8.BÖLÜM " KABUS "

99 15 1
                                    

O gün yaşadığım talihsiz kantin olayının ardından bir kaç gün geçti. Her ne kadar her gün tekrar Yağız ile karşılaşabilmek için kütüphaneye uğrasamda o günden sonra ne Yağız'ı ne de tekrar karşılaşmak istemeyeceğim o sert bakışlı çocuğu göremedim. Ve bu sabah enteresan bir şekilde çok erken uyanmış, duşumu almış, Elif'in o saatlerce süren moda teorilerini dinlememek için elime gelen birkaç parça kıyafeti hiç düşünmeden giyinip evden çıkmıştım. Şimdi şöyle bir baktığımda çok da çirkin görünmediğim fark ettim. Neredeyse Elif'in korkusundan evden pijama ile çıkma ihtimalim varken şu giydiğim kıyafetler pekde fena sayılmazdı. Altıma siyah dar paça pantolon, üzerine siyah badi ve siyah sıfır kol kapşonlu şişme montumu almıştım. Ayakkabı olarak siyah adidas'larımı geçirdim ayağıma. Saçlarımı at kuyruğu yapıp yine ve yine yüzüme herhangi bir şeyi sürmedim. Baştan aşağıya simsiyah giyinmiştim resmen. Siyahın esir aldığı kız. Zihnimde beliren bu korkunç düşüncemle beraber üzerime dönüp
" Bedenime sahip olabilirsin ama ruhuma asla "
Ve kötü kadın kahkahası atmaya başladım. Allah'tan saat erkendi ve sokaklar boştu yoksa çocuklar anneleri tarafından benim ile korkutulacak ve yaşlı teyzeler kızlarına elalem diye beni anlatacaklardı. Acilen kendime bir meşguliyet bulmalıydım yoksa bu gidişle kafayı yiyecektim.
İlk dersime daha çok olduğu için sahile inip bir çay içmeye karar verdim. Sahile doğru yürüyüp bulduğum ilk sakin mekana oturdum. Ne kadar garipti şu anda ki halim. Ruh halim ayrı telden çalıyor, bedenim ayrı havadan oynuyordu. Tepemde henüz yükselmeye başlayan kış güneşi, karşımda mavi'nin en güzel tonuyla deniz, üzerimde bütün asilliğiyle siyah, elimde kırmızı demli bir çay. Bu renk karmaşası yine ben de kahkaha atma hissi uyandırıyordu. İlginç bir şekilde de değişiyordum. Bu değişim olumlu yada olumsuz diye adlandırılamazdı. Hikayenin sonu gösterecekti ne olacağını. Ya bu renk karmaşası içinde yok olacaktım yada kendi rengini seçip tamamen ona bulunacaktım. Daldığımm düşüncelerden silkelenip, tekrar uzandım yarısı bitmiş olan bardağıma. Bir yudum almam ile ağzımda ki çayı geri çıkarmam bir oldu. Çayım buz gibi olmuştu. Ne kadar süredir burada olduğumu anlamak için saatime baktım. İki saati bitirmek üzereydim. İçindeki boşluk o kadar derindeki ne zaman kendime yönelecek olsam orada kayboluyor, oradan dönmem uzun zamanımı alıyordu. Şu aklı karışık Ela'yı karşıma alma vaktim çoktan gelmişti ama bugün de okula geç kaldığımı düşünüp bu konuşmayı yine erteledim. İçtiğim çayın ücretini ödeyip çıktım kafeden.
Okulda uzun zamandır bu kadar vakit geçirmiyordum. Dört derse girdim ardı ardına. Arada bir buçuk saatlik kütüphane durağımı saymazsak eğer oldukça yoğun bir gün oldu benim için. Bir saate akşam olacağını fark edip, eve gitmek için okuldan çıktım. Son zamanlarda yaşadıklarımı düşünüyordum. Belki Elif hariç çok önemli bir ayrıntı yoktu ama yine de yaşadıklarım beni sarsmıştı. Ani ruh değişimleri yaşıyordum. Mutluyken bir anda mutsuz ya da kızgın olabiliyordum. Ve bu değişimler beni oldukça fazla yoruyor olmuştu.
Dalgın dalgın yürürken bir anda yanlış bir sokağa girdiğimi fark ettim. Bu yolu normalde kullanmazdım ama bir daha geri dönmek çok da işime gelmedi. Bu sadece yolumu uzatırdı. Hava çoktan kararmaya başlamıştı ama burası nezih bir semtti. Bu yüzden korkmuyorum. Gözüm bir anda yüz metre ileride ki görüntüye takıldı. Yada sese demeliyim. Ne olduğunu rarkedemediğim bir hayvan acı ile inliyordu. Etrafında üç tane çocuk vardı ve sesli bir şekilde kahkaha atıyorlardı. Aklıma gelen düşünceyle adımlarımı hızlandırdım. Yaklaştıkça korkunç düşünceler gerçek görüntülere dönüştü. Yavru bir köpeğin gözlerine yapıştırıcı gibi bir şey sürmüşlerdi. Kuyruğundan başlayıp bedenini saran çivili bir iple bağlanmıştı. Çocuklar ipi çektikçe çiviler bedenine batıyor ve kan akıtacak yaralar açıyordu. Çocuklar 15 - 16 yaşlarında sokakta yaşadıkları belli olan bir grup evsizdi. Hızla yanlarına gittim.
" Ne yapıyorsunuz siz burada? Hemen polisi arıyorum. Çabuk gidin buradan "
Çocuklar bir anda bana döndü. Gözleri kıpkırmızıydı. Belli ki bir şeyler çekmişlerdi. Bu görüntü her ne kadar beni ürkütsede geri adım atmadım.
" Çabuk bırakın onu. Görmüyor musunuz acı çekiyor "
" Ooo ablam bi ekmek parası var tabii bırakırız "
Yayvan yayvan konuşarak kurduğu bu cümle ben de yüzümü buruşturma isteği uyandırdı.
" Tamam vereceğim sizde çekip gideceksiniz "
Çantamı açıp cüzdanımı aramaya başladım. Bir anda çocuklardan biri çantama uzandı. Çekiştirip olmaya çalışıyordu. Kendini geri çekmek istesem de izin vermedi. Birden beni bıraktı. Dizlerimin üzerine düştüm. Diz kapaklarımdan gelen acıyı bakılırsa dizerim kanıyordu. Çantamı daha çok kendime çekip, olabildiğince kendimi savunan bir pozisyon aldım. Saçlarımdan gelen acı ile saçımın çekildiğini anladım. Ben ki küçükken annemin saçımı taramasını engelleyecek kadar saçlarına hassas olan kız. Tiz bir çığlık attım. Canım gerçekten çok yanıyordu. Karın boşluğuma gelen çekme ile bir anda nefesim kesildi. Nefes almak imkansızlaştı. Öksürmeye başladım. Elimde ki çantayı kapan bir çocuk hızla koşarak uzaklaştı. Diğerleri ise kafası güzel olduğu için olsa gerek çantamın çoktan gittiğini fark edemeyip saçımı çekmeye devam ediyorlardı. Hayatımın en aksiyonlu sahnesi bu olduğu için bütün hayatım film şeridi gibi geçti gözümün önünden. Elif 'te takıldı matraj. Ona daha yeni kavuşmuşken ayrılmak çok acıdıydı. Bu kez ben çıkıyordum sevgili ailemin hayatından. Üzülürler mi acaba diye düşünmeden edemedim. Elif kesin üzülürdü. Keşke onu son bir kez daha görebilme şansım olsaydı diye düşünüyordum ki saçımdaki acı bir anda kayboldu. Başımı kaldırıp bakmaya korkuyordum. Kulağıma boğuşma ve inleme sesleri geldi. Birkaç dakika sessizlik oldu. Sonra saçımın üzerinde bir el hissettim. Korkudan titriyordum. Tekrar acı çekmeye hazır değildim. Sonra elin sahibi yanıma çöktü. Eli ile çenemi tutup başımı kaldırdı. Ona doğru baktım. Görüş alanıma pürüzsüs bir ten girdi o anda. Sanırım bir kız olarak o teni kıskanmam gayet normaldi. Sonra siyaha yakın gözler dahil oldu bu görüntüye. İçinde bulunduğum durumdan mı bilmem son derece karanlık ve ürkütücü görünüyorlardı. Hala bedenimde olan adranalinin etkisi ile daha önce gördüğüme emin olduğum bu tanıdık simayı analiz edemiyordum. Beynim bana bir oyun oynuyordu. Kaşları çatık bir şekilde yüzüme baktı. Sinirliydi birine. Dikkatli bir şekilde bakınca kime sinirli olduğunu anladım. Bana sinirliydi. Az önce birkaç evsizden dayak yiyen bana. Sonra dudakları hareket etmeye başladı. Sanırım konuşuyordu. Ama ben anlayamıyordum. Ellerinden birini gözümün önünde sallayıp, tekrar konuştu.
" Hey iyi misin diyorum "
Biraz zorlansam belki konuşabilirdim ama sert bakışları ve kalın sinirli sesi bana yardımcı olmuyordu. Sanki konuşsam dövecekmiş gibi bakıyordu.
" Kafan yerinde mi? "
Cevap beklediğinin farkındaydım ama konuşabileceğimi sanmıyordum. Bu yüzden sadece başımı sallamakla yetindim.
" Yürüyebilir misin? " dedi.
Yine başımı sallamakla yetindim. Elini uzatma inceliğinde bulunmadan ayağa kalktı. Bende ellerim üzerine doğrulup kalkmaya çalıştım ama karnımdaki şiddetli ağrı buna engel oldu. Ufak bir inleme kaçtı ağzından. Hala ayakta bekleyen çocuk uzun bir off çekip bana doğru eğildi. Sanki yardım etmesini ben istiyormuşum gibi bir de off'luyordu. Ağlama isteğim oldukça fazlaydı şu an ama daha fazla rezil olmak istemiyordum. Attığım uzun bir çığlık arasında kendimi çocuğun kucağında buldum. Hem şaşkınlıktan hem de karnımdaki ağrıdan dolayı çığlık attım.
" Seni yere atmamı istemiyorsan kes şu çığlığı "
Aptal ne olacak. Acı çektiğimi gördüğü halde bir de tehdit ediyordu. Sanki keyfimden çığlık attım. Hem bunları düşünüyor hem de gözlerimi zorlayan gözyaşlarımı geri göndermeye çalışıyordum. Başımı kaldırıp yüzüne baktım.
" Özür dilerim " dedim.
Yüzlerimiz birbirine çok yakın değildi ama ilk kez bir erkek ile bu kadar yakın olduğum için telaşlanıp hızlı konuştum. Oda başını bana eğip baktı. Ahh şimdi çok yakındık işte.
" Aptal mısın sen? " dedi.
" Üç tane erkek ile nasıl başa çıkacağını düşünüyordun? "
Söylediği sözler iyice kızdıyordu beni.
" Küçücük köpeğe eziyet ediyorlardı. Ne yapsaydım? Hiçbir şey olmamış gibi yoluma devam mı etseydim? " Gözlerinden bir anlık şaşkınlık geçti. Boşu boşuna üç tane erkeğe kafa tutacağımı düşünüyor olamazdı değil mi? Sonra yine bakışları eski sinirli haline döndü.
" Bu aptal olduğun gerçeğini değiştirmez "
Artık gözyaşlarıma hakim olamıyordum. Ve netice özgürlüğünü ilan eden yaşlar.
" Çocuk musun sen? Neden ağlıyorsun? "
" Bana aptal dedin "
Burun çekmelerim eşliğinde ancak bu kadar konuşabildim.
" Tamam anladım çocuksun " dedi. Artık dayanamıyordum. Bu adam insanı katil ederdi.
" Şimdi çocuk mu oldum ben. Kime aptal dersen ağlar. Kime aptal dersem ağlar "
Kaşını kaldırıp itiraz eder gibi baktı. Şimdi büyük bir zevkle ağzının payını verecektim.
" Sensin aptal "
Kaşları havada baktı bana.
" Aptalsın "
Bakmaya devam etti. O çizim harikası kaşlar orada takılı kaldı. Hiçbir tepki vermeyp bana bakmaya devam etti.
" Ya neden ağlamıyorsun yaa "
Ve hıçkırıklarımda eşlik etti gözyaşlarıma. İyice sindim göğsüne. Gözyaşlarım giydiği tişörtün önünü ıslatmaya başladı ama önemsemedim. Derin derin nefesler çektim içime. Yoğun sigara kokusu ile harmanlanmış ferah bir koku vardı. Ferahlığı denizi anımsatıyordu sanki. Tütün kokusunu sevmesem de bu harmoni enteresan şekilde güzel geliyordu. Aklıma bir anda az önceki yavru köpek geldi. Beni taşıyan çocuğu durdurdum.
" Dur bir dakika " dedim." Köpek ne olacak "
" Az önce o köpek yüzünden üç kişiden dayak yedin " dedi.
" Lütfen. Bak teşekkür ederim. Bırak beni gidip bakayım. Yeteri kadar  oldum sana zaten "
" Yük olduğun doğru. Kaç kilosun sen yaa. Belim koptu "
Beni sinirlendirme çalışıyordu ki zaten oldukça sinirliydim
" Tamam işte ben de bırak diyorum "
Oflayıp kucağında hoplattı beni. Karnımda ki ağrı yine belirince acı ile gözlerimi kapadım.
" Bırakmamı istediğine emin misin? "
" Canım acıyor "
" O zaman kes sesini " dedi.
İçimden resmen çığlık atıyordum. İyilik mi yapıyor kötülük mü belli değil. Her ne kadar pek inanamasamda beni sarsmamaya dikkat ederek yürüyordu. Birkaç dakika sessizce yürüdü. Ben hala onu tişörtünü ıslatmakla meşguldüm.
" Çocukları başından gönderdikten sonra köpeğe bakıp o telden kurtardım onu "
Başımı yüzüne doğru yükseltip gülümsedim.
" Teşekkür ederim " dedim.
Bir an bakışlarını bana indirip tekrar karşıya baktı.
" Benim için de çok hoş seninle bir İstanbul turu ama cidden işim var. Evin nerede? "
Fazla uzatmadan evimi kısa cümleler ile tarif ettim. Hava çoktan karardığı için pek kimse yoktu sokaklarda. İlk kez bir erkeğin kucağındaydım. Sanki normal kızların başına her gün gelen bir şeymiş gibi. Sokakların ıssız olması işimi kolaylaştırıyordu. Çatık kaşlarıyla benden korkun sinyal verse de tanımadığım halde güvenmeye başladım bu yabancıya. On dakika geçmeden bahçe kapımızın önüne gelmiştik.
" Burası " dedim." Tekrar teşekkür ederim. Hem köpek için hem de beni..."
" Kasma " dedi.
İçimden aman iyi be ne kasacağım dedim. Yavaşça indirdi beni kucağından. Tam arkamı dönüyordum ki
" Adın ne? " dedi.
" Ela " dedim.
Tamamen sakinleştiğimden olsa gerek beynim günlük işlevine geri dönüp çalışmaya başladı. Nereden tanıdığımı hatırlayamadığım bu çocuk kantinde çarpıştığım kızın erkek arkadaşıydı. O an  aklıma gelince yine yanaklarım kızardı. Bugün de tanımamıştı beni. Ve ben yine oldukça memnundum bu halden. " Sesi çirkin, sakar ve yaramaz Ela " dedi.
Ve arkasını dönüp yürümeye başladı. Ardından bakıp yürümesini izledim. Bir anda dönüp tekrar baktı yüzüme. Yakalanmanın utancı ile mümkünmüş gibi daha da kızardım. Çok kısa bir an dudakları kıvrılmış olsa da o kadar kısa sürdü ki emin olamadım.
" Karnına krem sür. O güzel beyaz teninin morarmasını istemeyiz " dedi.
Ve dönüp sokağın sonunda kayboldu. Normal insanlara göre daha yavaş çalışan beynim yine kendinden beklenileni yapıp geç çalıştı. Sesi çirkin; tiyatro odasında şarkı söylemiştim. Sakar; kız arkadaşının üzerine kahve dökmüştüm. Ve yaramaz; üç tane sokak çocuğu ile kavga etmiştim. Beni tanımıştı. Baştan beri benim olduğumu biliyordu. Uff deyip ayağım yere vurdum ve vurduğum anda karnimda ki acı ile pişman oldum. Eve gidip pis kıyafetlerimi değiştirip, sızlayan karnım ile ilgilenmeliyim. Eve doğru yürüdüm. Kapıyı açtığımda Elif'i salonda uyurken bulup odama çıktım. Duş almaya üşendiğim için pijamalarımı giyip henüz kızarık olan karnıma krem sürdüm. Erken kalkmıştım ve oldukça zor bir gün geçirmiştim. Hiç oyalanmadan yatağa girip tonlarca yük taşıyan göz kapaklarımı özgürlüğüne kavuşturdum.
  
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

Ağzıma bir el kapandı. Oldukça iri ve büyük eller. Çığlık atmak istedim ama hem boğazımda ki ağrı hem de dudaklarımı örtmüş el buna mani oldu. Gözlerimi araladığımda eşyalar ile dolu karanlık bir odadaydım. Ardiye gibi bir yerdi burası. Üzerime bir beden eğildi. Ya bedenin sahibi çok büyüktü ya da benim bedenim bir çocuk kadar küçük. Sırtım uzandığım yerin soğukluğu ile kaplıydı. Titriyordum. Soğuktan ve korkudan titriyorum. Üstümdeki beden hareketlenince daha da yaklaştı bana. Bu sefer rahatça seçebildim cismini. 40 yaşlarında bir adamdı bu. Burası neresi, buraya nasıl geldim hatırlamıyordum. Görüntüler bulanıktı. Flu'ydu şu anda her şey. Ne olduğunu anlayamıyordum. Adam daha fazla yaklaşınca yüzüme işte o zaman idrak ettim ne yapmaya çalıştığını. Çırpınmaya başladım. Ben çırpındıkça o daha da fazla sıkıyordu iki bacağı arasına aldığı beni. Boynuma eğilip dudaklarını değdirdi.
Terler içinde uyandım. Kabus görmüştüm. O kadar gerçekti ki, ellerim hemen beni öptüğü boynuma gitti. Hızla sildim orayı. Kızardığına emin oluncaya kadar silmeye devam ettim. Titriyordum. Sakinleşmeye çalıştım. Üzerim açık yatmıştım. Sadece lanet olası bir kabustu. Kabus olduğunu defalarca kez tekrarladım kendime. Kabustu gerçek değildi. Kabustu geçti. Sadece bir kabus. Gözlerim odamdaki saate kaydı. Saat gece yarısını çoktan geçmişti. Terden sırılsıklam olmuştum. Yüzümü yıkayıp kendime gelmeliydim. Elif hala odaya gelmemişti. Banyoya geçip ışığını açtım ve onu gördüm.
Elif küvetin içinde oturuyordu. Banyo başlığı açık olduğu için ıslatıyordu onu. Neden karanlıkta oturuyorsun diye sormadım. Neden giysilerin ile ıslanıyorsun demedim. Neden bu kadar sessiz olduğunu sorgulamadım.
Onun bana ihtiyacı vardı, tıpkı benim ona olduğu gibi. Işığı kapatıp usulca, onu ürkütmekten korkarak gittim yanına. Bende onun gibi küvete girip karşısına oturdum. Soğuk suya bedenimin alışmasını bekledim bir süre. Sadece küçük pencereden gelen ışık vardı banyoda. Ona bakıyordum. Göremesem bile hissediyordum. Titriyordu. Korkuyordu. Ellerinden birini kaldırmış boynunu ovalıyordu. Gözleri kucağına düşmüştü. Keşke ne düşündüğünü bilsem diye düşündüm. Oma sarılmak istiyordum. Hala o korkunç kabusun etkisindeyken ona ihtiyacım vardı.
" Elif " dedim.
Gözlerini kucağından kaldırmadı. Boynunu ovmaya devam etti. Gözlerim iyice alıştı karanlığa. Uzanıp boynuna işkence eden elini tutup çektim. Kıpkırmızdı.
Neredeyse kanayacak kadar kırmızı. O an benimde boynum yanmaya başladı. Tekrar
" Elif " dedim.
Ve Elif bakışlarını kaldırıp baktı bana. Gözleri kıpkırmızıydı. Sanki saatlerdir gözyaşı değil kan akıtmış gibi. Nefret, korku, kin bir çok duygu barındıroyordu o gözler.
Zaman durdu o an. Hayat durdu. Dünya dönmekten vazgeçti. Nefes almak önemini yitirdi. Elif'in gözlerinde hepsi anlamsızlaştı. Atmayan kalbimle, alamadığım nefesim ile son bir çaba göstererek konuştu lâl olmuş dilim.
" O sendin değil mi? Gördüğüm rüya değildi. Bütün onlar senin yaşadıklarındı "
Hıçkırıklar. Göz yaşları. Sıcak iki kol. Kanayan iki kalp birleşti o an. Sımsıkı sarıldık birbirimize. Haykırarak ağladık. Her bir göz yaşımız karıştı akıp giden suya. Acılarımızıda göndermek istedik göz yaşlarımızla.
Su temizlerdi. Su arıtırdı bizi. Suyun gücüne sığındık. Biz iki yorgun beden tek beden olup sabaha kadar suyun altında kaldık. Günün ilk ışıklarına kadar sarılarak ağladık.
Ben masumluğumun yarısını verdim kardeşime. O günahlarının yarısını yükledi omuzlarıma. Artık aynıydık biz. Ne bir eksik, ne bir fazla. Artık Elif benden hiçbir şey gizlemeyecekti. Bütün fazlalıklarımızı atıp bir olduk o gece. Şimdi sıra gerçeklerdeydi. Beş yılımızı çalan gerçekler...

YANSIMA (İçimde ki ben)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin