılar fırladığında gözlerim hafif bir şok ile açıldı. Sanırım gelecek öğrenciler bunlardı ama en önemlisi aralarında kahvecide ve hastanede karşılaştığım kıvırcık saçlı çocuk duruyordu. Birden bana doğru döndü ve göz göze geldik. "Hadi Barbara arasana!" dedi koluma dokunarak Melanie. "Tamam tamam." diyerek arama tuşuna basıp çalmasını bekledim. Telefon açıldığında "Efendim kızım" diyerek cıvıldadı babam. Uzatmak istemediğimden "Baba biliyorum uygun bir zaman değil ama bu akşam bir parti varmış. Kızlar onlarla gitmemi çok istiyor. Lütfen..." dedim ve sanki beni görebilecekmiş gibi yavru kedi bakışları attım. "Kızım şu aralar sınav döneminin yeni bittiğini biliyorum. Eğlenmek senin de hakkın. Git ama dikkatli ol. Fazla içmek de yok." dedi bana. Normalde hep direten babam ilk defa tek seferde kabul etmişti. "Teşekkür ederim babacığım. Dikkatli olacağım. Görüşürüz." dedim ve kapattım. Kızlara "Tamam yaa... Korkamayın geliyorum." dedim alay edercesine. "Ee... İlk dersleriniz ne?" diye sordum merakla. "Benimki matematik." dedim cevap beklerce. "Benim de!" dedi aynı anda Demi ve Hope. "O zaman bayanlar biz gidiyoruz." diyerek kızlara baktım. Demi ve Hope ile sınıfa doğru yürürken onların akşam be giyecekleri konusunda konuşmalarını dinledim. Sınıfa girer girmez yer bulup oturdum. Sağıma Demi onun sağına da Hope oturdu. Hâlâ ne giyeceklerinden konuşan sevimli (!) arkadaşlarıma tip tip bakıp "Kızlar tamam bir elbise yaa... Bu kadar da önemli mi?" dedim. Bana 'kızım sen salak mısın?' dercesine baktıklarında "Hayır kızlar baydı sadece!" dedim. İzin aldığımı öğrendiklerinden beri bunu konuşuyorlardı ki bence yeterince uzun bir süreydi bu. Sonunda hoca içeri girdiğinde tanrıya şükrettim. Hoca ders kitaplarını yavaşça çıkarırken sınıfın kapısı tıklandı. Kapı aralandı ve okulun bahçesindeki kıvırcık yanında bir esmer bir de sarışın çocukla içeri girdi. Hoca onlara baktı ve onların yeni gelen öğrenciler olduğunu anlayıp konuşmaya başladı. "Ohhh... Çocuklar, siz yeni öğrencilerimiz olmalısınız." dedi onlara bakarak. Hepsi onaylarcasına başlarını salladıklarında Bay Caine " O zaman kendinizi tanıtabilir misiniz çocuklar?" dedi. Bu sırada esmer olan konuşmaya başladı. "Tabii. Ben Zayn Malik." dedi ve hemen sözü sarışın olan aldı "Ben de Niall Horan." diyerek ismini söyledi. Ve sıra kıvırcıktaydı. Gözlerimin içine baktı ve konuştu. "Ben Harry... Harry Styles..."
Evet... Umarım beğenirsiniz... Bundan sonra Harry daha çok hikayede olacak. Vote artarsa çok sevineceğim... Multimedia der susarım. Harry'nin bakışı. Harry'nin de dediği gibi: All the love. Xx
ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE ENCOUNTER
Fanfiction"Aww... Harry! Bak! Yıldız kaydı." "Hayır bebeğim. Yıldızlar kaymaz. Az önce bir gök taşı ozon tabakasına çarpıp parçalara ayrıldı. Bu da ondan kopan bir parça." dedi gözlerime bakarak. "Tıpkı benim gibi." dedi sonra sessizce. "Nasıl?" dedim anlama...