Havada aşk kokusu var...

19 1 0
                                    

Hikayeni yazmaya başla

         "Kabul ediyorum." İçimde sevinç dansları yaparken havalı görünmeye çalışmak oldukça zordu. "o zaman işlemler için yarın öğlen görüşürüz." Vedalaşıp yanlarından ayrılırken sabrım tamamen tükenmişti. Araba gelince hemen binip çığlıklar atarak komik danslar etmeye başladım. Şoför bana dikiz aynasından bakıp gülerken bunu umursamayacak kadar mutluydum. Güray'ın yanına gitmeye korktuğumdan Erhan ağabeylere gittim. Kapıdan girer girmez sorguya başladılar. İşle olan kısmını anlatıp dans kısmının özenle üstünü kapattım. "Bir şeyi çok merak ettim Alya?" merakla Cerene baktım. "Neden Cem hemen kabul etti?" "Zaten edecekti. Güray'ı akıllandırmaya çalıştığımı anladı. Uzatmadı. Ne gariplik var bunda." cerenin yüzünde inanmayan bir ifade oluştu. "Babaannesi Cemle senin kapışmanı istiyor." Erhan ağabeye döndüm. Bağlantıyı tam olarak kuramamıştım. "Ne demek istiyorsun ağabey?" "cemle onların yanında da tartıştınız mı?" "hayır." Dans ederken tartıştık ama yanımızda değillerdi ya. Dansı düşününce yanaklarım yanmaya başladı. Erhan ağabey yüzüme dikkatle bakıyordu. "bir şey oldu ama?" hemen ayağa kalktım. "ne olabilir? Ben çok bunaldım bu elbisenin içinde. Üzerimi değiştirebilir miyim?" "tabi ben sana giyecek bir şeyler vereyim." Cerenin verdiği pijamaları üzerime geçirip makyajımı sildim. Şuan duş iyi gelebilirdi ama bu biraz aşırı bir istek sanırım. Misafir odasındaki yatağa yattığım gibi uyumak lüks olurdu zaten. Saatlerdir uyumuyorum ve aklımda dönen dans uyumama imkân tanımıyor. Kulağımda müzik çınlıyor hala. Kokusu burnumu dolduruyor sanki. Aklım tamamen onunla dolu. Bana ne yapıyorsun böyle Cem Toralı.

"Alya." Cerenin sesini duysam da yataktan ayrılmak kolay olmuyor benim için. "Alya saat 11 oldu kalk hadi." Ne? Geç kaldım olamaz. Yataktan hızla kalkınca başım dönüyor olduğum yere oturuyorum. "iyi misin?" "iyiyim benim eve gidip hazırlanmam lazım." "O kadar zamanın yok. sen duşa gir ben sana kahvaltı hazırlayacağım." Başım dönmeye devam ettiğinden itiraz etmeden banyoya gittim. Hızlı bir duş alıp Cerenin hazırladığı iç çamaşırlarını giydim. Siyah dantelli çamaşırlar oldukça iddialıydı. Havluya sarınıp mutfağa geçtim. "ne giyeceğim ben?" "ben ayarladım gel kahvaltı yapalım." Havluyla oturmak komikti. "iç çamaşırların biraz iddialı değil mi?" "bu gün iddialı olmaya ihtiyacın var." Neler geçiyor bu kızın aklından. Kahvaltıyı aceleyle yaptım. Ceren saçlarıma fön çekip makyajımı yaptıktan sonra kıyafeti verdi. Tulum şeklindeki kıyafeti görünce şaşırdım. "dün oramı buramı açarken bu gün kıyafet değişik geldi." "dün ben buradayım dediğin için bu gün kendin olmalısın. Şık ve gösterişten uzak." Ceren gerçekten değişik biri. Tulumu giydim. Belime altın rengi bir kemerle koluma ona uygun geniş bir bileklik taktı. Boynuma ince altın rengi bir kolye takıp gülümsedi. "çok güzel oldun." "taksiyi çağırayım da geç kalma. Siyah portföye birkaç eşyamı ve telefonumu koyup topukluları geçirdim ayağıma. Vedalaşıp aşağı indim. Kafeye gidince hiç istemediğim bir durumla karşılaşmak rahatsız olmama neden oldu. "ne yaptığını sanıyorsun? Beceriksiz kim işe aldı seni. Bu gömlek kaç para biliyor musun sen?" Ebru uzun zamandır buranın çalışanlarından böyle bir sakarlığı yapacak kadar deneyimsiz biri değil. "taciz etmeye kalktın sen beni!" hemen yanlarına gittim. "Ebru ne oluyor?" "Alya hanım bu adam beni taciz etmeye kalktı." Sinirle adamın ağzına bir yumruk atmak istedim. "ne tacizi?" birde itiraz ediyor. "Ebru Erhan beyin odasına git. Güvenlik kameralarını kontrol etsin." Masadaki peçetelikten birkaç peçete çıkarıp adamın önüne attım. "üzerinizi temizleyin. Sizde izlenirken orda olacaksınız." "ben kimseye tacizde bulunmadım." Adamın hareketleri öylesine belli ediyor ki kendini. "içiniz rahatsa sorun yok. Buyurun izlemeye geçelim." Açıkça kızın kalçasına dokunmaya çalışmış. "polis çağırın." "Ne polisi? Şikayet edeceğim kapattıracağım burayı." Adam bağırıp odadan çıktı. Hemen peşinden gidip koluna yapıştım. "nereye gittiğini sanıyorsun sen? Cezanı çekmeden kaçabileceğini mi sandın?" Erhan ağabey kapının önüne geçip çıkmasını engelledi. "Kapımda bunun gibi kaç tane varken ben bunun..." yumruğumla savrulan adam bir süre şaşkınlığını atamadı üstünden. Bana doğru atak yapınca Erhan ağabey tuttu adamı. Çalışanların yardımıyla Erhan ağabeyin odasına kilitledik adamı. Polisi aradık hemen. Ebruyu masalardan birine aldım. "ifaden alındıktan sonra evine gidebilirsin ebru. İstediğin kadar izin kullanabilirsin. Şimdilik burada otur." "Bakar mısınız?" kafe oldukça yoğundu. Bu bölümde 3 kişi olması gerekirken ebruyla Atahan vardı sadece. "ebru diğer eleman kim." İsteksizce yüzüme baktı. "Ela. Ama acil bir iş için birkaç saatliğine çıktı. Ben idare edebileceğimi söylemiştim." "tamam, canım sorun değil." sabırsızlıkla bana bakan müşterilerin yanına gittim. "kusura bakmayın beklettim ama maalesef tatsız bir olay yaşandı. Size nasıl yardımcı olabilirim?" "biz siparişlerimizi verdik ama değiştirmek istiyoruz." "tabi ben yeni siparişinizi alayım." Dediklerini aklıma yazıp mutfak bölümüne geçtim. Kağıda not edip çalışanlara verdim. Erhan ağabey yanıma gelip şaşkınca suratıma baktı. "ne bekliyorsun sen hala? Odanda seni bekliyor." "Geldi mi? ne zaman?" "Az önce." Oflayıp odama yani Güray'ın odasına koştum. Masanın karşısındaki ikili koltukta yayılmış oturan Cem bey gelişimle ilgilenmeyip elindeki kağıtları incelemeye devam etti. "merhaba sizi beklettim değil mi?" gözünü kağıttan ayırmamakta ısrarcıydı. O an bir şey fark ettim. Yüzüme bakmakta zorlanıyor. Bunu dün etkilendiği için mi yine pişman olduğu için mi yapıyor acaba? "Biraz." "özür dilerim. Size ne ikram edeyim?" "sade kahve." ilk defa yüzüme baktı. Neden onu özlediğimi hissediyorum? Ne kadar oldu ki yanından ayrılalı? Düşüncelerimden sıyrılıp 2 sade kahve söyledim. "Aşağıdaki kargaşa neydi?" kısaca anlattım. Kapı çalınıp açıldı. Ela kahveleri bıraktı. "ela Ebruyu evine gönder işi bittiyse. Taksi parasını alsın kasadan." "peki Alya hanım. Şey adam sizden şikâyetçi olmuş. Sizin de ifadenizi almak istiyorlar." Yumruk kısmını anlatmadığımdan durumu kavrayamamıştı cem hoca. "işim bittiğinde gideceğimi söyle." Merakla gözlerime kenetlenen mavilikler dikkatimi dağıttı. Merakını dindirmek durumunda kalmak ayrıca rahatsız ediciydi. "yaşın küçük ama riskli işlere bulaşıyorsun. Benden sana bir tavsiye kaybedeceğin yarışa sakın girme." Dünkü yarışı ben kazandım unuttun mu Cem toralı. "kimse kaybedeceğini bildiği yarışa girmez. Ben kendime ve ekibime güveniyorum. Siz destek olmasanız bile herhangi biri bu teklifimi kabul eder. Ben sadece hisseleri geri alırken sorun yaşamak istemiyorum." dikkatle yüzümü incelemesi rahatsız olmama neden olsa da rahat davranmaya çalışıyordum. "bu konuda bana neden güveniyorsun Alya. Hisseleri geri vermeyebilirim." Sinsice kıvrılan dudağım hoşuna gitmemiş olmalı ki yüzü buruştu. "Bana vermeyeceğini biliyorum. Ama Güray'a vereceksin. Buna güveniyorum." İfadesizleşen yüzü oldukça sert geldi gözüme. Oda oldukça sessizdi. Gözlerimiz birbirini bulmuş korkakça susuyordu. kapı açılıp içeri Güray girince kendimi onun kollarına bırakmaktan alamadım. "Sana gelmeyeceğimi bildiğin halde gelmek için neden bu kadar geç kaldın? özür dilerim. Seni kırdım değil mi?" Güray sırtımı sıvazladı. Ruh hali tamamen değişmiş. "sen bana ders vermeye çalışıyordun bende aldım dersimi. Şimdi bu işte birlikteyiz. Yanımda olup battığım bu bataklıktan kurtulmama yardım edecek misin Alya'm?" Gururla Güray'a baktım. Hayatında ikinci kez yardım istiyordu. Biri babamdan biri benden. "batsak da çıksak da bunu beraber yapacağız Güray." Elimi tuttu. "bu iki beceriksize yardım edecek misin Cem?" "Alya'nın teklifi hala geçerli mi?" oyunu kurallarına göre oynamak istiyorsun demek. Görüşürüz seninle. Güray'a korkuyla döndüm. "teklifi bilmiyorum ama benim kardeşim inanmadığı bir şeyin peşinden gitmez. Kabul ediyorum." Güray sen hangi ara böyle olgun bir adam oldun. "Güray Alya'ya kefil oluyor musun?" Cem hoca bunu beni yaralamak için söylemişti. Sana güvenmiyorum demekti bu. "Neden Alya'ya kefil olmam gerekiyor?" Güray'ın sesindeki kızgınlığı anlamamıştı cem hoca. "Alya en büyük payı olan ortak. Onun içinde güvenceye ihtiyacım var." Öyle olsun Cem bey. Elimden geldiğince sakin konuşmaya çalıştım. "Hisselerin %30 u sizin olacak %30 u da Güray'ın. %60 lık güvenceniz var. %40 lık hisseyi dert etmenize gerek yok." Cem başıyla onayladı. Bütün kırgınlığımı dökmek istedim. Dünden beri işimi zora sokmakta oldukça başarılısın cem bey. Bir kere olsun arkamda duramaz mısın? Neden bana güvenmiyorsun? Sorularımı sesli dile getirmek istesem de yapamadım. Alacağım cevaptan deli gibi korkuyordum. "ben aşağı yardıma iniyorum siz ayrıntıları aranızda halledersiniz." Cevaplarını beklemeden çıktım odadan. "Ela bana iş kıyafeti ayarlar mısın?" "tabi Alya Hanım." "bunlar yedek kıyafetler. Kapıda asılı önlüklerden birini kullanabilirsiniz." iş yerine ait ayakkabıları da giyip alt katta 1. Bölgeye geçtim. Bar bölümü gibi düzenlenmiş yere geçip sandalyeye oturdum. "13 numaranın servisi." "ben hallederim kerem." Tepsiyi alıp 13 numara gittim. "merhaba Alya." Adımı duyunca şaşkınlıkla müşteriye baktım. "mert bey." Yüzünü buruşturdu. "beyi ortadan kaldırsak?" Başımla onaylayıp güldüm. Servisini yaptım. "burada çalıştığından bahsetmemiştin. Kuzeninin yanına kısa süreli geldiğini sanıyordum." Yalan söylediğimi düşünmüş olmasından rahatsız oldum. "kuzenime yardım için buradayım zaten." "öyle mi?" etrafa bakındı. "oturman sorun olur mu?" "müşterilerle ilgilenmeliyim." "tabi." "mesain bittiğinde seni almamın sakıncası olur mu? Belki birlikte yürürüz. Bu arada bileğin nasıl oldu?" "bileğimin ağrısı birkaç saat içinde geçti önemli bir şey değilmiş." "yüzünüzde?" "makyaj hileleri." Birlikte güldük. "teklifime cevabınız?" oldukça ısrarcıydı. "kaçta çıkarım bilmiyorum ben." "anlıyorum. Sanırım tekrar tatlı bir tesadüf beklemem gerekecek." "bakar mısınız?" seslenen müşteriden kesinlikle hesap almayacağım. "geliyorum." "afiyet olsun. Başka bir isteğiniz olursa..." "isteklerimi reddediyorsun." Gülümsedim. Diğer masaya geçtim. "hoş geldiniz. Ne alırdınız?" bıdı bıdı... bütün günüm yemek dağıtmakla geçti. Güray odasına çağırınca garsonluktan vazgeçip yanına çıktım. Hala Cem hocayla oturuyorlardı. Ekibe birde Erhan ağabeyi katmışlar. "ne o patronluktan çalışan olmaya mı geçtin?" işte Güray geldi. "evet. Ne diye çağırdın beni?" "sendeki bu asabiyet niye?" "yoruldum biraz." "gel bakalım." Yanına oturmamı işaret etti. Koltukta yanına oturup gözlerimi yere indirdim. "bu akşam çalışanlarla bir eğlence yapalım diyorum. Kutlama gibi." Partiler zaten senin işi Güray. "güzel olur." "önce yemek yeriz. Sonra çocuklar canlı müzik yapar." "iyi düşünmüşsün Güray." İstemsizce ne derse onaylıyordum Güray'ı. Erhan ağabey ayaklandı. "o zaman ben çocukları arayayım. Az değil 52 kişi." "bende yemekleri hazırlatayım." Güray da odadan çıktı. "konuşmayacak mıyız?" cem hocanın sesinde merak vardı. Bacaklarımı kaldırıp başımı dayadım kollarımı etrafına sardım. "konuşulacak bir şey mi var?" "dün? Bu gün?" "konuşmak istemiyorum." "Alya ben..." "lütfen ben gerçekten konuşmak istemiyorum." "Alya ben pazartesi döneceğim. Arkamda seni böyle bırakmak istemiyorum." önce kır dök sonra bırakmak istemiyorum. İşe bak. "hocam benim için endişelenmenize gerek yok. Ben Güray'ın yanında olacağım. İşleri toparlamasına yardım edeceğim." "ne zaman döneceksin?" "bilmiyorum." "pazartesi birlikte dönmek ister misin?" başımı kaldırıp dikkatle yüzüne baktım. "siz birlikte dönmek ister misiniz?" kafası oldukça karışık gözüküyordu. "bende öyle tahmin etmiştim. Müsaadenizle benim yapılacak işlerim var." Erhan ağabeyin yanına inip listeden arama yapmasına yardım ettim. Kısa sürede herkesi toparladık. Üzerimi değiştirdiğimde herkes yerini almış birleştirdikleri masada oturuyorlardı. Cerenin yanına Cem hocanın karşısına oturmak zorunda kaldım. Yemeğimi didikleyip yemek için büyük çaba harcadım. Kerem ayaklandı. Sahne bölümüne geçti. "bu gün eğlenmek serbest değil mi patron?" Güray elimden tutup ayağa kaldırdı. "en büyük patrona sor." "sanki ben eğlenmeyin desem sakince oturacaksınız. Göster bakalım hünerini kerem." Gitarı eline alıp güldü. "bu senin için büyük patron." Kerem her zaman ki gibi neşeliydi. Eğlenceli hit şarkılardan birini çaldı. Şarkıların biri bitiyor diğeri başlıyordu. "Alya kap kendine bir eş bu şarkı sana?" dikkatimi tamamen Cerenin bebeğine vermişken Kerem'in ne demek istediğini anlayamadım. "Tango hayatım tango." Bana tangoyu öğreten kişi olmasının rahatlığıyla konuşuyordu. Herkes normal karşılarken ben dünkü tangoyu hatırlayıp kızardım. "bakışların derin derin o siyah gözlerin..." şarkıyı mırıldanıp güldü. "Hadi siyah gözlü kız kalk bakalım." Başımı olumsuzca salladım. Erhan ağabey cereni kaldırdı. Güray'ın Ela'yı kaldırması dikkatimden kaçmadı. Birkaç çift daha kalkmasına rağmen Kerem elinde cd bekliyordu. "Hadi ama Alya ben sana böyle mi öğrettim?" "kerem uğraşma. Tak şunu bilgisayara da kalkanlar dans etsin." "Cem bu ortaklık kutlaması. Sen kaldırsana Alya'yı." Güray'a öldürücü bakışlarımı attım. Cem Hoca ayağa kalkıp yanıma gelince ne yapacağımı şaşırdım. "Alya?" söze girmeye çalışırken kerem taktı CD'yi. "herkes seni bekliyor Alya." Uzattığı elini tuttum. Boş bir yere gelince karşısına geçtim. Ben aramızda mesafe bırakmaya çalışsam da o kendine doğru çekiyordu beni. "ne o Alya dünkü halinden eser yok. Buradakiler senin tanıdıkların diye çekiniyor musun?" kuyruğu dik tutmaya çalışıyordum. Ama yüzümden alevler saçıyordum sanırım. Kulağıma eğildi. "dünkü ateşli baştan çıkarıcı kız nerede?" "Etkilendiğinizi kabul ediyorsunuz?" "etkilemeye çalışmamış mıydın?" ayağına bastım. Çarpık bir gülüş yerleşti yüzüne. Adım atmadan gözlerinin içine baktım. "çalıştım." Yüzünde kısa bir şaşkınlık belirip kayboldu. Tekrar dans etmeye başladık. Tam bir aptalsın Alya neden itiraf ettin ki? Ya neden bir şey söylemiyorsun? Etkilendim de. Ya etkilenmedim de ona bile razıyım yeter ki bir şey söyle. En basit hareketleri bile karıştırdım. Kollarını itip birkaç adım geri gittim. Sen kendinden emin güçlü bir kızsın. Ağzından duymana gerek yok. Etkilendiğini biliyorum. Ukala bey sırıtmakla meşguldü. Etrafımızdakilerin anlam veremeyen bakışlarını umursamadan tekrar yaklaştım. "etkilendiğini biliyorum." Çarpık gülümsemesi yüzünde yayıldı. Sağ elimi tutup kaldırdı. Sol eli kalçamın biraz üstünden belime kadar masaj yaparcasına kaydı. Etkisiyle bedenim ok gibi gerilirken gözlerim büyüdü. Bu bir meydan okumaydı. Ama bunu kabul edebilecek kadar güçlü değildim. Evet Cem toralı sen kazandın. Meydan okumanı kabul etmiyorum çünkü eşit şartlarda yarışmıyoruz. Ben senin için herhangi bir öğrencinken sen benim için aklıma yerleşmiş kalbime kazınmaya çalışan bir adamsın. Kollarından kurtuldum. Buradan bir an önce gitmek istiyorum. "Yarın önemli işlerim var. İmza işlerinde burada olamayacağım. İşlemleri Güray'la halledersiniz. Şimdiden iyi yolculuklar." Yüzündeki neşe kaybolmuş kaskatı karşımda bekliyordu. Başımla selam verip hızla uzaklaştım yanından. Ofisten çantamı alıp kafeden çıkmak için yoğun bir çaba sarf etmem gerekti. Sokakta çaresiz bir şekilde ağlıyordum. Güçlüymüş. Başarırmış. Aptalsın sen Alya. Koca bir aptal. Etkilemiş. Adamın umurunda bile değilsin sen aptal. Tek bir dokunuşuyla darmadağın olduğun adamın zerre umurunda değilsin. Taksiye bindim. Kimseyle görüşmek istemiyorum. Buna gücümde yok zaten. Olabildiğince uzak bir otele gitmeye karar verdim. Çalan telefonumu umursamadım. Taksici bir kutu peçete uzattı. Bu kibarlığı için minnettardım. Taksiden indikten sonra Otele girişimi yapıp odama çıkana kadar kendimi tutup odaya girince tekrar ağlamaya başladım. Nihayet biraz kendime geldiğimde Güray'a iyi olduğumu Salı günü döneceğimi belirten bir mesaj attım. Neredeyse sabah olmak üzereydi. Üzerimdeki kıyafetler beni bunaltmıştı. Saatlerdir ağladığımdan yorgun düşmüştüm. Elbisemi çıkarıp iç çamaşırlarımla yatağa girdim. Yorgunluğun üstüne uyumak hiçte zor olmadı benim için. Öğlene doğru uyanmış kalkmak istemediğime karar verip tekrar yatmıştım. Uyanmamakta ısrar etsem de açlığım buna izin vermedi. Odama yemek isteyip duşa girdim. Çıktığımda masa hazırdı. Havluyla odada komik bir halim vardı. Tabağımı alıp televizyonun karşısına geçtim. Kanallarda gezinip dizilerle oyalanmaya çalıştım. Kendimi "acaba gitti mi?" düşüncesinden alamıyordum. Saat geç oldu. Gitmiş olmalı. Bu neden benim canımı yakıyor. Gitmiş olması beni sevindirmeli. Düşüncelerimden sıyrılıp tekrar ekrana döndüm. Ne zamandır televizyon izlemiyorum ben. Fulden teyzeyle televizyon izlemeye bayılırım aslında. Döndüğümde fulden teyzeye daha çok zaman ayırmaya karar verdim. Ne zaman döneceğim? Dönmek istemiyorum. Hem de hiç. Bu sıcak şehrin tadını çıkar Alya. Sen her zaman bunu yaparsın. Pineklemeyi bırakıp eğlenmeye karar verdim. Ceren'in kıyafetini bir kez daha giymek durumunda kalıyorum. Oldukça kırışık pejmürde duruyor. Saçımı dağınık bir balerin topuzu yapıp kıyafetle tamamen zıt bir görüntü elde ediyorum ve bu beni ilginç bir şekilde eğlendiriyor. Otelden uzaklaşıp ara sokaklara dalıyorum. Küçük şirin dükkanları görünce sevinçten çığlık atmak geliyor içimden. Nihayet üzerimdekilerden kurtulabileceğim. Mağaza tamda tahmin ettiğim gibi rahat giysilerle dolu. Beni süzen adam yanıma gelip içten bir şekilde gülümsüyor. "merhaba nasıl bir şey bakıyorsunuz." Gözlerimi etrafta gezdiriyorum. "rahat." Gözlerimi adamınkine kilitliyorum. "ben kendim bakınırım." Başıyla onaylayıp uzaklaşıyor. Şortların olduğu bölüme geçiyorum. Kısa koyu renk bir şortun uygun bedenini alıp tişörtlerin olduğu bölüme geçiyorum. Siyahla gri arasında rengini seçememiş tişörtün en büyük bedenini alıyorum. "ayakkabı satıyor musunuz?" "birkaç model var." Adamın gösterdiği modellerden siyah bez bağcıklı bir ayakkabıyı seçiyorum. "bunların üzerimde kalmasının bir sakıncası var mı?" "yok tabi ki. Ben alayım onları kasadan geçirip etiketlerini çıkarayım." "teşekkürler." Mağazadan çıkarken neşemi bulduğumu hissediyorum. Etraftaki butikleri gezmek kafamı dağıtmakta yardımcı oluyor. Fulden teyzemle hasan amcama da hediye almayı ihmal etmiyorum. E Akif ağabeyle Filiz ablayı unutmakta olmaz. Elim poşetlerle dolunca otele dönmenin zamanının geldiğini anladım. Hava değişimine henüz alışamayan bünyem yersiz uyku ataklarından birini geçirdiği için ilk defa kendimi şanslı hissettim. Saatlerce uyumama rağmen kolaylıkla tekrar uyudum. Telefonum çalmasaydı uyanamayacaktım büyük ihtimal. Odanın ışığından sabaha karşı erken bir saat olduğunu fark ettim. Sesi duyuyorum ama telefon yok. Nerede bu? Odaklanamadığımdan sesin nereden geldiğini çözmek benim için oldukça zor oluyor. Koltuğun arasına sıkışmış telefonu aldım. "ne var Güray sabahın köründe." "neredesin?" sesi oldukça telaşlı. "oteldeyim hala bir şey mi oldu iyi misin?" "Ceren." "delirtme insanı ne oldu cerene bebek iyi mi?" "bilmiyoruz doğumda. Erhan'ın durumu da iyi değil. Alya ben tek başıma bunun altından..." "sakin ol ve bana ne olduğunu anlat Güray." Eşyalarımı bir çırpıda toparlayıp aşağı indim. Güray'la konuşurken çıkışımı yaptırıp taksi çağırdım. Cerenin kasılmaları olunca hastaneye gitmek için yola çıkmışlar ama yolda kaza yapmışlar. İkisi de ameliyattaymış. "Güray ben geliyorum. Sakin ol çok az kaldı. Birazdan yanında olacağım." "Alya bebeğini kurtarmam için yalvardı. Kanlar içindeydiler. O benim kardeşim. Ona bir şey olamaz. O hep güçlüdür. Doğru adımlar atar. Kırmızı ışıkta bile geçmez. Nasıl böyle olur." "Güray beni dinle." Karşı tarafta hıçkırık sesleri vardı. "ikisine de hiçbir şey olmayacak. Bebeklerini seveceğiz. Seni bu kadar korkuttukları için bebeklerinin adını sen vereceksin. Onlara konuşma hakkı vermeyeceğiz." Güray'ın ağlama seslerine karşı kendimi tutmakta zorlanıyordum. Nihayet hastaneye vardığımda bu kadar uzak bir otel seçtiğim için kendimden nefret ediyordum. Hemen yanına koşup kollarımın arasına aldım Güray'ı. "tek başıma delireceğim sandım." "şşhh. Onlara hiçbir şey olmayacak anladın mı beni?" "içeri o kadar çok kan taşıdılar ki Alya..." "Erhan her zaman yerinde kararlar alan kişi. Bebeğini karısını bırakır mı hiç?" göğsüme yasladı başını. Koca adam bir çocuk gibi ağlıyordu. Ameliyathanenin kapısı açılınca kalbim duracak sandım. Elinde kundakta bebekle bir ebe çıkınca ilk defa bir gülümseme oluştu yüzümüzde. "bebeğin durumu iyi. Merak edilecek bir şey yok." "anne babanın durumu?" "babanın durumundan haberdar değilim ama annemizin durumu sabitlendi. Birazdan doktor sizi bilgilendirir ben bebekle ilgilenmeliyim." Kelimeler anlamını kaybetmiş öylece oturuyorduk. Babamı bekleyişim gözümde canlandıkça nefes almakta zorlanıyordum. Oysa o gün nasılda sakindim. Babamla vedalaşana kadar ne olduğunu anlayamamıştım. Biricik babamı benden alıp toprağa verdiklerinde kendimden geçmiştim. Günlerce tek kelime etmemiş tek lokma sokmamıştım ağzıma. Tek avuntum biricik karısına kavuşmasıydı. Yan yana nasılda mutludurlar şimdi. Annem babam beni merak etmeyin olur mu? Ben iyiyim. Cereni sedyede baygın görünce Güray donakaldı. Yüzünün rengi gitti. Doktor yanımıza geldi. Nefesimi tutup dinliyordum. "durumu kontrol altına aldık. Bedenin kendini toplaması için bir süre uyutacağız." "Erhan nasıl?" Güray bir çırpıda korkuyla sormuştu. "üzgünüm benim bilgim yok." "durumu iyi değil. Onun için söylemiyorsunuz değil mi? Erhan nasıl?" Güray birden doktorun yakasına yapıştı. "Güray ne yapıyorsun? Çek ellerini adamın üstünden." Ellerini zorla çekip ben yapıştım Güray'ın yakasına. "kendine gel. Erhan ağabeye hiçbir şey olamayacak. İnsanlara zarar vermeyi bırak otur şurada." Ellerimi sert bir tavırla itti. Doktora dönüp Güray adına özür diledim. "önemi yok anlayabiliyorum onun durumunu. Sakinleştirici yapılmasını ister misiniz?" "hayır kabul etmeyecektir."

YalnızHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin