Eve girdiğinde kendini berbat hissediyordu. Salona geçti ve ışığı yaktı. Kendini kanepeye bıraktı. Elleriyle gayriihtiyari yüzünü sıvazladı ve uzandı. Başı çatlamak üzereydi. Ali'yle ilgili anılar gözleri önünden geçerken aklına Sinan geldi. Sinan'ı gerçekten kim öldürdü? Yüzünde şüpheli ve korkulu bir ifade vardı. Biri ölmüştü ve cinayetin kim tarafından işlendiği bilinmiyordu. Ailesi ne yapmıştı, polise başvurmuş muydu, şu anda suçlu görünen birileri var mıydı? Ali'nin cevabı açıktı: Timuçin.
Bunu düşünmek bile, adamın kötüye gittiğinin resmiydi. Onu ikna edebileceğini bilse bir psikologa götürürdü. Bu süreçte yanında olmaya devam ederdi. Ama Ali keçi gibi inatçıydı. Hem tedaviyi reddedecek hem de Timuçin'i suçlayarak onun üzerine gelecekti. Sıkıntıyla diğer yanına döndü ve bacaklarını hafifçe karnına çekti. Pozisyonuyla rahatladığını hissetti. Çok geçmeden de uykuya daldı.
Rüyasında Sinan'ı gördü. Adamın kafasının yarısı kopuk bir vaziyette elinde bir bıçakla Asya'yı kovalıyordu. Asya kaçamadı. Sanki geriye koşuyordu. Kabus olduğunu beyni algıladı. O yüzden durdu. Zaten adama doğru çekiliyordu.
İlk defa bir şey yaptı. Kabuslarına yön verebildiğini fark etti. Vücudunun yarısını döndürdü ve adamın kafasına bir yumruk geçirdi. Amacı yarım kafayı vücudundan tamamen ayırmak ve ondan kurtulmaktı! Adamın kafası kopmuştu; ama hala hareket ediyordu. Asya'yı yakasından tuttu. Yerde duran kafanın üzerindeki gözler onu takipteydi. Duruma dehşetle yaklaşamadan karnına giren bıçağı hissetti. Bir kez de değil üstelik... Ağzından kan kusarak yere yığıldı.
Terler içinde uyandığında, kalbi çıldırmış gibiydi. Etrafına baktı, evindeydi. Hava kararmıştı ve dışarıdan insan sesleri geliyordu. Şükürler ederek tekrar yattı. Rüyaydı ve o yine ölmüştü ve yine sevinçle gözlerini kapatarak, nefesini düzene sokmaya çalışıyordu. Kendine gülmeden edemedi, Bu kadar cesareti nereden buluyorum ben acaba? Adama yumruk atmalar falan? Gerçek hayatta olsa yapabilir miyim sanki? Gözlerini açtı sonra. Etrafı izledi bir süre. Işık açık değil miydi ben uyurken?
Lambanın düğmesine uzandı ve iki kez açıp kapadı. Açılmadı. Sokak lambasının ışığından destek alarak diğer odaları da denedi. Sonunda elektriğin gittiğine ikna olarak mutfağın alt çekmecesinden mum almaya gitti. Karanlıkta bir şey bulmak hayli zordu. Elini dolaba sokup mumu aradı. Bulamayınca doğruldu ve salondan telefonunu alıp onun ışığından yararlanmak için duvara dokuna dokuna ilerledi. Salona gelmişti ki, kapı tıklandı.
'Tak, tak'
Genç kadının yüreği ağzına geldi. Ellerini karnının hizasında birleştirip bekledi. Gecenin bu saattinde kimdi şimdi? Önce açmamayı düşündü. İçeride ışık yoktu. Gelen her kim ise, onun evde olmadığını düşünerek gidebilirdi. Daha sonra bir hırsızın kapıyı çalmayacağına inanarak sessizce yürüdü. Kapıya yaklaştığında, deliğin kenarından baktı. Apartmanın ışığı yanmıyordu. Hemen geri çekildi. Elleri kapıya yaslanık bir şekilde kapıya baktı bir süre. Kapı daha hızlı vuruldu.
'Tak, tak.'
Ellerini ateşe değmiş gibi hızla çekti ve geriye sessiz iki adım attı. Kapıdan uzaklaşıp duvara yaslandı. Her kim ise bu saatte, gitmesini bekliyordu. Tanıdık biri olsaydı böyle gelmezdi evine, en azından arardı.
Telefonu geldi aklına, belki de biri aramıştı. Heyecanla çantasına giderken ayakları birbirine dolandı ve büyük bir gürültüyle yere yuvarlandı. Kolunun üzerine düşmüştü ve acıyla ses çıkarmaktan ölesiye korkuyordu. Sessiz bir inilti çıktı, buruşmuş dudaklarından. Yine de kendine kaygısı birkaç saniye sürdü. Kapıya doğru baktı hemen, kapının ardındaki sesi duymuş olmalıydı. Kolunu tutarak oturdu. Nefesini kontrol altında tutamıyordu. Yaralı kolundan elini çekerek ağzını kapattı. Sadece bir kaç saniye sürmüştü bu sessizlik. Öncekinden daha hızlı ve gürültülü vuruluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GİZEMLİ PATRON (+13)
Mistério / SuspenseGİZEMLİ PATRON Zor bir çocukluk geçiren Asya, hayatına Muğla'da bir otelde çalışarak geçirmektedir. En yakın arkadaşı ve en büyük destekçisi de onun kadar yaralı bir geçmişe sahip Ali'dir. Otele yapılacak yeni bir bar için, p...