BÖLÜM 10

79 10 0
                                    

Kime benzediğimi tam olarak anlamamıştım. Soran gözlerle Ali dedeye döndüm.

"Ablasına" dedi. Önce inanamadım.

"Yok siz belki şişkoluğumdan benzetiyorsunuzdur" dedim. Sonra Ali dede hizmetçi kıza bağırıp ondan birşey istedi. Kız elinde bir çerçeve ile geri döndü. Ali dede çerçeveyi kızın elinden alıp bana uzattı. Yeşil gözleri bir resimde bile yeşilliği andıran derecedeydi . Upuzun kahverengi saçları parlıyordu. Gülüşü oraya hiç gelmek istemiyordum. Dişleri benimle aynı dizilişe sahipti sanki. Ağız yapısı ve çenesi. Gerçekten bana benziyordu. Fazlasıyla. Acaba intihar etmesinin asıl nedeni neydi. Merak konularından biriydi.

İyice inceledikten sonra Ali dedeye tekrar verdim. Kafamda doksan tane soru vardı ve buraya gelme nedenim eğer bunları öğrenmekse boş geri dönmeyecektim.

"Şimdi inandınmı kızım" dedi dede. Birden üzülmüştüm. Onlara bunu yaşatmaya hakkım yoktu.

"Ben çok üzgünüm" dedim ve derim bir nefes aldım.
"Bir daha buraya gelmem size bunları hatırlatmam" dedim. Artık gözlerim dolmuştu. Alkının bana her baktığında ablasını görmesi kadar yıkıcı birşey olamazdı. Kafamı one eğip gözlerimi sıktım. Akan gözyaşlarını elimin tersiyle silip tekrar Ali dedeye baktım. O benim aksime gülüyordu.

"Beni boş zamanlarında ziyarete gelirmisin. Bu iyiliği bana yaparmısın" dedi birden. Şaşırmıştım. Beni bidaha görmek istemiyecegini hatta şimdi burdan gitmemi isteyeceğini falan sanmıştım. Mutlu olmuştum nedensiz.

"Benn şeyy" dedim. Ne diyeceğimi bilmiyordum.
"Siz mutlu olacaksınız gelirim tabi" dedim. Ve ona kocaman gülümsedim. Bu sefer gözyaşlarını silen taraf olmuştu. Gerçekten kendimi anlık gülümserken görmek isterdim. Şimdi tüm soruların cevabını alma vakti gelmişti.

"Ali dedecim ben Alkının yanına gideyim odev vardı ya" dedim. Bu adama yalan söylemek hiç hoşuma gitmemişti.

"Tabi kızım en yakın zamanda bekliyorum ama" dedi.

"En yakın zamanda" diyip yanından kalktım. Bahçe kapısından eve girdim. Alkın ortalıklarda görünmüyordu. Hizmetçi kızıda görmemiştim. Nereye gideceğimi bilmeden merdivenlerden yukarı doğru çıktım. Üst kata geldiğimde 5 tane kapı vardı önümde. Acaba içlerine baksammı diye düşündüm. Sonra vazgeçtim. Benim özelim karıştırılsa pek memnun kalmazdı yani. En iyisi Alkın diye bağırmaktı. Evet başka çözüm yolu yoktu.

"Alkınnnnnn"
"Alkınnnnnn"
"Alk-" diyemeden biri eliyle ağzımı kapattı. Koku yine o kokuydu. Tarif edemediğim bi kokuydu. Soru sorarken parfümünün markasınıda soracaktım. Yazdım bunu bir kenara.

Ona döndüğümde gülüyordu. Bir insan bu kadar güzel gülebilir ancak. Sol yanağında çıkan belirgin gamzeside bunun kanıtıydı. Elini ağzımdan çektiğinde ilk o konuştu.

"O kapılarda içeri bakmayı akıl edemedinmi" dedi kapıları göstererek.

"Özel hayat gizliliği diye birşey var. Hala öğrenemedin mi?" dedim gülerek. Ona ilk defa böyle gülmüştüm. Bi an gülen yüzü düşmüş bana odaklanmıştı. Bu sefer o anlamıştı. Ona bi daha gülmiyecektim. Ona bir acıyı daha fazla yaşatmayacaktım.Hemen gülmeyi kestim ve konuştum.

" Ee gizemli Alkın Barın nerde sorularımı sormaya başlayım. Bana farketmez hemen burdada sorabilirim" dedim. Sanırım kendini toparlamıştı. Bi kapıyı gösterdi. Oraya doğru yürümeye başladık. Kapının koluna uzandım ama açmadım. Onun açması daha uygun olurdu belki. Önünden çekildim elimle aç işareti yaptım.

"Okyanus paronayakmısın"? Diye sordu. Benim ismim bu kadar güzelmiydi. Yoksa söyleyendemi farklılık gösterdi anlamadım.

"Hadi aç şu kapıyı artık. Zaten okuldan kaçtık. Pardon kaçırıldım. O yüzden aç şu kapıyı sinirlenmeye başladım artık" dedim. O güzel gülümsemesinden bana yolladı ve kapıyı açtı. İçeri girdi. Gel işareti yaptı. İçeri girerken daha bir ferahlık vardı. Yeşildi her taraf her bölme ayrı bir tonuydu. Yatak örtüsü bile yeşildi. Ama en güzeli en koyusu. Bir mobilyaları beyazdı. Oturduğu koltuk bile yeşildi. Yeşil ile zoru neydi bunuda öğrenecektim.

"Burası çok güzel. Benim siyah odam ve koyu eşyalarım seni kıskandı" dedim. Ses gelmedi. Orda gidip karşılıklı tekli koltuklardan birine oturdum. Oda gelip karşıma oturdu.

"Başla" dedi. Bu ilk ve son şansım olabilirdi. Her şeyi soracaktım.

"Sol kaşındaki kesik nasıl oldu"

"Küçükken karıştığım bir kavgada taş gelmişti" dedi. Pek inandırıcı olmamıştı.

"Peki benim yara izimi nerden biliyorsun"

"Zamanı gelince ögreniceksin" dedi. Neyin zamanı kafam karışmıştı ama fazla ileri gitmeyecektim.

"Telefon numaramı nerden aldın?"

"Telefonundan" dedi. Kahkaha atarak. Oturduğum koltukta olan yastığı başına fırlattım. Ama ne yazık ki havada yakaladı. Hala gülüyordu. Ben ise onu üzmemek için dişlerimi bile göstermiyordum.

"Ablanın adı ne" dedim. Bi dakika ben ne dedim. Of Okyanus soracak başka sorumu bulamadın ya.
"Şey ben onu sormak istememiştim. Birden çıktı ağzımdan" diye düzeltmeye çalıştım ne kadar olduysa.

"Ne bilmek istiyorsan sorabilirsin. Rahat ol. Ablamın adı Topraktı" dedi. Gayet rahat gözüküyordu. Rahatlamıştım.

"Peki yeşil renge olan zaafın"

"Ablamin adı Toprak demiştin. O öldükten sonra bahar geldi. Her taraf onun gözlerinin renginden oldu. Bi nevi toprak yeşerdi. Yeşil onun rengiydi. Ondan bana kalan manevi birşey işte" dedi. Yeşilin onun için bu kadar değerli olduğunu bilmiyordum.

"Sen garsonmusun? Burası sana burs veren Ali dedenin evimi?" dedim sakince. Artık terlemeyle başlamıştım.

"Evet burası Ali dedenin evi. Ama öz dedemin evi" dedi. Bıkmadan cevap veriyordu. Ve benim onun hakkımda kurduğum tüm senaryolar bitmişti. Zengindi. Ve bizim okula böyle geliyordu. Hımm. Mantıklı aslında bunu düşünmemiş olmam benim akıllılılığımdan olsa gerek. En son soruyu sormak için kafamda ölçme biçme yapıyordum sonunda istemeden ağzımdan kaçtı.

" Beni telefonuna ne diye kaydettin?" Dedim. Gerçekten birden çıkmıştı ağzımdan. O ise karşımda gülüyordu. Elini cebine soktu. Telefonunu çıkarıp bana uzattı. Şaşkın şaşkın ona bakıyordum. Telefonuna bakmamı falanmı istiyordu. O kadar düşmedim dostum. Senin telefonuna bakacak değildim.
"Şakamısın sen. O telefona bakmamı falan istemiyorsun herhalde" dedim. Telefon hala bana uzatılmış şekilde duruyordu. Birden ciddileşti.

"Şaka eder gibi bi halim mi var" dedi. Telefonu elimle geri ittim. Oda geri çekti.

"Sadece bir soru sordum. Ve telefonunu çıkarıp bana vermen çok saçma" dedim. Belki nedensiz yere alınmıştım ama böyle şeyler bana göre değildi. Arkama yaslanıp derin bir nefes aldım. Son dediğime cevap vermemesi beni tekrar çileden çıkarmıştı. Hep aynı şey oluyordu. Ne zaman birsey olsa cevap vermiyordu. Aptal. Ayağa kalktım gitme vaktim gelmişti. Çünkü biraz daha burda kalırsam kan çıkacaktı.

"Tamam neyse boşver. Ben gidiyorum fazla bile kaldım" dedim sakince. Sesimdeki titremeyi yok sayarsak.

"Bana alışsan iyi olur" dedi. Yok zorla kan çıkacak yani ya kendimi öldürcem ya onu.

"Sana alışmak zorunda değilim. Sıranı değişirsin ve bir daha görüşmeyiz" dedim. Sanırım sonlara doğru biraz bağırmıştım.

"Beni her zaman göreceksin. İstesende istemesende"

OKYANUSDA AŞK Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin