Bu sabah erkenden kalkıp kahvaltımızı yapmıştık otelde.kahvaltılıklar masaya koyulmuş herkes istediğinden alıyordu.bizde kahvaltılıklarımızı alıp doyurmuştuk karnımızı. Bugün nereye gideceğimizi merakla bekliyordum Haydar abi bi şey dememişti gidince görecektik.Bi an önce gitmek için sabırsızlanıyordum. en sonunda gitme vakti gelmişti hepimiz arabadaki yerimizi almıştık.ilk olarak Uçhisara gitmiştik. Dıştan bakılınca kocaman kaya parçaları gözüküyordu her biri birer dağ şeklinde.mağara gibi bi yerdi. İçerisi de çok genişti.giriş kısmında oturmak için banklar vardı.ve aydınlatması vardı.en çok dikkatimi çeken ışıklı merdivenlerdi.yukarı çıkmak için koymuşlar.muhteşemdi.yukarı çıktık yavaş yavaş bi kaç fotoğraf çektik.yukarı çıktığımızda çok güzel bi manzara vardı.bakmaya doyamazsın.bi müddet öyle etrafı izledik daha sonra aşağı indik gezilcek yer çoktu.aşağı indiğimizde hemen çaprazımızda küçük bi pazar vardı.fakat pek bi şey yoktu içinde sadece kuruyemiş ve oraya ait taştan heykeller dikkatimizi çekmişti.hemen yönümüzü o heykellerin olduğu yere çevirmiştik. Benle Zelal küçük peri bacaları ve kül tabakları almıştık.bi de besmele yazan bi tablo vardı yani oranın toprağından yapılmış ondan da bi tane aldım. ablam Helin e hediye ederim diye. Aldıklarımızı da paket yaptırdıktan sonra ayrıldık ordan.ikinci yerimiz asmalı konaktı ilk filmin çekildiği yer bi de diğer asmalı konak vardı büyük olan.burası otel olmuştu ve hiçbi şekilde orayı gezmemize izin vermiyorlardı.bizde bi müşteri gibi oturup kahvelerimizi içip bulunduğumuz yerde tek fotoğraf çekebilmiştik.oteldeki müşteriler rahatsız olmasın diye yukarı odalara çıkamıyorduk.alt kattaydık.duvarda Nurgül yeşilçayla Özcan denizin resimleri vardı.yani bi nevi asmalı konağın film kareleri. Burda da bi çok yerde de fotoğraf çektik.ve son olarak hepimiz otelin önünde de fotoğraf çektikten sonra ordan ayrılıp diğer asmalı konağa gittik.orası müze olmuştu.diğer konaktan daha büyüktü.kocaman bi avlusu avlunun içinde de antik eşyalar vardı.O zamana ait. avluda asmalı konaktaki Sümbül hanımın kahvesini içtiği bi köşe vardı.duvarda eskiye ait halılar hemen yanında da bi divan bende orda oturup fotoğraf çektirdim Zelal e.filmdeki mutfaklarını gördük o Diclenin dedikodularını yaptığı mutfak.seymenle baharın odasını gördük.her tarafını gezdik oranın. Asmalı konaktan çıkınca hemen karşıda bi pazar vardı. toplasan 10 kişi yoktu pazarda.küçüktü ve genel de takı ve oraya ait taştan heykeller vardı. Şaşırmıyordum çünkü kapadokya nın bi sanatıydı o taştan heykeller. Takıları da güzeldi çoğunlukla el yapımıydı.ordan kendime turkuaz taşları olan bi bileklik almıştım.Kardeşim Ali' yede tespih almıştım.pazarın sonunda asmalı konağın resmi olan taştan heykel vardı. Hoşuma gitmedi desem yalan olurdu.güzeldi balkonu avlusu herşeyi vardı.biraz pahalıydı.indirim yapayım dedim fakat adam bi kuruş inmedi onun yerine övdü durdu malını bende aldım tabi mecburen. Sonuçta beğenmiştim. Zaten bi daha buraya ne zaman gelebirdim ki. buradaki işimiz de bitince arabamıza binip gerçek peri bacalarını görmeye gitmiştik.Belkide gördüğümüz en güzel peri bacalarıydı.bir sürü turist gelmişti oraya fotoğraf çekmek için.Bizim de fotoğraf çektiğimizi görünce yanımıza geldiler.bizimle fotoğraf çekmek istediklerini söylediler.her ne kadar dillerinden anlamasakda vücut diliyle gayet iyi anlaşıyorduk.bizi sevmişlerdi.biz ne kadar fotoğraf çeksek biraz daha biraz daha deyip ısrar ediyorlardı.onlarla fotoğraf çekmekten Haydar abinin gittiğini farkına bile varmamıştık.taki kornaya basana kadar. Bizde korna sesiyle ayrılmak zorunda kalmıştık turist arkadaşlarımızdan.hava kararmıştı akşam oluyordu .bizde otelin yolunu tutmuştuk.Haydar abi bizim için balon gezisi de ayarlamıştı.sabah 5 de kalkıp gitmeniz gerekiyordu.o yüzden erkenden yatıp erkenden kalkmalıydık.biz arabadan inerken özellikle yarın erken kalkmamız hakkında bizi uyardı.ha bi de yanımıza kalın şeyler almayı da ihmal etmeyin demişti.sonuçta o saatte serin olurmuş oralar.O gün o kadar yorulmuştuk ki bi duş aldıktan sonra kendimizi yatağa atmıştık. Ya da ben atmıştım. Çünkü ne Hilal in ne de Zelal in uykusu yoktu. Ben tam uyucakken onlar televizyon açmış Sorvayvır izliyorlardı.ben onlara ne kadar sesini kısın uyucam dedimse de fayda etmiyordu.baktım olmuyo Terlik fırlatim dedim.Terlik de Terlik olsa terli atmamla yere düşmesi bir oldu.kâğıt gibi hafif bi şeydi Terlik.:) Ben onlara atmaya çalışırken onlarda halime gülüyorlardı.en sonunda insafa gelip TV sesini kıstılar bende rahat bi uyku çekebildim. Yarın için heyecanlıydım bakalım nasıl geçecekti balon yolculuğumuz iple çekiyordum yarını. Yarın ola hayrola......