''Ne anlatıyorsun lan sen sabahtan beri?''
Gözlerimin altında biriken yaşı parmaklarımın ucuyla silerken hatırladığım o anların her saniyesini tekrar yaşadığımı, aradan yıllar geçmiş olsa bile hiçbir zaman unutamayacağımı fark ettim. Bir anda tekrar yaşamaya başladığım anıların etkisinden ''fok balığının'' o cırtlak sesiyle sıyrılmıştım. Derin bir nefes alıp etrafımda benim oluşturduğum atmosferden daha kurtulamamış gözü yaşlı insanları görüyordum. Hepsi iç çekip, sanki çok hüzünlü bir film oynuyormuş gibi, dizlerine bakıyorlardı, bir tanesi hariç.
Nermin, okulun edebiyat hocası olan ama yalnızca lisede inekleyip bir üniversite kazandıktan sonra atandığı için hoca kabul edilen bir insandı kendisi. Kesinlikle bir sınav sistemi değil de mülakat sistemi olsaydı, şu an evinde çocuklarına bakıyor olurdu. Yaşı kırkını geçmiş olmasına rağmen daha öğretmenlikte tecrübe edinememiş, tek yaptığı öğretmediğini sormak ve öğrenciyi notla tehdit edip 'bakın ben ne yaman hocayım kimse benim dersimden geçemez' edalarıyla maaşını alıp oturmak olan bir insandı.
Benden nefret ederdi. Gözlerindeki merhametsizlikten bunu anlayabiliyordum. O kadar anlattığım şeylere rağmen bana tavrı değişmemiş, üstüne bir de öyle herkes kendinden geçmiş sağa sola dağılmış bir halde kendi hayatını sorgularken o kısık gözlerini bana doğru dikmiş, keşke ölseydin der gibi bakıyordu.
''Oğlum iyi tamam da bu anlattıklarınla yaptığın şeyin ne alakası var?''
''Hocam, o günlerden bana kalan çok bariz birkaç bir şey var. Birincisi lime lime olmuş sinirler, ikincisi karşı konulamaz cinsel dürtüler. Ayrıca şu kaşımdaki çizgi ve vücudumda bir sürü yara izi.''
Cümlelerim bittikten sonra öğretmenlerin oturduğu koltukların en sonundaki ikili koltukta tek başına oturan şeytana baktım. Bana yüzünden hiçbir zaman eksilmeyen gülümsemesiyle onaylar gözlerle bakıyordu. Tabi ki o günlerden bana kalan en bariz şeylerden bir tanesi de şeytandı. Evime geldikten bir süre sonra artık sadece içimde değil, gözümün önündeydi o.
Uçakla Muğla'ya veya yakınında bir şehre uçtuktan sonra beni anneme ulaştırmışlardı sonunda. Tam olarak yolculuk sırasında ne yaşadık bilmiyordum zaten hep uyuduğum için uçakta ve sonrasında da uyuyarak yolculuk etmiştim. Evime ulaştığım zaman annemin beni bir sarması vardı.. Sanki o an ruhumdaki boşluğun içine güneş doğmuştu. Asıl güneşime şimdi kavuşmuştum ben, diye geçirmiştim o an içimden. Anneme sarıldığım an vücudum yenilenmeye başlamıştı bile. Ruhum dinlenmeye, demlenmeye başlamıştı. Kırılan parçalar hiçbir zaman yerine oturmazdı ama en azından bedenimi ve ruhumu tek parça halinde tutabilirdi annem.
Tabi ki annem polise falan haber vermişti ama Türkiye'de bile değildim ki, nasıl gittiğim belli değildi. Her şeyi kuralına uydurmuşlardı muhtemelen. Polisler de benim gelmemle muhtemelen bir nefes almışlardır artık, annem aşındırmıştır kapılarını.
Geldiğim günden itibaren o kadar çok yanımda durmuştu ki, artık annemin bir hayatı olmadığını, tek hayatının ben olduğunu düşünmeye başlamıştım. Benimle yemek yiyordu, benimle yatıyordu, doktora benimle geliyordu, hatta duşumu bile o aldırmayı düşünüyordu zor vaz geçirmiştim.
Kendisine doktor dememe izin vermiyordu Cansel Hanım. Onun bir arkadaşı olduğumu düşünmemi istiyordu. Bende bu samimiyetine cevap vermek istiyordum ama ilk birkaç sene yapamamıştım. İlk birkaç sene soğuk soğuk davranmış, egzersizlere, eğitimlere, oyunlara katılmamış, hiçbir yaşıtımla konuşmamıştım. Benim için hayatın anlamı bitmişti bile. Anneme kavuşmuş olmak bile yaşama sevincimi geri getirmemişti ancak Cansel Hanım bu isteğimi geri yerine getirmişti. Yıllarca benim için uğraşmış, sonunda acıları ve geçmişi nasıl baskılamam gerektiğini öğretmişti. Psikoloji yüksek lisansını hangi üniversitede yapmıştı, hatırlayamıyorum; ancak ne kadar kaliteli olduğu aldığı paradan da anlaşılabiliyordu. Annem bana belli etmek istemiyordu ama yıllarca bir psikoloğa para vermek kolay değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geçmişin Sanrısı (Wattys 2015 Kazananı)
Adventure''Belki hayat bana iyi davransaydı iyi birisi olabilirdim'' dedim karşımda oturan şeytana. Onaylar gözlerle bana doğru bakıyordu. ''O zaman bende olmazdım ama'' dedi bıkkın bir sesle. ''Olmasan daha iyi olurdu'' dedim. Her zaman ki gibi yine umursam...