Uyandığım an bağırmaktan kısılmış ve çatallaşmış sesim artık çıkmıyordu. Bütün vücudum denize girip çıkmışım gibi ıslaktı. Üzerimdeki kasvet ve korku elle tutulur, gözle görülür vaziyette, kalbimin ritmi iki katına çıkmıştı. Etrafıma toplanan ev ahalisi korkuyla beni izliyorlar ve sakinleştirmeye çalışıyorlardı. Gördüğüm şeyler kolay değildi. Annemin getirdiği bir bardak suyu bir yudumda bitirince biraz sakinleşmiştim. Sabah ezanları okunuyordu. Anneme sarılıp ağlamaya başladım. Annemse başımı okşuyordu pamuk gibi elleriyle. Ne uyanmış olmak ne etrafıma toplanan insanların çokluğu nede sabah ezanlarının huzur verici ve bir o kadar da ürkütücü sesi beni annemin okşaması kadar rahatlatabilirdi. O bana dokunduğu an içimdeki tüm korkular silinirdi ama yine de o gördüğüm babamın kolsuz bedeni ve mosmor irisleri gözlerimin önünde bir hayalet gibi bana bakmaya devam ediyordu. ''Beni kurtar'' çığlıkları halen bir pinpon topu gibi duvarlarda sekip durmaktaydı. Babam kendisini kurtarmamı istiyordu ama nasıl?
O öldü diye fısıldadı içimdeki o ses. Sanki ben bilmiyormuşum gibi. Ona artık şeytan diyeceğim. Çünkü bir melek gibi iyiye yönlendireceğine hep vesvese fısıldıyordu kulağıma. ŞEYTAN. Sabah ezanlarında bile yanı başımda, içimde bir yerlerdeydi.
Herkesin derinlerinde bir yerde şeytanı vardır. Bazen onu fark edersiniz ve sizi yönetmesine izin vermezsiniz. Bazen de fark ettiğiniz halde onun kölesi olmayı kabul edersiniz. Bazense hiçbir zaman fark edemezsiniz. İşte o zaman, asıl şeytan sizsiniz demektir. Şeytanla bütünleşmişsinizdir.
Eğer babam öldüyse benden ne istiyor diye sordum şeytana, sustu bu sefer. O da bilmiyordu. Bunu hep birlikte öğrenecektik.
Babam rüyamda kalbimi sökmek istiyorlar, kalbim sensin gibi bir şey söylemişti. Acaba bana mı bir şey olacak diye içimden geçirmiştim. Bunu anneme de söylediğim zaman ''saçmalama oğlum, Allah korusun'' gibi bir tepki vermişti. Elbette Allah korusun ama bunun da bir anlamı olmalı diye geçirmiştim içimden.
Ben sakinleşince etrafıma toplanan kalabalıkta dağılmaya başlamıştı yavaş yavaş. Selin pencereleri açınca ezan tüm ihtişamıyla odamın içine dolmuş ve bununla birlikte tarifsiz bir serinlik gelmişti, iyice rahatlamıştım.
O an Selin'in bakışları takılmıştı gözüme. Loş karanlıkta üzerine giydiği tozpembe, kısa gecelik onu olduğundan çok daha büyük gösteriyordu. Dağılmış saçları, korkuyla bükülmüş dudakları ve uykusuz gözlerini bana çevirmiş, iyi olup olmadığımı kontrol etmek ister gibiydi. İyiyim mi desem diye aklımdan geçse de bir an, sonradan vaz geçtim bu düşüncemden. Küçük bir gülümsemeyle başımı hafifçe yukarı aşağı salladım. Oda aynı masum gülümsemesiyle cevap vermişti.
iki eliyle saçlarını geriye doğru taradı. Aklında olan benim iyiliğim miydi yoksa bölünmüş bir uykunun ardına gelen davranışlar mıydı, anlaşılmıyordu.
O an yalnızca annemin kolları arasında derin uykuma geri dönmek vardı aklımda.
O sıralar her şey normal seyrinde ilerliyordu. Yeni evime alışmam uzun sürmemişti elbet. Mahalleden de birkaç arkadaş edinmiştim. Mahalledeki diğer insanlarla tanışmak için bizim yaratık kardeşlerle takılmaya başlamıştım önceleri.
Yaratık kardeşler.. iyiydi aslında. Ben o zamanlar sadece görünüşlerinin bozukluğundan dolayı öyle bir lakap taktıklarını düşünürdüm. Nesi vardı ki? Onlar da tıpkı bana benziyorlardı sanki. Hareketleri, düşünceleri. Benim gibi farklıydı onlarda. Çoğu zaman toplumda arkadaş bulmakta sıkıntı çekmiş, dışlanmış, bu yaşlarına kadar yalnız gelmiş insanlardı. Onlar sadece kardeş değil, kardeşini arkadaşı seçmiş insanlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geçmişin Sanrısı (Wattys 2015 Kazananı)
Aventura''Belki hayat bana iyi davransaydı iyi birisi olabilirdim'' dedim karşımda oturan şeytana. Onaylar gözlerle bana doğru bakıyordu. ''O zaman bende olmazdım ama'' dedi bıkkın bir sesle. ''Olmasan daha iyi olurdu'' dedim. Her zaman ki gibi yine umursam...