Katy Perry'nin firework şarkısını mırıldanıp, aynı zamanda saçımı köpüklemeye çalışıyordum. İçim kıpır kıpırdı. Yüzümde kocaman bir sırıtış vardı. Hayatım ilginç bir şekilde harika ilerliyordu. Birkaç küçük ayrıntıyı saymazsak ki sayıp şu anda moralimi bozmayacağım, her şey mükemmeldi. Yarım saat önce girdiğim duşumu ayaklarımın buruşmaya başlamasıyla mecburen sona erdirdim. Hala dilimde Katy, hala yüzümde sırıtış vardı. Odama geçip giyinmeye başladım. Elif yatağın üzerine bağdaş kurduğu halde oturmuş beni izliyordu.
" Neden bu kadar mutlusun " dedi.
Ellerime aldığım çamaşırlarımı çalışma masamın üzerini bırakıp yanına gittim. Ellerini tutup yataktan kaldırdım onu. Şarkımı sesli söylemeye başladım.
" Cause bayb you're a firework
Come on show'em what you're worth
Make'em go oh oh oh
As you shoot across the sky...
Benim ile beraber onunda dans etmesini sağlıyordum. Dans etmeyi bilmiyorum ama zaten dans insanın içinden gelen hareketlerini müzik ile bütünleştirmesiydi. Elif ellerini çekip
" Yeter Ela. Sabah sabah senin o iğrenç sesini dinlediğim yetmiyormuş gibi bir de senin o aptal dans figürlerini izliyorum. Alınma ama hem gözlerimden hemde kulaklarımdan olamam. Birini seç "
" O kadar mutluyum ki Elif'cim moralimi asla bozamazsın "
Ben gülümseyerek konuşuyordum ama Elif Suratı asık ve bir o kadar da sinirli görünüyordu.
" Bu kadar mutlu olmana katlanamıyorum " dedi.
Çok erken konuşmuştum. Şu anda bütün mutluluğum valizini çoktan toplamış, son otobüsle şehirden ayrılıyordu.
" Üzgünüm seni üzmek istememiştim " dedim.
" Of Ela yaa. Gel buraya "
Kolumdan çekip hemen sarıldı bana. Cidden onu üzmek istememiştim. Üstelik mutluluğumun büyük bir kısmının onun yüzünden olduğunu bilmiyordu. Beş yıl önce kaybettiğim bir takım duyguları yeniden yaşıyordum. Bir anda konuşma yetisini kaybeden biri yıllar sonra tekrar konuşabildiğin de nasıl hiç susmak istemezse, bende hiç kaybetmek istemiyordum tekrar bedenimi karargah edinen duygularımı. Elif hala ıslak olan saçlarımı öpüp, konuşmaya başladı.
" Beni üzmedin. Sadece bir anlık bencillikti bu yaptığım. Affet lütfen "
Kollarıma sardığı kollarını çözüp yüzüme baktı.
" Hep mutlu ol tek istediğim bu. Arada şeytan dürtsede bu.
Gülümsedi bana. Bense güneşte çok beklemiş tereyağ kıvamına gelip gülümsedim.
" Şimdi Ela hanım her ne kadar üstün şirinlik kabiliyetim ile gönlünü çoktan almış olsam da, başka bir üstün yeteneğim olan moda kabiliyetim ile seni giydireceğim. Çok tarz olacaksın güven bana "
Dolabıma doğru yürüyüp kapaklarını açtı. Bir müddet karıştırdıktan sonra bana dönüp
" Çok tarz demedim dimi ben az önce. Çünkü senin bu doksanlardan kalan dolabın ile bu pek mümkün görünmüyor. Pekala çok tarz değil belki ama en azından görenlerin eh işte diyeceği bir şeyler ayarlayacağım. Anlaştık mı? "
Yanaklarımı hava ile doldurup geriye boşalttım. Ben iddialı giyinmezdim. Ben insanların gölgesine saklanan o korkak kızdım. Dikkat çekmemek en büyük hobimdir mesela. Beni insanların bakışlarına maruz bırakacak her yer, her şey benim için fobiydi. En şirin gülümsemem ile baktım Elif'e.
" Geç kalıyorum. Başka zaman oynarız Bu Tarz Benim oyununu hı? "
Hemen arkamı dönüp kaçmak için harekete geçmiştim ki üzerimde bulunan havlumu hatırladım. Bu havlu ile okula gitsem asla dikkat çekmezdim! Yavaş hareketler ile arkamı döndüm ve Elif'in haince sırıtan yüzü ile karşılaştım.
" Gel bakalım küçük Ela'cık " dedi.
Yatağımın üzerine oturup bir şeyler seçmesini bekledim. Bekledim ve yine bekledim. 20 dakika 46 saniye kadarcık sürdü bu süre. Artık attığım o küçük yalan olan geç kalıyorum cidden gerçekleşiyordu. Her ne kadar evde kalmayı okula gitmeye tercih etsem de çoğunlukla, bugün okul kocaman krokantlı bir pastadan daha cazipti.
" Yeter bu gün okul çıkışı alışverişe çıkarız ve ben bundan sonraki bütün hayatımı senin seçtiğin kıyafetleri giymekle geçiririm. Ama artık çıkmalıyım "
Sesimi normal halinden daha yüksek çıkarmıştım ki Elif ciddiyetimi ciddiye alsın.
" Ayy ne yapayım yani? Bir an gidip annemin gardolabını karıştırmayı düşündüm. O kadar vahim durumun anla "
Gözlerimi devirip uzun bir off çektim.
" Ama üzülme. Sende bu kardeş olduktan sonra ben seni annemin elbiseleri ile okula göndermem "
Elime birkaç parça birbirinden alakasız, hepsi ayrı sezonda satışa sunulacak kıyafetler verip beni banyoya gönderdi. Sırf Elif'in dilinden kurtulabilmek için çuval bile giymeye razıydım. Altıma siyah nerdeyse ten rengimi gösterecek bir tayt giydim. Üzerine yazın giydiğim uzun kollu kalçamın biraz aşağısında biten kot önden düğmeli gömlek model bir elbise giydim. Onunda üzerine füme ince bir hırka.
Aynaya baktığımda tam bir ucubeye benziyordum.. İlk kez kendimi ucube gibi hissetmediğim için sorun yoktu. Banyodan çıkıp Elif'in yanına gittim. Beni görünce abartılı bir şekilde göz devirip yanıma geldi. Sanki o seçmemiş gibi birde beğeniyordu.
" Buraya gel çirkin ördek "dedi.
Dediğini ikiletmeden yanına gittim. Önce hırkamın kollarını dirseklerimi kadar katladı. Kot elbisemin gömlek kolu gibi olan kol manşetlerini ilikleyip öylece bıraktı. İliklediğim birkaç tane hırka düğmesini geri açtı. Eğilip zaten kısa olan elblsemin önden uçlarına düğüm attı. Elimden tutup çalışma masasının sandalyesine oturtturdu . Çekmecemden büyük hazine diye adlandırdığı bir kaç parça makyaj malzemesini çıkardı. Yüzümü çenemden kavrayıp gözlerimi kapattırdı. Sanırım şu anda eyelineri sürüyordu. Daha sonra gözlerini aç dedi. Uzun zaman kullanılmadığı için topak topak olan rimelimi sürdü kirpiklerime. Bir iki adım gerileyip yüzüme baktı. Çık sesi çıkarıp tekrar çekmeceyi karıştırdı. Vişneli bir dudak parlatıcısı bulup, onuda dudaklarıma sürmeye başladı.
" Umarım yüzüne biraz renk verir " dedi.
İşi bittikten sonra tekrar gerileyip yüzüme baktı. Sonra beni ayağa kaldırıp tek tur kendi etrafımda döndürdü.
" Eh fena değil. Güzelliğime yetişemesende en azından artık beni bir adım arkamdan takip ediyorsun. Buda bir şeydir " dedi.
Söylediği şeyler ile gülümseyip
" Neredeyse bana bakıp gözlerine kalem çekeceksin. O kadar aynıyız. Nasıl benden güzel olabiliyorsun acaba? "
" Canım bir defa benim albenim var. Hani sende şu hiç olmayan şey "
O kadar çok haklıydı ki şu söylediği ile ona cevap verebilecek bir kelime bulamadım. Her zaman girdiğimiz ortamlarda ilk göze çarpan oydu. Benden çok daha sempatik ve samimiydim. Onun etrafına yaydığı güneş gibi ışıkları ile benim cılız mum ışığım karşılaştırılamazdı.
" Neyse hadi şimdi saçını yapalım " dedi.
Şekil almakta oldukça ısrarlı olan saçlarım maşaya ihtiyaç duymadan tarak ile bile şekillenebiliyordu. Elif'te benim ile aynı statülere sahip olduğu için hiç düşünmeden tarak ile saçlarıma doğal bukleler oluşturup omuzlarımdan aşağıya saldı.
Dolabımdan annemin çok beğenerek kendine aldığı ve daha sonra " Aaa benim bir kızım vardı. Onada bir tane alayım " deyip bana da aldığı bordo ugglarımı çıkarıp bana giydirdi. Artık ayaklarımıda giydiğime göre hazırdım. Elime hiç sevmediğim, kimin aldığından haberim bile olmayan siyah deri cüzdan formunda çantayı tutuşturdu. Anlıyamıyorum çantamı elimde tutacaksam eğer neden çanta deniliyor ona? Elif'i üzmemek için onada tamam deyip, vedalaşmak için sarıldım kardeşime. Bu yaptığımız küçük oyun Elif'i çok mutlu etmişti. Neredeyse bir saattir hiç durmadan gülümsüyordu. Tabi o gülümsediği için bende gülümsüyordum. Tam çıkışa yönelmiştim ki arkamdan çığlık sesi yükseldi. Korkuyla arkamı döndüm.
" Ayy bende ne eksik diyordum "
" Elif yüreğime indirdin ama yaa. Aşk olsun "
Sitemim benden duvara, duvardan bana ve tekrar duvara çarptı.
Elif beni hiç duymamış gibi çekmeceleri karıştırıyordu. Aradığını bulmanın rahatlığı ile dönüp geçen gün o tanımadığım teyzenin hediye ettiği bordo şalı boğazıma doladı.
" Bir an istediğim rengi bulamayacağım diye çok korktum " dedi.
" Delisin sen yaa "
" Deliyim ama dünyanın en tatlı delisi"
Öylesin deyip tekrar sıkıca sarıldım boynuna. Hayatımdan çalıp gittiği tüm renkleriyle geri dönmüştü işte. Şimdi de o renkler ile beni boyuyor, mutlu ediyordu. Daha fazla oyalanmayıp hızlıca çıktım evden.
Okula vardığımda ilk dersim için çok geç kaldığımı farkettim. Hava çok soğuk olmadığı için bir sonra ki dersime kadar bahçede oyalanabilirdim. Banklardan birine oturup bir müddet etrafı izledim. Sonra çantamdan telefonumu çıkarttıp oyun oynadım. Telefonum neredeyse iki yıllıktı. Çok kullanmasamda dokunmatiği yeterince kötüydü ve ondan daha fazla nefret etmemi sağlıyordu. Her ne kadar kullanmayacakta olsam en kısa zamanda yeni bir tane almalıydım. Telefonum sayesinde sinir harbi ile geçen bir yarım saatin ardından sırada ki dersimin olduğu atölyeye geçtim. Bu ders uygulamalı bir dersti ve ben herhangi bir hazırlık ile gelmemiştim. Uygulamalı derslerde önlük kullanılmazsa gerçekleşme olasılığı yüksek kazalara maruz kalıp üzerimi boya yapabiliyordum. Giysilerime aşık olduğumdan değil ama Elif'in iki saat uğraş verip seçteği kıyafetleri mahvetmek istemiyirdum. Bunun için derse girmekten vazgeçip asla tekrar Yağız ile karşılaşma umudu gütmeden kütüphaneye gittim. Bir buçuk saat kadar kitap okuyup ve beş dakikada bir giriş kapısını kontrol edip vakit geçirdim.
Midemin artık " acıktım zahmet olmazsa kıymetlini kaldırıp beni doyursan " sinyalleri ile kantine geçtim. Kızlı erkekli bir grup giriş kapısının önünü kapatmış hararetli bir şekilde sohbet ediyorlardı. Kızlardan biri kahkaha atarak arkasını dönerken bana çarptı. Elinde ki dumanı üzerinde tütmediğine göre çokta sıcak olmayan kahve üzerine döküldü. Her ne kadar kızın o kızgın yüzü ile karşılaşmaya korksamda başımı kaldırıp yüzüne baktım. Boya olduğu yüz metreden anlaşılan sarı saçları, incecik alınıp ben sürtüğüm diyen kaşları, usta bir estetikçinin eseri olan küçük kalkık burnu ve doldunluğuna dolgunluk katan bol kırmızıya bulanmış dudakları vardı. Fazla yapmacık duruyordu bu haliyle. Yada bakanın tekrar dönüp bakmak isteyeceği kadar mükemmel hatlara sahip olduğu için ben kıskanıyordum. O bana öfkeden deliye dönmüş bir halde bakarken benim onun yüzünü incelemem boş vaktimde hatırlayıp gülebileceğim bir olaydı.
" Aptal mısın sen neden önüne bakmıyorsun? "
Ne olur beni şaşırtıp o barbi bebek görünümüne rağmen içinde bir Polyana taşısan.
" Ben özür dilerim " dedim.
" Bir de özür mü diliyorsun? Şu üzerimin haline bak "
Neden bağırarak konuşuyordu ki? Fısıltı ile konuşsa bile ben zaten özür dileyecektim. Üstelik surat ifademde ne kadar utandığımı fazlasıyla gösteriyordu. Söylediği sözü dinleyip kahveyi döküp mahvettiğim kıyafetlerine baktım. Koyu kahve v yaka bir badi giymişti. Üzerine krem rengi sıfır kol ayak bileğine kadar uzanan, ön kısmı açık olduğu için içine ne giydiğini gösteren bir pardesü almıştı. Altına kiremit rengi şort giymişti. Üstelik çorapta giymemişti. Moda dergilerinden fırlamış gibi bir hali vardı. Ona bakabilmek için başımı kaldırmam gerekiyordu. Benden daha uzun değildi halbuki. Ayaklarına baktığımda neredeyse on santim bir topuklu vardı. Bu da bana üstten bakmasını açıklıyordu.
" Siz öyle bir anda dönünce ben..."
" Ahh şuna bak. Beni mi suçluyorsun sen? "
" Ben..."
" Uzatma Tuğçe "
Duyduğum sesim sahibine çevirdim bakışlarımı. Tuğçe denilen kızın sağında durmuş bana bakıyordu. Sesinden mi yoksa çatık kaşlarından mı bilmiyorum son derece korkutucu gelmişti bana. Hemen arkamı dönüp kaçma hissi uyandırıyordu. Zihnimde canlanan anılar ile korkumun sebebini anladım. Bu o gün tiyatro odasında karşılaştığım ve rezil olduğum çocuktu. Hatırlayınca tekrar yanaklarım kızardı. Şimdi o da beni tanıyac ve bu o günkü salak kız diyecekti. İçimden bildiğim bütün duaları sıralamakla meşguldüm. İki yıldır canla başla çalışıp, tırnaklarım ile kazandığım görünmez kız imajımı silip yok edeceklerdi. Lisedeki günlerime dönmek istemiyordum. Karşındaki çocuk siyah kaşlarını çatıp, gözlerini kıstı. Dikkatle yüzümü incelemeye başladı. Beni daha önce gördüğünün farkındaydı ama nerede gördüğünü hatırlamıyordu. İçimden tekrar bildiğim ve oldukça kısıtlı olan dualarımı hızlandırılmış bir şekilde sıralamaya başladım." Allah'ımneolurAllah'ımlütfentanımasınlütfen"
Bir müddet sonra çattığı kaşlarını eski haline getirdi. Artık kaderime razı gelip, gelecek olan hakaret ve ardını eden kahkahaları bekledim. Gözlerimi kapatıp, alt dudağımı dişledim. Saniyeler geçiyor sessizlik devam ediyordu.
" Ne yapıyor bu aptal? "
Bu sözler ile cidden dışarıdan ne kadar aptal göründüğümü farkedip gözlerimi açtım. Tuğçe denilen ego patlaması tam tekrar ağzını açacaktı ki o günki çocuk tekrar konuştu.
" Uzatma dedim "
Sesinde bariz bir tehdit vardı. Benim gibi Tuğçe'de kokmuş olacak ki sesini çıkarmadan omzuma attığı sert darbe ile yanımdan geçip uzaklaştı. Ardından arkadaşları da teker teker ayrıldı yanımdan. Adını bilmediğim çocuğa çevirdim ürkek bakışlarımı. Bana bakmadan o da ayrıldı kantinden. Acayip rahatlamıştım. Beni hatırlamamış demek ki. Beni hatırlamadı için hatta hatırlamaya layık görmediği için oldukça minnettardım ona. Giden grubun ardından bakarken karnımdan gelen gurultular yine getirdi beni kendime.
Bugün daha fazla okulda takılmak istemiyordum. Hemen eve gidecektim ama öncesinde acil durum alarmı veren karnımı doyurmalıydım. Bir simit işimi görürdü sanırım. Sıranın bulunmadığı kantinden bir simit aldım. Tam arkamı dönüyordum ki bu günün ikinci talihsizliği ile arkamdaki çocuğun içtiği portakal suyu üzerime döküldü. Neden ben? Neden ben? Neden? Çocuk
" Dikkat etsene kızım " dedi.
Ahhh diye çığlık attım. Buna halk dilinde sinir boşalması deniyordu. Hiç konuşmadan kantinden çıktım. Tırnak uçlarıma kadar yayılan sinirin etkisindeydim. Bu sinirli halim ile bir de o mülteci kampı benzeri metrobüse binemeyecektim. Bir taksiye binip evimin adresini verdim. Taksi durduğunda geldiğimi anladım. Elime gelen ilk parayı taksici uzatıp indim arabadan. Eksik vermemiş olacağım ki seslenmedi ardımdan. Bahçe kapısını açıp hiç vakit kaybetmeden bahçeye girdim. Eve geçiyordum ki çam ağacının altında dizleri üzerine çökmüş, toprağı eşeleyen Elif'i gördüm. Merak ve korku ile yanına gittim. Onun gibi bende yere çöktüm. Geldiğimi fark etmişti ama yine de yüzüme bakmıyor toprak ile oynamaya devam ediyordu. Elim ile çenesini kavrayıp yüzünü kaldırdım. Ağlıyordu. Kekeleyerek konuştum.
" İyi misin? "
Beni görünce ağlaması hıçkırıklara dönüştü.
" Dayanamıyorum Ela " dedi.
Korksam da sebebini artık öğrenmek istiyorum.
" Neden anlat bana Elif "
Boynuma sarılıp hıçkırmaya devam etti. Bende bütün bir günün sinirini atarcasına ağlamaya başladım. Kulağına fısıldadım.
" Lütfen Elif. Lütfen kendini gizleme benden "
Oda fısıldadı kulağıma.
" Azıcık daha. Bana biraz daha izin ver "
" Ama..."
" Ne olur Ela. Söz veriyorum az kaldı. Her şeyi anlatacağım. Ama biraz daha zaman. Biraz daha, biraz daha "
" Shhh tamam biraz daha " dedim.
Ve bende artık hıçkırarak ağlamaya başladım. Birbirimize sarılarak ve birbirimizden güç alırcasını ağladık. Ağlarken kim daha yaralı hiç belli değildi. Bazen ben küçük bir çocuk oluyordum o beni anne şefkatiyle sarıyordu. Bazen o kollarımda küçücük kalıyor ben abla sevgisi ile kucaklıyordum onu. Bir müddet daha öylee oturduk bahçede. Sonra odamıza çıktık. İlk gün olduğu gibi yine beraber yıkandık. Önce ben onun ruhunu temizledin sonra o benim bedenim. Her gece olduğu gibi beraber yattık. Sarılarak uyuduk sonra. Ve ben yine onun kulağına annemin ninnisini fısıldadım...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YANSIMA (İçimde ki ben)
General FictionKalbine saplanan bıçağın sahibi herkes olabilirdi. Hepsi kabulüydü Ela'nın. O yüzden korkmadan kaldırdı başını, baktı katiline. Karşısındaki yüz tam bir yansımaydı. Kendi yansıması.