11.BÖLÜM - TEBABETÜ'L ZEHED

203 14 0
                                    

Cismimi yaktınsa pâmâl etme gönlümden sakın
Külhanum eksik değil hâkisterimde ahkerim

(Bedenimi yakmış olsan bile gönlümden sakın, beni ayaklar altına alma. Ben öyle bir hamam ocağıyım ki küllerimin altında kor eksik olmaz.)

▪ ▪ ▪ ▪ ▪ ♢ ▪ ▪ ▪ ▪ ▪

6 Temmuz 1330

Göğsünde parmaklarını hissetti. Onun kemikli parmaklarını..

Göğsünde dans eder gibi dolaştığını hissetti. Sonra boynunda bir soğukluk hissetti.

Gri gözlü celladın parmakları şimdi de bütün bedenine lal renkli hayat sıvısını ulaştıran şahdamarın üzerindeydi.

Bastırdı.

Parmakların dokunduğu yer sızladı.
Kehribar gözlü adamın nefesi kesildi. Hava, ciğerlerine gitmeyi reddetti. Belki hava reddetmemişti , belki de bu ciğerlerini ağzına bağlayan etten yolun verdiği bir emirdi.

Nefes alamadığını hissetti. Tek bunu hissedebiliyordu. Kolları, bacakları, gözleri ve her bir şeyi bilincinin verdiği emri uygulamayı reddediyordu.

Şuursuzluğun, havaya yayılan siyah bir duman gibi kendine doğru yol aldığını keşfetti. Nefes alamaz bir şekilde gözleri gri gözlü kadında kilitlenmişti. Hala ona dayanıyordu. Hala bedeni ona yaslıydı.
Gri gözlü kadın ona yaklaştı ve kulağına fısıldadı.

"Ölüm seni kucaklasın. Tebabetü'l esvedin yarattığı bu şuursuzluk seni sonsuz acıdan ve acizlikten arındırıp toprağın en derinine göndersin."
Gri gözlü kadın geri çekilip kendi omzunun arkasından baktı.

"Ya da suyun en dibine..."

Kendine yaslı duran adamı tutup suya attı. Yağız'ın bedeninin, yeşil sarayın geniş havuzunun mavi ve bir o kadar da derin suyunda batmasını izledi.
Bir çığlık yankılandı tütsü kokan havada.

Bir düşünce belirdi adamın zihninde.
Gözleri karanlığa boğulurken, zihin karanlığını durdurmaya çalışan bir mum vardı. Güçsüzdü, sönmek üzereydi.

Acı. Acıya sarıl, ona tutun. Şüphesiz ki o seni hayatta tutacak yegâne şeydir.

▪ ▪ ▪

(On bir gün önce)

25 Haziran 1330

Ela gözlü bir ceylan, ormanda aradıığı şeye doğru koşarken kurumuş bir dalın üzerine bastı ve dal çatırdadı.

Tıpkı üç seferinin ruhu ve huzuru gibi..

Derman sessizce ekmeğini tahta kaptaki sütüne batırdı ve sonra da ağzına götürdü. Yiyordu ama tadını alamıyordu. Boğazından geçmek bilmeyen lokmalar ile uğraşmak zorunda kalmıştı.

Yükneki Bey de tepenin üstünden dereye bakıyordu. Oturup yemeklerini yedikleri yerde o yemeğini yemeyi reddetmişti ve şimdi de suyun belli belirsiz, amaçsızca yaptığı hareketleri izliyordu.

Yağız ise ayaktaydı. Yemeğini bitirmişti. Tek düşündüğü mesajının ulaşıp ulaşmadığıydı. Kesin ulaşmıştır, diye düşünüyordu ama içinde nedensiz bir heyecan vardı.

Kendisine söyleneni birebir olarak yapmıştı. Onun dediğine göre, kendisine ulaşmak istiyorsa nerede olursa olsun şehrin kütüphanesine gidip pencere altında oturan ve Eflatun okuyan adama bunu söylemesi yeterliydi.

Ama üç gün olmuştu işte.. Niye hala gelmemişti?

Ceyhan, elleri arasından ikinci kere çekildikten sonra uyku ona haram olmuştu.

ŞİFAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin