Öğle vaktine yarım saat kala düşüncelerle pencere kenarına geçti. Patronunun onu destekleyen sözleriyle mutlulukta zirveyi zorlasa da Timuçin'in hala ortalarda görünmeyişi canını sıktı. Bir önceki gecede birbirlerine ilanı aşk ettiklerine göre, onu aramakta bir çekincesi olmamalıydı; ama genç kadın yapamıyordu. Gözlerine baktığında kalbindekileri dökmeye karşı cesaret kazandıysa da, telefonunu çevirip nerede olduğunu soramıyordu.
Ardını döndüğünde Ayşe'nin koşar adımlarla gittiğini gördü. Kaybolana kadar dalgın gözlerle arkasından baktı. İçinde bir sıkıntı peydah oldu. Kolları iki yana düştü ve gözpınarları ıslandı. Ne acıydı, sevdiğine sonsuz güven duyamamak... Ne acıydı, ardını döndüğünde rahatça yol alamamak...
Resepsiyonda birkaç kişi hariç herkes dışarı çıktı. Bu katta tek başına kalmıştı. Ali bile arabasına binip uzaklaşmıştı. Kendini yapayalnız, terk edilmiş gibi hissetti. Hani her şey düzeliyordu? Aslında bu ilişkiye başlarken işlerin daha da karmaşık olacağını sanki bilmiyordu. Oflayarak sağ eliyle şakaklarını ovdu. Kalbinden kopan bir parça boğazına saplandı ve burun direğini sızlattı. Bir erkek için ağlamayalı yıllar olmuştu. Bu gururunu kıracak değildi; çünkü bu erkek daha önce tanıdıklarından çok başkaydı. Bakışı, dokunuşu, hayat karşısındaki gücü, gülüşü, kısacası her şeyi benzersizdi. Asya tüm kalbiyle aşık olmuşken artık hiçbir şeyi geriye çeviremezdi. Gözleri kapalı bir halde sağ elini ensesine kaydırdı ve acıyla orayı ovaladı. Onunla olması mucize gibiyken, bir de onu sevmesini mi istiyordu? Kendini yere bırakıp hıçkırarak ağlayabilirdi. Gözlerindeki yaşları sıkıştırıp akmasını engellemek için gözkapaklarını titreyerek açtı.
Karşısında Timuçin'i gördü. Bir anda ağzının içi kurudu. Midesindeki acılı dalgalanmanın yerini sevinçli kelebekler aldı. Az önceki dünyası yıkılmış hali, pencerenin aralık kısmından çoktan uçup gitti.
"Ne-ne yapıyorsun orada?"
Genç adam ona gülümsedi ve yavaşça yaklaştı. "Seni izliyordum."
Utandı; fakat bakışlarını karşısındaki umudundan çekmedi. "Umarım seni güldürmedim."
Genç adam güldü. "Şirinliğinle güldürdün." Eğilip masanın üzerinden kadının elini yakalayıp parmak boğumlarına bir öpücük kondurdu. Kadının gözlerindeki kararsızlığı anlamamak imkansızdı. Elini bırakmadan onu sandalyeden kaldırdı. "Dün gece İzmir'e uçtum. Arayıp haber vermem gerektiğini biliyorum. Nedense seni görüp konuşmanın beni daha mutlu edeceğine karar verdim. O yüzden uçaktan iner inmez geldim."
Neler olduğunu idrak edemedi. "İzmir'e mi? Bir sorun mu var?"
Timuçin onun merakını kamçıladı. "Yemeğe çıkalım, anlatırım. Ben de kahvaltıyla duruyorum." Küçük bir açıklama yapma gereği duymuştu; çünkü biliyordu ki, genç kadın felaket senaryoları kurmuştu. Kadınların beyni nasıl çalışırdı bilirdi. Siz tek şey söylerdiniz, fakat onlar durumu matematik işlemine çevirip türevini çözerdi. Bu bazen erkeklere sorun yaratsa da, nedense böyle kadınlardan da vazgeçemezlerdi. Hayat, ironilersiz bir hiçti!
Onun gelişi Asya için çoğu şeyi çözmüştü aslında. Gözlerinin altında uykusuzluğu simgeleyen halkalar oluşmuştu. Asya ona inanmak için çaba göstermedi, inandı... Koşar adımlarla gidip adama sımsıkı sarıldı. Başını göğsüne yasladı ve alnını tişörtünün üzerinden teninde gezdirip kokusunu duyumsadı.
Timuçin hareketsiz bir şaşkınlığın ardından, kalbinin ısındığını fark etti. Asya başını sol göğsüne sürtüyordu. Hareketi adamın içini oynattı. Hayır! Dedi içinden. Onun güzel varlığı içimi yeşerten!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GİZEMLİ PATRON (+13)
Misteri / ThrillerGİZEMLİ PATRON Zor bir çocukluk geçiren Asya, hayatına Muğla'da bir otelde çalışarak geçirmektedir. En yakın arkadaşı ve en büyük destekçisi de onun kadar yaralı bir geçmişe sahip Ali'dir. Otele yapılacak yeni bir bar için, p...