Mavi gökyüzü her dakika kara bulutlar tarafından kararıyor, insanın içine umutsuzluk bırakıyordu. Ben bu güne kadar onun simasıyla, onun gözleriyle, onun kokusuyla, onun sesiyle başlamıştım hayata.
Şimdi nasıl olur da onu benden alabilirdiler?
Gözlerimi sımsıkı yumdum, bu güne kadar sadece bir kere ağlamış olan ben, nasıl olurda bir kız için ağlayabiliyordum?
Nasıl olabilir de bu kadar ona bağlanabilirdim ki?
"Oğlum ne bu hal!" Ali koşarak yanıma geldi. "Konuştunuz mu?" diye merakla sordu Kaan. "Evet" diye sırıttım.
"Ne dedi?" dedi arkadan gelen Berk.
"Bitti" deyip ellerimi dizlerime vurup oturduğum betondan kalktım. "Pişman mısın?" başımı hayır anlamında salladım.
Pişman değildim çünkü O benim ilk platonik aşkımdı. O benim ilk sarışınımdı. O benim ilk Sarıgözümdü. Ben ilk defa bir kıza bu kadar kapılmıştım. İlk defa bir kızın peşinden böyle ayrılmıştım. İlk defa bir kız için ağlamış, bir kız için kavga etmiştim. Ve ilk defa dibine kadar sevmiştim.
"Sen bu değilsin! Sen, asla bir kızın ardından yıkılamazsın!" deyip beni sarstı benim aksime daha güçlü duran Berk.
Derin bir nefes aldım "Evet ben bu değilim" deyip yürümeye başladım hafif karanlığa vurmuş yağmur damlacıklarının izi olan sokakta.
"Güçlü ol!" gözüme mor defteri geldi.
Hani şu 'İnan' yazılı defteri.
'Aşk'a inanmıyorum ben, asla var olmadı olamaz. Bence sadece büyük bir yanlış, aşık olmak. Aşık olmak büyük bir kusur.
Ve ben asla olmayacağım.'
'Sevgi kelimesi -sev kökünden gelse de sevmek kalp ile duyguyla sadece hoş bir şekilde sevmektir, aşık olunsun diye verilmedi bu kalp. Vücuda kan pompalasın diye verildi'
'Ben sadece mavi bulutlarda dolanan bir uçurtmayım, bırakın ben de böyle mutlu olayım'
Aşk'ı kusur olarak görüyordu. Herkes yanlış yapar ve bu yanlışı tekrarlamak istemiyordu. Aşık olmaktan çok korkuyordu. Belki karanlıktan bile daha çok korktuğu diğer şey buydu?
Korkma sarıgöz, seni buna zorlamayacağım. Sen uç, beyaz bulutların süslediği mavi gökyüzünde. Ama çok uzaklara uç, uç ki kimse seni bulamasın olur mu?
Anahtarı zorla deliğe soktum ve sola çevirdim kapı açıldı ve içeri girdim. Saat gecenin 12'si olmuştu. Annem içerden koşarak geldi.
"Oğlum nerdesin sen!" azarlamadan çok merak dolu sesine gülümsedim. "Ali tutturdu da tutturdu, bize gel de pes yapalım diye" rahatlamış bakışları "Niye gözlerin kızarık?"
"Anne 5 saat oynadık" biraz sarıldı. Sonra odama girdim. Etrafa bakındım "Bu gece bana uyku var mı?" diye söylendim kendime. Sırtımdaki çantası kaloriferin tarafına attım, ellerim saçlarıma gitti. Balkonun kapısını açıp balkona çıktım. Bu şehrin bu manzarasını seviyorum.
Aklıma Cemal Süreyya geldi.
Aynı şehirde, sen varsın ben varım ama biz yokuz.
♣♣♣♣♣♣
Bu gün güneş ışıkları kalbime farklı giriyordu. Çatlamış olan duvarın arasından sızan ışınlar gibi mesela.
Ayağımla perdeyi camı kapatması için ittirdim. Artık odaya ışık girmiyordu. Sabah soğuğu odayı doldururken derin bir nefes çektim. Biraz içimde dolaştıktan sonra dışarı verdim. Yataktan kalkıp odada bulunan banyoya girdim. Yüzümü yıkayıp hafif saçlarımı ıslattım. Kurulayıp odadan çıkıp dolaptaki kıyafetlerimi giydim. Ardından mutfağa girdim annem gene güzel bir kahvaltı hazırlamış babam ise erkenden işine gitmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Seversem Sever misin?
ChickLitHer rengin bir anlamı vardı onun için. Bazen özlemi yansıtan gri, bazense mutluluğu anlatan mor. Bazen hayatın devam ettiğini yansıtan turuncu, bazense en çıkmaz zamanda dahi sana ışık tutan buz mavisi veya seni çıkmaza sürükleyen tüm kapıları kapat...