Geçmişe gitmek

55 2 0
                                    

Babamı kaybettiğimde hayat benim için çekilmez hale gelmiş zaten çok yakın olmadığım insanlardan tamamen kopmuştum. 16 yaşımda kimsesiz kalmıştım. Ne annemin nede babamın akrabaları benimle ilgilenmeyi kabul etmemişti. İşte o zaman babamın kadim dostu Hasan amca bir kurtarıcı gibi yetişmiş beni doğup büyüdüğüm şehirden büyük bir hayranlıkla bağlı olduğum İstanbuldan almış Türkiye'nin diğer ucuna Erzurum'a getirmişti. Hiç çocukları olmadığından beni kendi çocukları gibi benimsemiş hayata dönmem için büyük çaba harcamışlardı. Hemen liseye yazdırılmış okuldan geri kalmamam sağlanmıştı. O zaman gereksiz bulduğum çabaları şimdi beni kurtarıyor.Kaçtığımda onlarlada bağımı koparmıştım. Kendimi suçlu hissettim. Efe ağabey haklıymışsın yazmak iyi bir hesaplaşmaymış. Konumuza geri dönecek olursak Hasan amca ve Fulden teyzenin ısrarlarıyla okula devam ettim. Beni boğan okul bir kaç ay içinde bitmiş eğitim hayatımı tamamlamıştım. En azından ben öyle düşünmüştüm. Kısa süre sonra 2. Aşama olan sınava girmeye zorlanmış istemesemde bana sahip çıkan bu tatlı aileyi kırmaktan korkmuş belkide babamın hayallerini süsleyen kızını öğretmen yapma arzusunu gerçekleştirme isteğinden sınava girmiştim. İlk sınavda yakaladığım başarıyı ikinci sınavda oldukça düşür ortalama bir puanla Atatürk üniversitesi'nde Hasan amcanın bölüm başkanı olduğu ilköğretim matematik öğretmenliğine yerleşmiştim. Babamın acısı her gecen gün daha derinlere gömülüyor gibi gözüksemde tüm benliğimde hissediyor zaman zaman herkesten kaçıp ağlama nöbetleri geçiriyordum. Neredeyse 3 yıl olmuştu. "Ne kasvetli hava." Camdan dışarı bakan Fulden teyzenin sesi oldukça bunalmış geldi. Tabağıma aldığım kahvaltılıklara bakıp pişman oldum. Tabiki bu kadar yiyemezdim hele böyle boğucu bir günde. Çayımdan bir yudum alıp Fulden teyzenin yanagına bir öpücük kondurdum. "Bu gün gitme okula beraber birşeyler yaparız olmaz mı?" Gözlerimi kısıp baktım. "Güncülerle vakit geçireceğimi düşünüyorsan yanılıyorsun fulden sultan. Lineer cebir bile daha hoş geliyor insanın gözüne.Alttan aldığım halde." Yüzünü buruşturup tekrar cama döndü. Üst üste 3 ders lineer cebir. Derin bir nefes alıp hayata küsmüş olarak ağır adımlarla okula yürüdüm. Okulun yol çalışmasından şikayet ede ede ilahiyatı arkada bırakırtım. yanımdan hızla geçerken koluma çarpan porsche kafaya bütün lanetli duygularımı sıraladım. Pislik koluma çarpmış durmayı bırak yavaşlayıp bana bakmamıştı bile. Kolum oldukça ağrıyordu. Nihayet eğitim fakültesinin önüne geldiğimde porsche'yi görünce hain bir gülümseme kapladı yüzümü. Çantamda her zaman bulundurduğum yapışkanlı not kağıtlarımı çıkardım. Ön camın tamamını kapladıktan sonra "bu cama ihtiyacın yok!! nasıl olsa önüne bakmıyorsun!!" Yazıp. Birde altına trafik canavarı figürü çizdim. Neşem yerine gelmişti. Merdivenleri hızla tırmanıp içeri girdim. Kartımı okuturken turnikenin başında bekleyen güvenliğe hiç yapmadığım şeyi yapıp gülümsedim. Şaşkınca bakmakla yetindi. Hemen sola dönüp merdivenlerden indim. Hızla amfi-3e girip her zaman ki gibi arkalarda insanlardan uzak bir köşeyi seçtim. Defterimi çıkarıp kaldığımız yeri açtım. Geçen yıl akif hocanın tek düze sesinden dinlediğim dersi yine aynı şekilde aynı cümleler aynı örneklerle dinliyor oluşumdan rahatsız olup defterimin kenarıyla oynamaya başladım. Her zaman dakik olan Akif hoca nasıl olduysa bu gün 5 dakika geç kalmıştı. Sınıftaki uğultudan rahatsız olmuşken birinin gürültülü bir ses çıkarmasıyla kürsüye kaydı gözlerim. İyi görünümlü genç uzun oldukça yakışıklı bir adam üzerinde önlük elinde Akif hocanın sararmış defteriyle sınıfı inceliyordu. Duruşundan ukalalığı belli olan adam yüzünde çarpıcı bir gülümsemeyle konuşmaya başladı. "Cem toralı. Akif hocanın yeni asistanıyım. Kendisi bir süre burada olmacağı için dersi birlikte işleyeceğiz." Gür sesi kulaklarımı doldururken bakışlarımı tekrar defterime diktim. "Sormak istediğiniz bir şey yoksa derse geçelim." Kızların çok yakışıklı hoş çekici gibi şeyleri fısıldadığını duysamda gülmemek için dikkatimi başka yöne çekmeye çalıştım. Kızlardan birinin "hocam kaç yaşındasınız?" Diye sormasıyla daha fazla dayanamayıp güldüm. Sayın toralı yüzüne çarpık bir gülümseme yerleştirmiş kıza dikkatle bakıyordu. "Tahtaya yazdığım soruyu doğru cevaplarsanız öğrenirsiniz küçük hanım." 4e 4 bir matris yazıp determinantını bulmasını istedi. Kız sorusundan pişman bir şekilde tahtada kıvranıyordu. Defterime baktım. Vay canına 30 yaşında. Kesinlikle o kadar göstermiyor. İlgimi döndürdüğüm kaleme vermiştim ki sayın Toralının sesi rahatsız bir halde çıktı. "Siyah kazaklı hoca hanım siz soruyu beğenmediniz galiba tahtayla ilgilenmeyişinizden çıkarıyorum bunu." Kalemimle oynamaya devam ettim. "Kaleminizle oynamayı bırakıp tahtayı şereflendirir misiniz?" Bana dediğini anladığımda karşıma baktım. delici mavi gözlerini dikmiş gizlemeye çalıştığı öfkesiyle kızgın bakıyordu. Kürsüye geldiğimde gözlerimi gözlerine kenetlemiş duygusuz bakıyordum. Üzerimdekini gösterip "hırka." Dedim. Sinirle gerilen yüzüne tepki vermeden tahtanın yanına sıkıştırılmış tebeşiri alıp soruyu çözmeye başladım. Neredeyse yarısına gelmiştim ki kolum tekrar ağrımaya başladı. Sol elim istemsizce omzuma gitti. Duraksadığımı görüp yanıma geldi. Elinde defterim vardı. "Devamını hatırlamıyor musun?" Defterden geçirdiğimi düşünmüş olmasına gülüp tekrar tahtaya döndüm. Soruyu bitirip tebeşiri bıraktım. "Hafızam iyidir." Esprime kendi kendime gülüp elimi uzatıp defteri almaya çalışınca acıyla yüzüm buruştu. Dikkat kesilmiş yüzüme bakıyordu. "İyi misin?" Omuz silkip defterimi tuttum. Hareketim onu eğlendirmiş olmalı ki yüzünden bir gülümseme gelip geçti. Belli ki otoritesini sarsmamak adına gülmek istememişti. Defteri çekince omzum tekrar acıdı. "Defterimi alabilir miyim?" Gözlerini yüzümden ayırmadı. Sınıfta çıt çıkmıyor pür dikkat bize bakıyorlardı. "Cevabımı aldığım zaman." İstemsizce cevapladım. "Değilim." Defteri bıraktı. "Çıkabilirsin." İstemsizce tekrar omuz silktim. Yüzünden yine o eğlenmiş ifade hızla gelip geçti. Bir yanım hemen çıkmak istesede evdeki günü düşününce hemen vazgeçip yerime oturdum. Dersi blok yapıp bir buçuk saatte bıraktı. "Diğer ders 11.10da başlayacak geç kalmayın. Kalırsanızda derse girmeyin." Eliyle yanına gitmemi işaret etti. Dersi daha fazla dinlemek istemediğimden çantamıda aldım. Amfiden çıkıp benide peşine taktı. Çıkış kapısına gelip turnikelerden geçti. Kapıyı tutup geçmem için kenara çekildi. Her zaman beyaz rengine bürünmüş yol yağmurun etkisiyle kahve tonlarınıda bünyesine almıştı. Cansız havaya bakıp yüzümü buruşturdum. Montumu giymemiştim ve esen serin hava üşümeme neden oldu. "Acele et." Yüzüne merakla baktım. "Hastaneye gidelim. Kolun kötü sanırım. Hareket ettirirken robot gibi davranıyorsun." İstemsizce omuz silktim. "Hadi ama acele et. Bu soğuk havaya pek alışık değilim bir an önce arabama binmek istiyorum." Hastaneye git demek dururken neden kendisi götürüyordu. Üstelik gitmeyi isteyip istemediğimi sormamıştı bile. Kolum tekrar ağrımaya başlayınca ortada olmayan teklifi kabul edip peşine takıldım. Porschenin yanında durup hayretle camına baktı. O an porsche kafanın o olduğunu anlamış bir anda sinirle çıkışmıştım. "Kolum senin yüzünden bu durumda. Ehliyetin olduğuna emin misin sen?" Alnı kırışıp anımsamaya çalıştı. Ardından montuma baktı. "Yayalar için ayrılan bölümden yürümek yerine yolun ortasından yürümeyi seçişiniz sizi pekte masum yapmıyor." Soğuktan ürperdim. Derin bir nefes alıp verdikten sonra gözlerini kapattı. Yanımdan geçip arka koltuğa elindeki kitapları fırlattı. Ardından önlüğünü çıkarıp onuda kitapların üzerine özensizce attı. Elimdeki montumla çantamı hemencecik alıp kendi eşyalarının yanına attı. Şoktan kurtulup en sinirli tavrımı takındım. "Ne yaptığını sanıyorsun?" Hızla fırlattığı eşyalarımı almak için hamle yaptım ama beni kenara çekip kapıyı kapattı. Ardından öndeki kapıyı açtı. Katı bir sesle emretti. "Bin." Onaylamayınca belimi sıkıca kavrayıp arabaya iyice yaklaştırdı beni. "Canın yansın istemiyorum. Bin lütfen." Bu acı kimin yüzünden acaba? İçimdeki ses zıttını söylesede bindim. Kapıyı kapatıp ön tarafa geçti. Bir süre bekleyip yapışkanlı kağıtları sökmeye başladı. Kağıtları özenle elinde toplamıştı. Arabaya binip onlarıda arka koltuğa fırlattı. Emniyet kemerini takıp bana döndü. Bir an sağ kolumu kaldırınca canım aynı acıyla yandı. Bana doğru yaklaşıp çevik bir hareketle emniyet kemerini tuttu. Yüzlerimizin yakınlığı rahatsız olmama neden oldu. Başımı usulca eğdim. Yürüyerek bir kaç dakikada gideceğimiz hastaneye arabayla gitmek rahatsız olmama neden oldu. Arabayı park edip hızla indi. Emniyet kemerinden kurtulup arabadan indiğimde montumu omuzlarımın üzerine koyup düzeltti. Aramızdaki gergin sessizliği bozmadık. Karmakarışık kocaman hastanede zorla ortopedi bölümünü bulup sıra aldık. Önümde 2 hasta vardı. Boş bir yer gösterip oturmamı işaret etti. Sıra bana gelene kadar yanımda gergin bir şekilde oturdu. Yaşlı doktor yakın gözlüklerinin üstünden bakıp oturmamızı işaret etti. "Neyiniz var?" İğneleyici bakışlarımı Toralı'ya çevirdim. "Trafik canavarının biri omzuma çarpıp kaçtı." Bay Toralı rahatsız olmuş bir tavırla tek kaşını kaldırdı. Doktor muayene bölümüne geçmemi söyledi. Muayenesinden sonra tekrar yerine oturdu. "Kolunu çok oynatmadan röntgen çektir gel." Çektirdiğim röntgene bakan doktor beni tekrar muayene bölümüne aldı. "Biraz canın yanacak." Kolumu yana doğru açtı. Kalbim hızla atmaya başladı. Çıt. Acıyla inledim. "Kolun çıkmış. Sana bir askı yazacağım bir ay kadar çıkarma kolundan. Dikkat et kendine." Odadan çıktığımızda derin bir nefes aldım. "Geçmiş olsun." Gözlerimi kısıp yüzüne baktım. "Bu kadar mı?" Dediğimi anlayıp gülümsedi. "Özür dilerim benim hatam." Cevap vermeden çıkışa doğru yürüdüm. Peşimden geliyordu. Hastaneden çıkmadan beni durdurup tekrar omzuma attı montumu. Okula gitmediğini anladığımda telaşlandım. Askıyı almaya gidiyoruz diye açıkladı. "Gerek yok. Beni indirin. Ben kendim alırım." Yüzüme bile bakmadı. Arabayı yol kenarına park edip hızla indi.aynı hızla gelip elindeki poşeti açıp askıyı içinden aldı. Emniyet kemerimi açtı. "Bana dön bakalım." Yapmaya çalıştığını fark edip şaşkınca suratına baktım. "Geç kalmayın diye öğrencilerimi azarlayıp geç kalırsam hoş olmaz. Acele eder misin?" Elinden askıyı çekip aldım. Canımın yandığını belli etmeden taktım. Emniyet kemerini sol elimle tutup çektim ama ne kadar uğraşırsam uğraşayım takamadım. "Bana bırak." Hırsla uğraşırken uzattığı eli fark etmedim. Parmakları benim parmaklarıma değince huzursuz olup geri çekildim. Soğuğa rağmen parmakları sıcacıktı. "Üşüdün mü?" Sorusuna şaşırdım. "Ellerin soğuk." Diye açıkladı gülümseyerek. "Üşümedim." Diye yalan söyledim. "Nerede oturuyorsun?"  "Derse geç kalmak istemediğinizi sanıyordum." Mahçup bir gülümseme oturdu yüzüne. "Bu duruma benim yüzümden geldin. En azından evine kadar bırakayım." Evim. Lojmanlarda oturduğumu tabiki söyleyemezdim. Hocalardan birinin kızı olduğumu düşünmesini istemedim. "Yurtta kalıyorum." "Devlet yurtları mı?" Başımla onayladım. Yol tarifi istemeyişi yeni dikkatimi çekti. Dudağımı ısırdım. "Sor bakalım." Neşeli sesi arabayı doldurdu. "Buralı mısınız? Her yeri iyi biliyorsunuz sanki?" "Buralı değilim ama bir süre burda yaşadım." Merak etsemde neden olduğunu sormadım. Yurdun önünde durup hızla indi. Kapımı açıp inmeme yardım etti. Montumu omzuma atıp çantamı verdi. "Tekrar geçmiş olsun." İstemsizce teşekkür ettim. Arabaya binip gider gitmez karşıya geçip taksiye bindim. Ev yakın olsada yürüyecek halde değildim. Eve gittiğimde gün ekibi toplanmıştı. Fulden teyze kapıyı açıp beni kolumda askıyla görünce rengi kaçtı. Düştüğümü söyleyip hızla konuyu kapattım. Odama geçip uzandım. Yatma alışkanlığı olarak sağıma dönüp yatsamda şuan bu pek mümkün olmadığından surat astım. Yatakta daha fazla oyalanamayacağımı anladığımda kitaplığın önüne geçtim. Raflara sığmayan yerlerde olan kitapları karıştırıp durdum. Nedense içimde yeni bir başlangıç isteği olmadığından daha önce okuduğum bir kitap okumaya karar verdim. Sonunu bildiğim okurken meraklanmayacağım ama yüzümü güldürmeye yetecek bir kitap. Kitap seçmem her zamanki gibi uzun zamanımı aldı. Söz konusu okuduğum bir kitap olsada seçmek zordu benim için. Kitabı alıp kitaplığın yanındaki büyük yuvarlak çukur sandalyeme oturdum. Askılı kolla kitap okumak hiçte kolay değildi. Ukala adama kızıp zorlanarak sayfayı çevirdim. Kapı çalınca başımı kaldırdım. "Kızım bak komşularımız seni görmek istiyor. Gelde bir merhaba de. Hem seni böyle yalnız bırakmak benim içimede sinmiyor." Fulden teyzeye gözlerimi devirdim. Bu tatlı kadını kırmak pek mümkün olmadığından kitabı bırakıp yanına gittim. Salonda ellerinde tabaklar dedikodu yapan kadınlar ne hoş manzara. Alaylı bir gülümseme yerleşti yüzüme. "Alya ne oldu kızım." Dedikodu teyze konuştu tabiki. Gülümsememi biraz daha yayarak düştüğümü söyledim. "Bu gün yağdı baya kar falanda kalmadı. Pek bir sakar oldun kız sen." Kulak tırmalayan bir kahkaha. Gülümsememi bozmamaya çalıştım. İçlerinde en tatlı olan filiz abla konuyu kapatmak adına fulden teyzeye kekin tarifini sorduğunda sevgimi ne kadar hakettiğini anladım. Akif hocanın eşi olan Filiz abla sevdiği adam için bu soğuk memlekete gelmiş. Akif hoca derstekinin aksine normalde neşeli güleç biri. Filiz abla biraz utangaç olsada oldukça eğlenceli biri. Sınav kağıdımı akşam yemeğinde bize getirip benimle yemek boyu alay ettikleri günü anımsayıp Akif hocaya yapacağım bir canavarlık düşündüm. Geçen yılın intikamını almalıyım. "4 sayfa sınav kağıdından toplam 30 puan aldınız hanım efendi." Şen kahkahasını duymuşum gibi yüzüm buruştu. Filiz abla elinde yeni hazırlanmış bir tabakla gelip yanıma oturdu. Her zaman ki harika gülümsemesiyle tabağı bana uzattı. Acıktığımı hissedip tabağı memnuniyetle kabul ettim. "Koluna gerçekten ne oldu?" Gözlerini kısıp ifademi kontrol ediyordu. Siz psikologlar!! Yüzüme rahat bir ifade yerleştirdim. "Kötü düştüm." Tek kaşı havaya kalktı. Babamın yasını tuttuğum dönemde en çok yanımda olan terapistliğimi yapan Filiz abla tabiki bana inanmamıştı. "Böyle yağmurlu bir günde kötü düşüyorsun ama üstünde hiç çamur olmuyor." Tamam kabul yakalandım. "Ufak bir kaza." Üzerime diktiği bakışlardan kurtulmak adına odadakilere döndüm. Ne kadar acıktığımı hissetsemde tabağıma dokunmadım. "Alya?" Filiz ablaya döndüm. Yüzünü iyice yaklaştırıp sesini kimsenin duymayacağı şekilde alçalttı. "Hamileyim." Neredeyse sevinç çığlıkları atacaktım. O kadar uzun zamandır bu haberi bekliyorduk ki sevinçle gözlerim doldu. Elinden tutup zorla odama götürdüm. Kolumun müsade ettiğince sıkıca sarıldım. Atlaya zıplaya dans etmeye başladım. "Deli kız dur." Dediğini yapıp durdum. Yatağıma oturmasını işaret edip bende karşısına oturdum. "Sen o kadar umutsuz konuşmuştun ki geçende çok korkmuştum filiz abla." Başıyla onayladı. "Evet haklısın canım. Doktorumun hiç ümidi yoktu. Bende tedaviyi bırakmıştım zaten. Biliyorsun işte bu 5. Yılımız." Yüzünden belli belirsiz bir hüzün geçti. Elini tuttum. "Akif 3 gündür yok. Bir hafta daha gelmeyecek." Şaşkınca kaldım. "Bilmiyor?" Başıyla onayladı. "Dün öğrendim bende." Elim karnına gitti. "Minik hınzır ne zamandır seni bekliyoruz bilsen. Ne kadarlıksın." "Üç buçuk ay." Yüzümü buruşturdum. "Dahada bekleyeceğiz anlaşılan. Filiz abla karnın hiç belli olmuyor. Bu ara biraz kilo aldığın belli ama hamile olduğunu asla anlamazdım." Güldü. "Daha erken teyzesi." Gözlerim doldu. "Tebrik ederim filiz abla çok sevindim."   Gözleri mutlulukla parlıyordu. "Akif nasıl mutlu olacak." Başımla onayladım. "Cinsiyeti belli mi?" "Hayır iki haftaya belli olurmuş." "Küçük Akif. Küçük Filiz." Halime ikimizde güldük. "Daha erken gelemez mi Akif hoca? Hem vizelerde başlıyor belki gelir?" Hüzünlendi. Kırdığım pot için üzülüp utandım. "Hamilesin tek başına kalma. Burda kal hem kilo alman lazım sen hala inceciksin. Tek başına birşey yiyemediğinden şikayet edersin sen." Telaşıma güldü. "Tek değilim. Kuzenim burda." Pek hoşlanmadığım kuzeni aklıma gelince istemsizce keyfim kaçtı. Burnu havada Melda. Uzun süre Filiz ablayla akrabalıklarının olamayacağında diretmiş Akif hocanın dalga konusu olmuştum. Her yıl birkaç kere gelen Meldayı görmemek içimi rahatlattı. Erkenden gitmesi için dua ettim.
    Güncüler dağılsada Filiz ablayı bırakmamış müjdeli haberi hemen Fulden teyzeme söylemiştim. Atlaya zıplaya hayaller kurup bol bol konuşurken Hasan amcanın geldiğini fark etmedim. "Neşeyle şakıdığına göre çok güzel şeyler olmuş küçük hanım." Arkamı döndüğümde kolumu görüp neşesi söndü. Koluma bakıp aceleyle elindeki çantayı kenara bırakıp yanıma geldi. "Yavrum ne oldu sana." "Düştüm." Yüzü buruştu. "Düşen biri için fazla neşelisin." Filiz ablaya kaçamak bir bakış attım. Onaylamayan bakışlarına aldırmadım. "Bebek geliyor bebek." Hasan amcanın gözleri hemen filiz ablayı buldu. "Kızım tebrik ederim." Filiz abla mahcup bakışlarla teşekkür etti. "Akif yerinde duramıyordur. Gelmesinede daha var." "Daha bilmiyor ki."
   Hep beraber akşam yemeği yedikten sonra filiz abla gitti. Fulden teyze hemen şişi ipi almış miniğe birşeyler örmeye başlamıştı. "Bana da öğret Fulden teyze. Bende yapmak istiyorum." İmayla koluma bakıp düzelince öğreteceğini söyledi. Her gün Filiz ablayı arıyor nasıl olduğunu soruyordum. Kuzeni hala gitmediği için onlara gitmek istemiyordum. Tam bir hafta dolmuştu. Kahvaltıdaki neşesiz halim Fulden teyzenin dikkatinden kaçmamıştı. "Günlerdir bebek bebek diye neşeyle dolanıyorsun. Sıkıldın mı?" Başımı iki yana saşladım. "Akif hoca hala gelmedi. Belki sabah gelmiştir?" Güldü. "Filizden çok istiyorsun gelmesini. Oysa derse girmemesi hoşuna giderdi." Yüzüm buruştu. O zaman asistanı yoktu ama. Kahvaltımı yapıp aceleyle çıktım. Ders saatini geçmeye başlayınca içim hüzünle kaplandı. Yine asistanın geleceğinin sinyalleri bunlar. Ve tabi ki doğru tahmin. Sınıfı tarayıp gözlerimle buluştuğunda duraksayan mavi gözlere en sert bakışlarımı armağan ettim. Neşeyle derse başladı. Soruyu çözmek için tahtaya biri çıktığında yanıma geldi. "Kolun nasıl oldu sert bakış." Sesi neşeliydi. "Daha iyi zamanları oldu. Bazı trafik canavarlarından önce." Güldü. İstemsiz bir gülümseme belirdi yüzümde hemen başımı çevirip ifademi düzelttim. Son ders uzun masanın üzerine oturup kalabalık sınıfa göz gezdirdi. "Herkes defterini karıştırsın anlamadığı yerleri sorsun. Sınava az kaldı soru çözelim biraz." Kızlar gönüllü olup sürekli olarak saçma saçma sorlar soruyordu. Eminim anlamadıkları yerler yerine anladıkları yerleri pek bir bayıldıkları hocalarına soruyorlardı. Saf gillerde büyük bir anlayışla cevaplıyordu. Daha fazla dayanamayıp ayağa kalktım. "Hocam kendimi iyi hissetmiyorum çıkabilir miyim?" Kaşları çatıldı. "Kolun mu ağrıdı?" Hızlıca başımla onayladım. Eline bir kağıt kalem alıp bir şeyler yazdı. Kağıdı katlayıp bana uzattı. "Ağrın artarsa ara. Gelip seni yurttan alırım. Hastaneye gideriz." Sınıfa kısa bir bakış attım. Ne yapıyor bu adam? Almayacağımı anlamış olmalı ki cebime koydu kağıdı. Sınıfın ortasında olayı büyütmek istemediğimden aceleyle çıktım.
    Keyifsiz halim Fulden teyzenin dikkatinden kaçmadı. "Hayrola Alya. Bütün hafta bebek bebek diye gezindin neşeyle. Bu gün neşen yok?" "Yoruldum. Akif hoca gelmemiş mi?" Konuyu değiştirmeme müsade edip gülümsedi. "Yarın gece gelecekmiş." "Filiz ablaları yemeğe davet edelim mi?" "İyi düşündün. Müsait olduklarında gelsinler." "Ben haber veririm." Hemen odama gidip Filiz ablayı aradım. Kısa bir sohbetten sonra haftaya salı için sözleşip kapattık. Lineer dersinden sonra. Kesinlikle derse gitmeyeceğim. Eve gelip dersteki hallerimle eğlenmesine izin vermeyeceğim.
.........•••...........
Beklenenin aksine akif hoca eve gelmiş. Filiz abla haberi verdiğinde mutluluktan uçmuş. Yarın bir işi varmış eve geç gelecekmiş. Burnu havadada bu gün evine gidiyormuş. Yarın akşam yemeğe davet etti beni. Hemen kabul ettim. "Karnı büyümüş müdür?" Fulden teyze güldü. "Bir haftada karnı büyür mü hiç kızım." Yüzümü buruşturdum. Ertesi gün dersten çıkıp Filiz ablaya gittim. Evleri bir kaç blok ilerideydi. Kapıyı açar açmaz dikkatle incelemiş kilo aldığını fark etmiştim. "Kilo almışsın. Sevgili kuzenin sana iyi bakmış." Sesimdeki imayı anlamamış olmasını diledim. "Oda senin gibi. Sürekli birşeyler yediriyor. Kendine dikkat et diye kabus gibi çöktü üstüme." Burnu havadanın ilgisine şaşırdım. Konuyu değiştirmek adına okuldan sohbet açtım. Dikkatle dinliyor her dediğimi analiz etmeye çalışıyordu. Şu psikolog edalar!! "Kolun nasıl?" Heh bende konu ne zaman buraya gelecek diye düşünüyordum. İyi diye geçiştirmeye çalışsamda itiraz ediyor ne olduğu soruyordu. "Bak aramızda kalacak ama." Kazanmış olmanın sevinciyle başını salladı. "Ufak bir kaza.arabanın biri çarptı." Telaşla yüzü buruştu. "Tek eksik parça buydu. Öğrendin. Oldu mu ?" "Kolun çıktı Alya. Durup yardım etmedi mi? " gözümde o an canlandı. Bazı bölümleri atladım. "Beni hastaneye götürdü. Askıyıda o aldı." "Kimmiş?" "Trafik canavarı." Tepkime güldü. Daha fazla zorlamayışına sevinip masayı kurmayı teklif ettim. Kolumla zorlanacağıma karar verince birlikte hazırlayıp sohbetimizi tamamen miniğe yoğunlaştırdık. "Doktor erkeğe benzediğini söyledi." Yüzüm buruştu. "Minik akif?" Tepkime oldukça güldü. "Bence kız olacak." "Bende kız istiyorum. Akif erkek diye diretip duruyor." Güldük. "Halini görmen lazım. Küçük bir çocuk gibi." Akif hocayı hayal edip eğlendim. "Hanımlar benim dedikodumu mu yapıyor?" Akif hoca kapıda dikilmiş bize bakıyordu. Neşesi her halinden belliydi. "Geç geleceğini söylemiştin." "Erken bitti işlerimiz." Heyecanla bana döndü. "Hoş geldin. Nasılsın?" "Ben burdaydım siz yeni geldiniz. İyiyim hocam siz nasılsınız?" Gözlerini devirdi. "Ev burası okul değil." Her zamanki gibi resmiyetime itiraz edip durdu. Mızmız adam. Anahtarlığını masaya bırakınca gözlerim parladı. "Kurt gibi açım." "Üzerini değiştir bende çorbayı ısıtayım." İkiside gittiğinde konsolun yanına koyduğum çantamdan kağıt kalem çıkarıp masaya döndüm. Odasının anahtarını bulup hemen çizdim. İz kalma ihtimaline karşın anahtarı iyice temizleyip yerine bıraktım. Sinsi sinsi gülerken Akif hoca içeri geldi. "Bu sınavda kaç kağıt vereceksin Alya." "Kaç soru soracaksınız?" Bilgi alma çabama gülüp "sorular hazır bile. Odamda dinleniyorlar." Dedi ve eliyle 4 yaptı. 4 kağıt için mi yoksa gerçekten 4 soru için mi yaptı çözmeye çalışırken filiz abla geldi. Yemekten sonra mutluluklarıyla yalnız kalmaları gerektiğini düşündüğümden itirazlarına rağmen aceleyle çıktım.

       Odama gidip işe koyuldum. Akif hocam bir yıl boyunca benimle dalga geçmek ha. Gösteririm ben sana. Çizdiğim anahtar şeklini alıp kalın bir mukavvaya çizip özenle kestim. bastıramadığım enerjime rağmen hemen uyudum. Sabah erkenden kalkıp anahtardan çıkarttırdım. Evet bu işte tamam. Geriye sınavdan önce odaya gizlice girmek kalıyor. Tam olarak 3 gün sonra istediğim boşluğu yakaladım. Filiz ablayla artık günlük ritüelimiz olmuş konuşmalarımızdan birini yaparken arkadan Akif hocanın sesini duydum. Filiz abla kendini iyi hissetmeyince hemen eve gitmiş süper baba. Telefonu kapatır kapatmaz okula gittim. Kalbim hızla çarpıyordu. Ders saati kimse yok. Hemen odanın kapısını açıp içeri girdim. Daha önceden hazırladığım zarfı çıkardım. Bu zarfıda hasan amcadan çalmıştım. Sınav kağıtlarını hazırladıktan sonra bu zarfa koyup masalarının ilk çekmecesine koyarlar. Her zaman aynıdır bu. Çekmece kilitli olduğuna göre yanılmıyorum. Aferin kızım iyi gidiyorsun. Anahtar nerede. Akif hocanın anahtarlığını düşündüm. Küçük bu kapağı açacak bir anahtar yoktu eminim. O zaman odada. Dağınık masaya baktım. İsmi yazan levhanın yamuk durduğunu fark ettim. İşte burda. Gururla anahtarı aldım. Kapağı açmamla odanın kapısının açılması bir oldu. Korkuyla olduğum yerde donup kaldım.

YalnızHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin