Ayna Kırmanın Uğursuzluğu
Çoğu kültürde ayna kırmanın uğursuzluk getireceğine inanılır. Kırılan aynanın parçaları en kısa sürede evden çıkarılmalı ve toprağa gömülmelidir!.. Bu davranışın kökeninde de ekonomik ve dinsel inançlar yatmaktadır. İnsan kendini ilk kez parlak yüzeylerde, durgun su yüzeylerinde gördü. Ve su yüzeyindeki dalgalanmalar görüntünün bozulmasına neden oluyor, bu da kötülüklerin yakında olduğu anlamına geliyordu. Görüntünün bozulmaması için eski Mısırlılar ve Yunanlılar, pirinç, bronz, altın ya da gümüş gibi parlatılabilen metallerden yapılmış ve kırılamayacak nesneler kullanıyorlardı.
Bu oldukça pahalı ve yapımı emek isteyen nesnenin kırılmasıyla, tanrıların, ona sahip olan kişinin görüntüsünü yok ettiğine, yani ölümün yakın olduğuna inanılırdı. Birinci yüzyılda Romalılar bu inanışı kendilerine uyarladılar. Eski Romada insan yaşamının yedi yıllık dönemler biçiminde sürdüğü kabul edilirdi. Ve bir ayna kırılırsa, yedi yıllık bir kıtlık döneminin başladığına inanılırdı. Onbeşinci yüzyılda Venedikte bugün bildiğimiz aynalar üretilmeye başlanınca, ayna kırmama inancı başka bir biçim aldı. Arkası sırlı ince camdan üretilen bu aynalar çok pahalı olduğu için hizmetçilere ayna kırmanın yedi yıl boyunca felaket getireceği söylenerek gözleri korkutulurdu. Sonraki yüzyıllarda çok daha ucuz aynalar üretilmesine karşın bu inanış artık geri dönülmez biçimde tüm Avrupaya yayılmış bulunuyordu.