Aradan koskoca bir hafta daha geçti. Asya yemeği, akşam birlikte olmayı falan geçmişti artık. Timuçin otelde bile durmuyordu. Çevre illerden gelen misafirlerini ağırlamakla meşguldü. Timuçin günde bir kere arıyor, ne yaptığını soruyor ve kapatıyordu. Genç kadın onu görememekten yaşadığı üzüntü üstüne bir de ilgisizlikle baş etmeye çalışıyordu.
Haftasonu gelmişti; ama evde oturuyordu. Sevgilisi vardı, ama yoktu. Sinirle koltuğundan kalktı ve yemek için mutfağa gitti. Sonra da güzel bir film izlerdi. İzleyeceği film kategorisi kesinlikle romantik komedi olacaktı. Yeterince gergin ve kırgın olan duyguları dram bir filmi kaldıramayacaktı. Mükemmel çifte hayran olur, onlara imrenerek bakar, sonra biraz güler, belki arada birkaç damla gözyaşı dökerdi. Haftalardır yaşayamadığı şey için olabilirdi bu.
İçerden gelen telefonunun sesiyle, elindeki kaşığı bırakarak salona geçti. Arayanın Timuçin olduğunu görünce, bir süre baktı telefona. Araması kesilince attı kenara. Açmayacaktı artık onun telefonlarını. İlgisi sona ermişti işte. Hevesi geçti belki de, gezdi tozdu benimle şimdi de ayıp olmasın diye bir kez arayıp öyle bir halini hatrını sorup kapatıyor, diye düşünüp televizyondan bir müzik kanalı açtı. Ne kadar ruhunu rahatlatmayı istese de, çalan şarkı hiç yardımcı olmuyordu. Gripin, Nasılım Biliyor Musun? Diye bağırıyordu. Adamı arayıp aynı soruyu bağırarak sormak istedi.
"Nasılım biliyor musun? Elimde yemek bıçağı soğan doğruyorum. Gözlerimdeki yaşın sebebi o değil. Sensizlikten ağlıyorum! Nasılım biliyor musun? Geçirdiğimiz güzel haftasonuyla yetiniyorum ve gidersen bununla nasıl başa çıkacağımı düşünüyorum!"
Sesi son ses açarken gözlerinden de yaşlar sicim gibi akmaya başladı. Çok geçmeden mutfağın eşiğine yığılıp kaldı. Aşkını dile getirirken adamın gözlerinde samimiyeti görmüştü. Hiç gitmeyecek gibiydi. Bırakmayacaktı. Hep sevecekti. Peki neden böyle olmuştu? İki haftadır ona ayırabileceği bir saati bile yok muydu?
Burnunu silerken mırıdandı. "Sen küçük bir kaçamaktın öyleyse. İstemeyerek de olsa, adamın masasına meze oldun işte! Aptal!"
Bu sırada yapmaya çalıştığı yemeği yaktı ve son anda alev almaktan kurtardığı tencereyi suyun altına attıktan sonra bir nebze kendine gelebildi.
Bir şeyler atıştırdı. Film seçmek için internetin başına geçtiğinde, telefonu tekrar çaldı. Ne kadar açmak istemese de, ne kadar kızgın olsa da yanından ayıramıyordu. Belki tekrar arar, belki fikrini değiştirirdi bu sefer açardı. Hem kötü bir şey olmuş olamaz mıydı sanki, hemen yargılıyordu adamı... Onlarca bahane bulduktan sonra, hevesle telefonu eline aldığında Timuçin aramayı sonlandırdı.
Film başlar başlamaz üzerine çöreklenen uykuya bıraktı bedenini ve kabus ve ya güzel bir rüya olup olmasını umursamadan gözlerini kapadı.
***
Bu aşkla yeniden doğmuştu. Sanki yeni bir Timuçin vardı içinde. Daha fazla gülmeyi emreden, zihnini kötülüklerle değil de daha yapıcı işlere açan, sevilmenin de ötesinde sevmeyi arzulayan bir Timuçin...
Odasının balkonunda oturmuş gökyüzünü seyrederken kendisiyle tanışmanın şerefine bir kadeh viski kaldırdı. Normalde içki ayrımına gitmezdi; ama o gün ağır bir misafir ağırlıyordu. Otuz beş yıllık Timuçin Gündoğan'ın karanlığında bir ışık belirmişti. Hava karardığında ortaya çıkan yıldızlar gibi... Şöyle düşündü Timuçin: Demekki benim de güzel günlerim azalıyor, yani güneşim batıyordu. Simsiyah gecelerde kalıp belki de hiç korkmam dediğim şeylerden korkacaktım. Ne de olsa gece bu. Gündüz duyulan aynı tık sesi geceleyin çok farklıydı. Demekki benim için hala bir umut var. Demekki benim karanlığımı aydınlatan Asya imiş... Demekki güneşim tekrar doğmaya yatkın...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GİZEMLİ PATRON (+13)
Mystery / ThrillerGİZEMLİ PATRON Zor bir çocukluk geçiren Asya, hayatına Muğla'da bir otelde çalışarak geçirmektedir. En yakın arkadaşı ve en büyük destekçisi de onun kadar yaralı bir geçmişe sahip Ali'dir. Otele yapılacak yeni bir bar için, p...