Emanet maviler

17 1 0
                                    

          "Cem'i seviyorum. Ama evlenmek için acele etmeye niyetim yok." Ne oluyor? Neler söylüyorum ben? Neden kimse tepki vermiyor. Edepsiz tavrım yüzümü kızarttı. Korkuyla Cem'e döndüm. Yüzüne yayılmış harika gülümsemesi başımı döndürse de içim rahatladı. Söylediklerime kızmamıştı. Ne olduğunu anlamadan Suna hanımın kollarında buldum kendimi. "Aramızda bir şey yok dediğinde o kadar korkmuştum ki. Ah çocuklar nasıl mutluyum anlatamam size." Ne diyeceğimi bilemez halde kıvranırken Cem annesini uyarıp kurtardı beni. Cem belimi kavrayıp koltuğa yönlendirince itaat etmek dışında bir şey yapamadım. Stresten ölebilirim. Kimsenin yüzüne bakamıyorum. "Hasan hocam sizin onayınız olursa Alya ile görüşmek, aslında görüşmeye devam etmek istiyorum." Daha önceden görüşüyorduk imasının ne tepki oluşturacağını bilmediğimden korktum. Gözlerimi halının deseninden ayırıp Cem'in yüzüne baktım. Dikkatle hasan amcama bakıyordu ve hislerim beni yanıltmıyorsa gergindi. Hasan amcamın yüzüne baktığımda vereceği cevabın ne olduğunu çözmek imkansızdı. Yüzünde bir anda değişen ifade gerilmeme neden oldu. Ayağa kalktı. "Gidiyoruz Alya." Olduğum yere çakılmıştım. Amcamdan böyle sert bir tepki beklemiyordum. "Hasan bey çocukların..." amcam Suna hanımın konuşmasına müsaade edecek gibi gözükmüyordu. "gidiyoruz dedim Alya." Sesi öylesine sert çıkmıştı ki yerimden sıçradım. Teyzem sakinleştirmek için amcamın kolunu tutsa da amcam sakin olmayacağını belli eder bir tavırla kolunu çekti. Gözlerim doldu. "amca ben seni kıracak bir şey mi yaptım?" Cem'e yönelttiği delici bakışları bana dönünce de aynı sertlikteydi. "Aramızda bir şey yok dedin. Kızdın. Çektin gittin hiçbir şey demedim. Üstüne üstlük çok üzgünsün diye burada kalmana izin verdim. Sen şimdi onu seviyorum diyorsun! Ben sana nasıl güveneyim artık Alya." Verecek cevabım yoktu. Haklıydı. "müsaadem yok. Sende ilk iş gününde okuldan ayrılacaksın genç adam." Herkes yerinden kalmış hararetli bir tartışmaya başlanacağını hissettiriyorlardı. "Hasan bey çocuklara bir şans verin lütfen." "ben o şansı dün vermiştim Bennu Hanım." "Yarın okuldan çıkış işlemlerimi halledeceğim." Cem gözümden akan yaşı silip gülümsedi. Dilinden tatlılıkla dökülen tek kelime beni boşluğa sürükledi. "Git." Şimdi gitmek senden gitmek demekken ben nasıl gideyim? Ben her an yanında olabilmeyi seçerken senden geçmeyi nasıl seçerim? Aptal neden kal demezsin? Neden bir çözüm bulmaya çalışmazsın? Duygularımı bastırmaya çalışırken dudağımı ısırdım. "hoşça kal." Bu bir vedaydı. Elimi yanağına koymak geçti içimden. Bir an kalkan elim yaptığımın yanlışlığını hissedip yere indi. Vedamı etmişken daha fazla kalmanın anlamı yoktu. Yönümü kapıya çevirip uzun bir adım attım. Atabildiğim kadar uzundu adımım. Kalmak isteyen kalbimi bir an önce götürmeliydi buradan. Beni kimsesizliğimden kurtaran amcama ihanet etmeyecek kadar uzundu. Kalp kıracak kadar uzundu. Kokusunu asla unutmamak dileğiyle iyice içime çekecek kadar uzundu. Gitmeyi kabullenecek kadar uzundu. Ama engellendi. Kolumu sıkıca tutan cem beni hızla kendine çekti. Sıkıca kavradı yorgun bedenimi. "bana sakın veda etme." Başımı avcuna alıp omzuna yasladı. "asla." "hasan." Nenemin sesi irkilmeme neden oldu. "birak uşaklari. Ben bileyrum senin korkinu ama birak." Cem elimi sıkıca tutup amcama döndü. Amcam öylesine bitkin gözüküyordu ki bencil duygularıma kızdım. Amcamı üzmek istemiyordum. Gözümden kaçan birkaç damla yaş amcamın da gözlerini doldurdu. Koca yürekli adam kollarını açtı. Yüzünde buruk bir tebessüm yerleşti. Cem elimi bırakınca amcama koştum. "Amcam ben nasıl affettireceğim kendimi sana?" "kararını çabuk vererek." Hızla salladım başımı. Ah amcam ben kararımı çoktan verdim görmüyor musun?"lütfen oturun da kutlayalım bunu." Suna hanımın neşelenmiş bir şekilde usulca neneme sokulduğunu görmek hoşuma gitmedi. İkisi de potansiyel çorap örücü. Her an başıma geçirebilirler çorabı. "Alya gel biz mutfakta bir şeyler hazırlayalım." Filiz abla bir eli iyice belirginleşen karnında üstüme doğru gelirken kendimi başka bir tehlikeye attığımın farkında olarak onayladım. Mutfağa girip dolabı açtı. Dondurulmuş gıdalar dışında bir şey bulamayınca mutfak dolaplarını karıştırmaya başladı. Çay kavanozunu bulunca hazine bulmuşçasına sevindi. "eşyaların yerini değiştirmiş. Önceden burada durmuyordu çay. Çaydanlık nerede acaba?" Benimle mi konuşuyor kendi kendine mi söyleniyor karar vermeye çalışırken çaydanlığı buldu. Su doldurup ocağa koydu. "demek Cem'le bu duruma geldiniz." Yardım bahane sorgu şahane. Ah filiz abla ah hiç değişmeyeceksin."Sevgilimi sıkıştırmak için hazırlığı bahane olarak kullanmak tam sana göre iş kuzen." Sevgilim mi? Sanırım domatese döndüm. "sevgilini kurtarmak için mutfağı basmak pek sana göre değil ama." "her zaman aynı kalamam ya." "öyle olsun bakalım." Filiz abla oldukça rahatsız olmuş gözüktü gözüme. "ne merak ediyorsan şimdi sor Filiz. Hiçbir şartta Alya'yı sıkıştırmaya kalkma tekrar." Filiz ablayı uyaran ses tonu beni bile ürküttü. "Anlatmanıza gerek yok. Tebrik ederim sizi." İkimizde tepki vermedik. Mutlu çift rolü yapmak içimden gelmedi. Amcamın tavrının etkisi hala üzerimdeyken bu imkansızdı. "siz gerisini halledersiniz. Ben içeriye geçiyorum." Filiz abla bir eli karnında bir eli belinde keyifsizce içeri gitti. Ne kadar uzak kalmıştık ki bu kadar uzaklaşmıştı bana. "Filiz abla sanki sert davranıyor bana." "Seninle değil sorunu. Bana kızgın." "neden kızgın?" "ilk defa birini onun önüne geçirdiğim için." Filiz ablanın önüne geçmiş olan kişinin ben olup olmadığını sormak fazla kendini beğenmiş bir tavır gibi geldiğinden susmayı seçtim. Bardakları tepsiye yerleştirirken arkasında boş boş ona bakıyordum. "iyi misin Alya?" "Bilmiyorum. Her şey öyle hızlı oldu ki... sanki..." dikkatle yüzümü inceledi. "sanki kontrol senin elinde değilmiş gibi?" doğru kelimeleri kesinlikle bulmuştu. Başımla onayladım. " bunun nasıl hissettirdiğini biliyorum. Kafa karıştırıcı, yorucu, çoğu zamanda üzücü." "daha önce böyle hissettin mi?" başını olumsuzca salladı. "o zaman bunu nasıl biliyorsun?" "dün sen söyledin." Dün başka neler oldu acaba. Dudağımı ısırıp hemen bıraktım. Değişen yüzüm onu eğlendirmiş olmalı. Gülümsedi. "İçeri gitsen daha doğru olur. Böyle yalnız kalmamız sorun çıkarabilir." Hasan amcamın yüzündeki ifadeyi düşününce haklı olduğunu kabul ettim. Salon kapısında belirdiğimde yüzüme istekle bakan iki kişi vardı. Teyzem ve Suna hanım. Yana kayıp yanına oturmamı isteyen iki kadına baktım. İkisinide kırmak istemediğimden ayakta bekledim. "Fulden hanımın yanına geç." Cem durumdan oldukça eğlenmiş bir tavır sergiledi. Ben teyzemin yanına geçerken oda annesinin yanına oturdu. Bu gün geleceğimin bir yansıması mı acaba? Korkmamak elde değil. Genel itibariyle çok fazla konuşulmayan gergin ortam beni oldukça yordu. Evimde yatağıma yattığımda nihayet her şey düzeldi. Eski sakin günlerimden birini yaşamışım hissine kapıldım. Telefonumun yeni tanıştığım mesaj melodisini duyunca heyecanlandım. "Yağmurda sırılsıklam olduğumuz bir günümüz olsun." Cem bazen öylesine anlaşılmaz oluyorsun ki. Bana karşı bir çekim hissettiğine eminim ama duygularının önüne çektiği bir set var ve ben onu aşamıyorum. Uzun süre telefonun karşısında ne cevap vereceğimi düşünürken yorgun düşüp uyuyakalmışım. Kapımın çalınmasıyla uyandım. "uyandırdım mı kızım?" hasan amca biraz mahcup geldi gözüme. "hayır amca." Yerimde doğrulup başımı önüme eğdim. Aklıma o fotoğraf geldikçe utançtan kıvranıyordum. Karşıma oturan amcam yüzümü ellerinin içine aldı. "Alya'm güzel kızım." Gözlerim dolmuştu. "Baban olsaydı kızardı bana. Neden üzdün benim kızımı? Her zaman ki gibi gurur duyar seninle 'ben kızımın elini tutup onu kaldırmak için varım. Yolunda destek çıkmalıyım kızıma' derdi." Gözlerimde birikmiş yaşlar daha fazla dayanamadı süzüldüler. Babamın gür sesini anımsamakta zorlandığımı fark ettim. "Kızım Cem elini tutup kaldıracak mı seni? Yolunda her daim destek çıkacak mı sana?" başımı olumsuz anlamda salladım. Amcama bir yalan daha söylemek istemiyordum. "Babam..." kelimeler boğazımda düğümleniyor istemsizce daha çok akıyordu gözyaşlarım. Nasıl bir sınavdı bu? "Alya eğer vazgeçersen kimse seni suçlamaz kızım. O genç adama güvenmiyorsan istemediğini söylemen yeterli." Delice bir karar aldığımın farkındaydım. Bu kararımın 'oda beni severse' düşüncesine dayandığını hissetmeye başladım. Onu kaybetme korkusuyla hemencecik karar vermişken şimdi geri dönecek cesareti bulamıyordum kendimde. Evet onu seviyorum. Onun beni benim onu sevdiğim gibi sevmediğini biliyorum ama ondan uzak kalmaktan onsuz olmaktan öylesine korkuyorum ki onsuzluğu bile onunla yaşamayı kabul ediyorum. Elim iki günde yüzü çöken amcamın yanağına kaydı. "Benim yolumda her zaman elimi tutacak yanımda olacak sen varken benim kimseye ihtiyacım yok ki." Başını onaylarcasına sallayan amcam sorusunu son kez soruyordu. "Seviyor musun o genci?" yanaklarım kızardı. Başımı önüme eğip onaylarca salladım. "Akşam çağır ailesiyle gelsin." Hiç hayalimde olmayan bu gerçek karşısında elim ayağım dolandı. Amcam başımı okşayıp giderken beni nasıl büyük bir kargaşaya attığından habersizdi. Aklımda beliren soru deli gibi kaçma isteği uyandırıyor ben de. Hızla odamdan çıkıp etrafı kolladıktan sonra teyzemi mutfakta yalnız yakalamanın verdiği sevinçle yanına koştum. Biricik sırdaşım olmuş teyzeme amcamla konuşmamızı anlattıktan sonra peşine merakla sorumu sordum. "amcam neden çağırıyor onları." Teyzem kahkahayı patlatıp içimde kabullenemediğim gerçeği bir anda yüzüme vurdu. "İsteme söz merasimi için." kalbim hızla çarparken olayların bu denli hızlı gelişmesinden rahatsız oldum. "İstanbul yakın değil ki kızım. İnsanları sürekli buraya sürükleyemeyiz. Bütün aile buradayken olsun istemiştir amcan." Yerime çöküp istemsizce kendimi oradan oraya attığımı hayal ettim. Ben bunu Cem'e nasıl söyleyeceğim. Tamam anlaşmalı evliliği öne süren oydu ama her şeyin bu kadar aceleyle olması onu da korkutur herhalde. Korkutur değil mi? " Kızım sende okulu çok boşladın bu ara sınavlarına az kaldı. Bu işleri aradan çıkaralım da sen de okuluna odaklan." Okul, aile, Cem... Büyük bir of çektim. "Teyze ben damdan düşer gibi nasıl söyleyeceğim gelin beni isteyin diye?" "ben o işu halletum." Şaşkınca Zehra neneme döndüm. "ne zaman hallettin anne?" "dün. Bennu hanumlan koniştuk." Siz ne ara konuştunuz nenem ya? Kahvaltı boyunca kıvrandım. Stresten mideme kramplar giriyor ağzıma lokma atmak gelmiyordu içimden. "kızım okula beraber gidelim. Notlarını al. Yarın başla çalışmaya." "ben hazırlanayım o zaman." Müsaademi alıp hızla dolabımın başına geçtim. Elim sürekli siyah depresyon kıyafetlerime gidiyordu. Akşam istenecek kızın rengârenk sevincini yansıtan şeyler giymesi gerekmez miydi? Sahi akşam beni isteyecekler. Ne giyeceğim ben? Ne saçmalıyorum ben. Düşünmem gereken şey kıyafetim mi? Havalar sıcaktı bu aralar. Erzurum'a bunun için teşekkür edip pileli çok kısa olmayan bir etekle salaş bir tişört giydim. Erzurum'un bir günde dört mevsim politikasından korktuğum için hırka almayıda ihmal etmedim. Amcamı biraz bekletmiş olsam da yola çıkmıştık. Evle okul arası uzun olmadığından yürümeyi tercih ettik. "akşam için bir ihtiyacın varsa teyzenle çıkın alın kızım." Onaylamakla yetindim. Amcam öğretim üyelerinin kapıya yönelirken ben ilerideki öğrenci girişine yürüdüm. Merdivenlerden yukarı çıkarken adımı duyduğum tanıdık sesle yerimde donup kaldım. "Alya." Çekingen bir tavırla Cem'e döndüm. Evden çıkarken teyzem Cem'e akşam için haber vermemi sıkı sıkı tembihlemişti. Aklıma gelen düşünceyle yüzüne bakmak hiçte kolay olmuyordu. İnsan bunu evleneceği adama bile kolaylıkla söyleyemezken ben nasıl anlaşmalı evliliği henüz kabul etmediğim adama gel beni iste derdim. Bu düşünce sözleşmeyi kabul ediş olmaz mıydı? "günaydın." Yüzüme bakan mavilikler karşısında afalladım. Yüzümün kızarmış olması da cabası. "merhaba günaydın." Yanıma gelmiş olduğunu fark etmem zaman aldı. "nasıl oldun?" sorusunu es geçip etrafa bakındım. Neyse ki ders saati olduğundan kimsecikler yoktu. "İyi oldum." Dediğim gülmesine neden oldu. "Dersin mi var?" saatime baktım. " daha vaktim var." "müsaitsen konuşabilir miyiz?" işte fırsat. Hemen kabul ettim. Aceleci halimi bastırmaya çalıştım. "bende seninle bir şey konuşmak istiyordum." Yüzümü incelediğini hissetsem de ben rahatsız olmuşluğumla etrafa bakınmaya devam ettim. Kimse görmeden gitseydik şuradan. "araba arka tarafta gidelim mi?" başımla onaylayıp hırkamı giyidim başımı da iyice şapkasıyla sakladım. Beyaz arabasını görünce hemen yanına gittim. Kapının açılmasıyla kendimi arabaya atıp başımı yere eğdim. "Alya ne yapıyorsun?" cemin sesindeki dalgacı tonu umursamadan bir yandan laf yetiştiriyor bir yandan da etrafı kesiyordum. "saklanıyorum." "daha çok dikkat çekiyorsun." "çabuk gidebilir miyiz buradan?" "tamam." Cem oldukça eğlenmiş bir tavırla arabayı çalıştırdı. "sahi sen neden okula geldin." Cemin yüzünde solan gülümsemesiyle cevaba gerek kalmadı. İstifa mektubunu vermek için. "özür dilerim." Oldukça utançla söylemiştim bunu. "ne içindi bu özür Alya?" "işinden istifa ettiğin için." "senin özür dilemeni gerektirecek bir şey yok ki." Aslında Haklıydı. Sonuçta ben öpmedim ki onu. Düşüncemle yüzüm kızardı. Kalp atışlarım hain bir ritim tutturdu. "nereye gitmek istersin?" dikkatle cemin yüzüne baktım. "sakin bir yere çeksen de arabada konuşsak." Cem kendine hakim olmaya çalışmış ama becerememişti. "neye gülüyorsun sen?" başını hiç anlamında sallasa da gülmeye devam ediyordu. "gülme." "tamam." Dağ yoluna doğru gittiğimiz anlayınca evine gittiğimizi fark ettim. "nereye gidiyoruz?" "eve." "gelmek istemiyorum." "Alya..." bezgin hali itiraz etmemi zorlaştırdı. "istemiyorum cem lütfen." Adıyla hitap etmek rahatsız etse de az sonra söyleyeceğim şeylere hazırlık olduğunu düşünüp kendimi rahatlatmaya çalıştım. Ben neden yanında böyle dağılmak zorundayım? Sessizce başımı önüme eğip doğru kelimeleri bulmaya çalışıyordum. Bir türlü seçemedim doğru başlangıcı. "Geldik." "Gelmek istemiyorum." "neden çekiniyorsun daha önceden geldin evime?" çünkü ben aptalım. Amcama ihanet ediyorum zaten daha fazla zorlama beni cem lütfen. " Cem Alya." Suna hanımın sesini duyunca şaşırdım. Kayın validesiyle kapıda el sallıyorlardı. "neden evde olduklarını söylemedin?" "evde olduklarını bilseydin ne değişecekti?" kapıyı açtım. Eve doğru ilerlerken bana yetişmişti bile. "benimle evde tek olmaktan mı korkuyorsun?" omuz silktim. Dalgacı ses tonunu öylesine ayarladı ki sadece ben duydum kesin. "kızım hoş geldin bizde seni bekliyorduk." Şaşkınca Ceme döndüm. Beni kandırmıştı adeta. Ben tam olarak ne için buradayım korkusu sarmıştı bedenimi. Nihayet aklımı toplayıp hoş buldum diyebildim. Koluma giren iki kadın tarafından salona sürüklenmiştim. Salonda oturan murat beyde elindeki dosyayı bırakıp gülümsedi bana. Tanıştığımızdan beri nedense çokça çekinmiştim murat beyden. Yanıma gelip elimi tuttu. "hoş geldin kızım." Çekingen tavrımın dikkat çekmediğini umarak yanıtladım. "Hoş buldum." "sevgili büyüklerim müsaadenizle Alya ile konuşmamız gereken şeyler var. Sonra konuşursunuz sizde." Elimi kavrayan Cem'e bırakması için yalvaran bakışlarımı atsam da anladığından şüpheliydim. Ailesinin onayıyla çekiştirmeye başladı. Ailesinin görüş alanından çıkar çıkmaz elimi çektim. "Ya neden beni utandırıyorsun? Ne konuşacaklar benimle." Omuzlarımdan sıkıca tutup merdivenlere yönlendirdi. "anlatacağım Alya." Omuzlarımı kurtarıp yüzümü dönmeye çalışırken ayağımı sağlam basamayıp kendimi Cem'in kollarında buldum. Çıkan patırtıyla yanımıza koşan ailesi utancımı katlarken başımı iyice gömdüm Cem'im omzuna. "gittiler." Yavaşça başımı kaldırıp kontrol ettikten sonra ceme baktım. Yakınlık hain kalbimdeki ritmini bulmuştu yine. "iyi misin Alya?" "iyiyim." Gevşeyen kollarından kurtulup merdivenleri kendi rızamla çıkmaya başladım. Kapısı kapalı 3 odaya baktım. soldaki Cem'in ki sağdaki misafir odası. Ortadaki odayı gösterince oraya yürüdüm. Kapıyı merakla açtım. Harika manzaralı çalışma odasına gezdirdim gözlerimi. Kitaplığın önündeki ikili koltuğa oturdum. Gözüm raflardaki kitaplarda gezindi. Usulca yanıma oturdu. Oldukça iri olduğundan koltuğu doldurmuştu. "Anne kapıyı dinlemeyi bırakır mısınız?" başını munzur bir çocuk gibi içeri uzatan Suna hanım "bir şey istiyor musunuz diye sormaya geldim." Dedi. "istemiyoruz. Babaannemi de al inin aşağıya." Kapı kapanınca kendimi sıkmayı bırakıp gülmeye başladım. "her zaman böyleler ama alışırsın bir süre sonra." Gözlerim maviliklerine hapsoldu. Sanki kabul etmişim gibi konuşuyordu. Gerçi ailemin önünde onu sevdiğimi söylemiş karar vermeden eve dönmeyeceğimi söylemiştim. Bunlar o kağıda atılmış imza sayılırdı. "sabah amcamla konuştum." Dikkat kesilmiş bir an bile gözlerini kaçırmadan dinliyordu. Duygularını çözebilmiş değildim. Ara konuşmaları geçip sadede gelmenin en doğru karar olduğunu düşünüp konuşmaya başladım tekrar. "bu akşam şey için gelmenizi söyledi." Daha fazla dayanamayıp gözlerimi kaçırdım. "isteme." "sen ne dedin?" "hiç." "gelmeli miyiz?" yerimden kalktım. Ay ateş basıyor bana cama yöneldim. "camı açabilir miyim?" "tabi." Camı açıp dağ havasının yüzümü serinletmesine izin verdim. Utanç yakın mesafe Cem hain kalbim derken ter bastı. Yanıma gelip masanın kilitli çekmecesini açtı. Zarftan dünkü sözleştirmeyi çıkarıp masanın üzerine koydu. "ben sana soğuk bir şeyler getireyim." Onayımı beklemeden çıkıp beni kararsızlığımla baş başa bıraktı. Sözleşmenin kâğıtlarını önüme yaydığında Cem Toralı isminin altındaki imzayı gördüm. Masanın üzerindeki kalemlikten dolma kalem alıp elimde oynamaya başladım. Zor bir dönemin içine gireceğim. Belki pişman olacağım ama en büyük pişmanlığımın onsuzluk olacağını düşündükçe içim sızladı. Kapıda elinde tepsi yüzüne yayılmış sıcak bir gülümsemeyle bana bakan Cem'in gözleri önünde attım imzamı. "Akşam 19.00 da bizde olun." "19.00"

YalnızHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin