1.Bölüm

32.9K 1.3K 187
                                    

Benim adım Melek...
Küçük bir kasabanın gece kondu evlerinden birinde dünyaya gelmişim.Kışın en kara günü açmışım gözlerimi dünyaya .Adı ''Melek'' olsun demiş annem ve hayatta bana dokunan tek iyiliğidir adım.İsmimi neye inanarak yada ne düşünerek koydu onuda bilmiyorum.Belki de korkmuştu bende belki de...Babam ise ben doğduğum gün eve hiç uğramamış.O gün başladı benim yalnızlığım.Annem hiç okşamamış saçlarımı,babam ise ben her ağladığımda ''kızın olacağına bir dam domuzun olsun'' dermiş hep.Bunları toprağı bol olsun babaannem ballandıra ballandıra anlatırdı bana,küçücük yüreğimde nasıl yaralar açtığını bile bile hemde.

Sonra düşe kalka büyüdüm ama doğduğum gün nasılsa yine aynıydı,hiç değişmedi yerim.Hatırlıyorum, küçücük bir kız çocuğu annesinden ilgi bekler,sevgi bekler annem ise bana hep öfkeyle bakardı.Kocasına veremediği erkek evlat öfkesini her bahanede benden çıkarırdı.Sonra buna da alıştım.Henüz altı yaşında olmama rağmen her şey aklıma kazınıyordu her gün.

Her akşam oluşunda babamı beklerdim cam kenarında, baba güvendi,eve geldiği zaman kaçardı aklımda ki canavarlar.Sonra anladım ki babamla birlikte giriyordu içeriye onlar.Korkardım, hemde çok,çocuk yüreğim saklanacak bir kucak arar,sığınacak bir sıcaklık, ama sonra anladım ben doğduğumda açmıştım gözlerimi korkuya ve yalnızlığa.Küçük bir çocuk için baş edilemez bir duygu idi korku.Sığınacak kimsenin olmayışı kimsesizliğin en dibiydi,çözümsüzdü ve en büyük çaresizlik.Alışmak gerekti ve ben alışmalıydım...

Alıştım çok sonra evde ki yerime.Alışınca herşey daha kolay gelmeye başlamıştı.Tabi bu arada bir kardeşim olmuştu ve evde o gün yaşanan mutluluğu bugün gibi hatırlarım.Beklenen erkek çocuğu gelmişti dünyaya ''Fatih''.Bir köşede annem ve babamın mutluluğunu izledim,evdekilerin sevincini,demek ki gerçek evlat, erkek olmalıydı.Doğru olan buydu.Çünkü bana anlatılanların hiç biri o gün gördüklerime benzemiyordu.Benim doğduğum gece yaşanan matem o gün yaşanmamıştı.Çocuk kalbim işte,annem ve babam gülünce,mutlu olunca bende sevinmiştim.Bu mutluluk bile bana bir hüzün ve hatta bir acı olarak dönecekti bilmiyordum.Büyük yükler aldım küçük omuzlarıma.Yaşıtlarım oyun oynayıp okula giderken ben küçük anne oldum,annem ''bir işe yaramıyorsun,bari kardeşine bakta ayak altında dolaşma''deyip kardeşimi kucağıma koyduğunda daha sekiz yaşında bir çocuktum.Yaşıtlarım okula giderlerken ben kardeşime bakmakla görevlendirilmiştim.Her sabah okula giden çocukların sesini duyar imrenerek bakardım arkalarından.Tanıdıklarımız ne kadar söyleseler de babam benim okumama izin vermiyordu,ta ki bir gün komşumuz Hüseyin amca babamla konuşana kadar.

Ne söyledi babama hiç bilmiyorum ama artık bende okula gidiyordum.Her sabah Hüseyin amcanın kızı Zeynep'le birlikte giderdik.Sabah evden çıktığımı kimse duymazdı.Korkardım,ses yapar da babam beni göndermekten vazgeçer diye,usulca çıkardım evden.Zeyneplerin kapısına gidene kadar nefes bile almazdım.Kapıya geldiğimde nefesimi bir damla gözyaşıyla salardım.

Annesi Zeynep'i öper,koklar,saçını düzeltirdi.Tahta çitlerin ardından izlerdim onları.Keşke Zeynep'in annesi benimde annem olsaydı diye geçirirdim içimden.Yokluk duygusu,oksunluk duygusu çok ağırdı.Birde buna ağlar,Zeynep yanıma gelmeden de silerdim gözümün yaşlarını.El ele tutuşup giderdik okula.Zeynep benim olmayan kız kardeşim,Hüseyin amca babam,Hatice teyzede annemdi.Ailemden daha çok düşündüklerini hissederdim.Çünkü onların gözlerinde gördüğüm sıcaklığı ben hiç görmemiştim.

Okulun kapısından içeri girdiğimde unutuyordum her şeyi ve herkesi.Okumak, öyle güzel bir şeydi ki bütün azmimle çalışırdım.Çalışmalıydım hem başarısız bir öğrenci olmamalıydım,yoksa beni alırlardı okuldan.Bunlar aklıma geldiğinde daha çok,daha çok çalışırdım.Bahçede oynadığım oyunlar da unuturdum sevgisizliğimi.Ailem olmuştu öğretmenlerim,kardeşimdi arkadaşlarım ve okul benim evimdi,huzurdu,sevgiydi.

Okul çıkışlarını sevmezdim.Çünkü herkesin anne ve babası dışarıda çocuklarını bekler olurdu.Benim ise kimsem.Bazen Hüseyin amca gelirdi. O zamanlar babama sarılır gibi sarılırdım.Ben babaya sarılmak nedir onu da bilmezdim ama öyle gelirdi.Babaya sarılmak böyle olsa gerek diye düşünürdüm, içten ve sıcak,şefkat dolu.Gelmediği zamanlarda ise koşarak çıkardım okulun bahçesinden,çünkü dayanamazdım,çocuklarına sevgiyle sarılan annelere,şefkatle çocuklarını kucaklarına alan babalara.Bahçenin dışında beklerdim Zeynep'i,o gelene kadar öylece izlerdim çıkanları,içimin yangınını ve özlemini gözyaşlarımla söndürüp,yanağımdan akanları ise siyah önlüğüme silerdim.

Zeynep anlardı ağladığımı ama anlamazdı hissettiklerimi,çünkü onun gerçekten onu seven bir anne ve babası vardı.Sonra bana sımsıkı sarılır ''ağlama,sen ağlayınca benimde ağlayasım geliyor''deyip sımsıkı sarılırdı bana.Zeynep benim hiç olmayan kız kardeşimdi.

Eve yaklaştığımızda ayaklarım geri geri gitse de ben bu evde yaşamaya mecburdum.Bahçe kapısından içeri girdiğim an huzursuzluk çökerdi küçük yüreğime ama başka gidecek yerim de yoktu ki.Kapıdan içeri girdiğimde ise daha çantamı elimden yeni bırakmışken kardeşimi verirdi annem kucağıma, ''okul diye bir şey çıkarttın başımıza,bütün işler bana kaldı''diye söylenir dururdu.Susardım,çünkü susmaktan başka çarem yoktu.Bir kere ''dersim var'' dediğimde babamdan yediğim tokatla susmam gerektiğini çok iyi anlamıştım.

Okuldu benim tek özgürlüğüm,nefes aldığım,bu evi unutturan tek yer okuldu.O yüzden hafta sonlarını da hiç sevmezdim,çünkü en fazla evin bahçesine çıkabilirdim o da en fazla on dakika.Sokakta oynayan çocukları izlerdim.Hepsinin elinde şeker,çikolata ve ben imrenerek bakardım onlara. Küçük bir bakkal dükkanımız olmasına rağmen ben o çocukların yediği şekerlerin ve çikolataların ne adını nede tadını bilirdim.

Benim dünyam okul ve bu bahçeden ibaretti.Bu bahçenin taşlı toprağına özgürlüğümü çizer,okul yoluna çıktığım her sabah ise o çizdiğim özgürlüğe koşardım...

ADI MELEK (Kitap oldu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin