Yazardan notlar: Öncelikle uzun zamandır yeni bölüm paylaşmadığım için siz değerli okurlarımdan özür diliyorum. Bu geçen uzun zaman içerisinde bir çok şey yaşadım ve gerçekten yazmaya ne mental açıdan ne de fizikel açıdan fırsatım yoktu. Medyada ise ne şartlar altında yazı yazdığımı sizlerle paylaşmak istedim. Keyifli okumalar dilerim, bir daha yeni bölümün bu kadar geç kalmayacağını bildirmek isterim.
''Anne!''
Kurumuş boğazım ne konuşmama ne de yutkunmama izin veriyordu. Vücudum terden sırılsıklam olmuştu. Attığım çığlık boğazımı inanılmaz derecede yıpratmıştı. Ses tellerim bana ihanet ediyor, konuşmamak konusunda diretiyorlardı.
Bir rüya görmüştüm. Yani sanırım... Emin olamıyordum. Çünkü gerçekten daha gerçekçiydi. Hala parça parça görüntüler gözlerimin önündeydi. Ağlamak istiyordum yalnızca. Ağla gözlerim diretme, ağla ki yanma alev alev. Ağla da zehrim dışarı aksın.
Ağlayamamıştım.
Henüz nerede olduğumun idrakine varamamıştım. Çevremde birkaç insan birikmişti, annem su dolduruyordu bardağa. Suyu içince boğazımın acısı belirgin hale gelmişti fakat artık konuşabiliyordum.
Yutkunmanın da bir nimet olabileceğini daha önce hiç düşünmemiştim. Boğazımın içindeki boşluğu yuttuğum anda içim biraz daha ferahladı. Derin derin nefes almaya başladım. Yanımda annem halen beni sakinleştirmeye çalışıyordu. Rüyanın etkisinden az da olsa kurtulmuştum.
''Anne bir rüya gördüm. Kâbustu. Çok korkunçtu.''
Annem zaten rüya gördüğümü anlamıştı, şefkatli gözlerini üzerinde gezdirip üstümdeki ufuneti dağıtıyordu sanki. Derin bir nefes daha aldım. Artık konuşabilecek durumdaydım.
''Anne rüyamda babam ölmüştü. Bir kazaya kurban gitmişti. Çok korktum anne. Babam nerde?''
Annem çok şaşkın ve biraz tedirgin bir şekilde kaşlarını indirip gözlerini gözlerime sabitlemişti. Anlamaz ifadelerle bana bakıyordu. Çok mu garip bir şey söylemiştim, altı üstü bir rüyaydı işte. Bu kadar tedirgin olmasına gerek yoktu.
''Annecim iyi misin? Sadece bir rüya bu, değil mi? O kadar endişelenmene gerek yok.''
Annemin endişesi hala yerli yerinde duruyordu, gözlerine hüzün bulutu çökmüştü sanki. Ellerimi sımsıkı tuttu, bir şey söylemiyordu. Etrafımdakiler de konuşmuyordu. Herkes sakin ve hüzünlü bir şekilde bana bakıyordu.
''Oğlum, iyi misin? Nasıl bir rüya gördün bilmiyorum ama... Babanı yıllar önce kaybettik.''
Sanki tüm kaybettiğim bilgiler beynime geri yükleniyordu. Başıma ağrı saplanmıştı. Annem doğru söylüyordu, babamı yıllar önce kaybetmiştim. Nasıl bir rüya görmüştüm ki babamı kaybetmem rüyaymış gibi gelmişti? Anlamak mümkün değildi.
Bir otobüsteydik, şimdi hatırlamıştım. En son gardan Aysel'in anneannesinin köyüne gitmek için hareket etmiştik. Aysel, annem, Selim, Haydar babam, ben ve Aysel'in anneannesi birlikte binmiştik otobüse.
''Evet, şimdi hatırladım. Rüya... Rüya gördüm herhalde. Daha çok var mı gelmemize?''
''Yok oğlum. Az kaldı. Bayağıdır uyuyorsun.''
Yolun kenarında kayarak geçen ağaçların sıklaşması kırsal bir alanın bize doğru yaklaştığının habercisiydi. Gideceğimiz yerin nasıl bir yer olduğunu bilmiyordum fakat Aysel'in ninesinin memleketiydi. Eminim güzel bir yere gidiyorduk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geçmişin Sanrısı (Wattys 2015 Kazananı)
Adventure''Belki hayat bana iyi davransaydı iyi birisi olabilirdim'' dedim karşımda oturan şeytana. Onaylar gözlerle bana doğru bakıyordu. ''O zaman bende olmazdım ama'' dedi bıkkın bir sesle. ''Olmasan daha iyi olurdu'' dedim. Her zaman ki gibi yine umursam...