"Yakışırdık biz aslında.Seninle aramızı yapsana."
İstanbul'a ikinci gelişimdi ve geleli on gün olmuştu. İnternette izlediğim yabancı kültürler belgeselinde Türkiye hakkında anlatılanlar beni çok etkilemişti. İnsanların samimiyeti,hoşgörülü olmaları ve yardımseverliği beni buraya çeken ve hayatımdaki eksiği tamamlayacak şeylerdi. Araştırmalarımdan sonra yaz başında İstanbul'da bir hafta kaldım ve bu ülkenin tatil programlarında anlatılanlardan çok daha güzel olduğunu gördüm.Yüksek lisansımı bu güzel ülkede,bu harika şehirde tamamlayacağım. İşte buradayım, İstanbul; ruhumdaki boşluk, yapbozun eksik parçası.
"Herşeyden daha önemlisi çoğunuz farklı ülkelerden geldiniz ve buradaki kültüre uyum sağlamanız çok zor olmayacaktır. Türkiye sıcak insanlarla dolu bir ülke,ilk dersiniz insanları anlamaya çalışmak olsun.Bugünlük bu kadar arkadaşlar, sorularınız için odama her zaman gelebilirsiniz." amfiden çıkıyordum,bu ilk dersimdi ve sanırım insan kaynakları alanı benim için en uygun çalışma sahası olacaktı,bu işi şimdiden çok sevmiştim. Henüz burada hiç arkadaşım yoktu ve eve gitmeden önce kütüphanede İstanbul ile ilgili biraz araştırma yapsam iyi olacak diye düşünüyordum. Böylece hafta sonu için güzel vakit geçirecek yeni yerler keşfedebilirdim.
Üniversitenin kütüphanesi çok genişti. National Geographic'in şehri anlatan güncel birkaç dergisini bulmak istiyordum. Seyahat bölümünü ararken kitapları düzenleyen bir görevliyle karşılaştım; benden daha uzundu ve kestane rengi ipek saçları vardı. Geniş omuzları ve alev alev yanan mavi gözleri şaşırtıcıydı, biçimli kolları tişörtünden belli oluyordu.Türklere hiç benzemiyordu ama burada çalışabildiğine göre elbette Türk olmalıydı. Bu ülkeye geldiğimden beri ilk defa bir yabancıya karşı kalbimin çarpıntısını boğazımda ve yüzümde hissediyordum. Derin bir nefes aldım ve
"Merhaba, National Geographic İstanbul dergisini nerede bulabilirim?" diye sordum. Yüzüm kıpkırmızı olmuştu,kafasını bana çevirdiğinde çelik gözleri benimkilere saplandı. O an oraya hiç gelmemiş olmayı diledim,bütün vücudum ona olan ilgimi ele veriyordu. Kalbim bir tür makineli tüfek gibi göğüs kafesime kurşunlar yağdırıyordu.
"Merhaba, size göstereyim buyrun." diyerek Amerika'da hiç olmayan bir ilgi ve kibarlıkla bana yol gösterdi ve ilerlemeye başladık. İngilizce konuşabilmesine çok sevinmiştim.Tanrım, üstelik çok da yakışıklıydı, bu ülkeye giderek daha da aşık olmaya başlamıştım ve içindekilere.
"Sanırım şehre yeni geldiniz ve sizin için derginin 27.sayısı harika olacaktır,işte burada."
"Çok teşekkür ederim."dedim ve kaçar adımlarla dergiyi alıp oradan uzaklaştım.Zor yürüyordum,düşmemek için bir an durakladım ve yanımda duran masaya oturdum.Hayatımda bu kadar heyecanlandığımı hatırlamıyordum.Kafamı yavaşça çevirip arkama baktım. Aynı yerde çalışmaya devam ediyordu. Pekala, artık onu hep burada bulabileceğimi biliyordum ve bu düşünceyle biraz sakinleşmeye çalıştım.
Elimde İstanbul'u anlatan kalın bir dergi vardı ve sayfaları çevirdikçe buraya gelmemin ne kadar doğru bir karar olduğunu anlıyordum. Devasa kubbeli camiler, Kız Kulesi, deniz manzaraları ve sıcak kanlı insanlar. Bunları hep fotoğraflarda rahatça görebiliyordum. Ah bu camiler, içleri ve dışları bizim kiliselerimizden çok daha gösterişliydi.Her santimlerinde ince ince işlenmiş ayrıntılar ve Arapça yazılar vardı. Büyüleyici bir ahenkle tasarlanmış yapılardı ve hemen onlardan birine gitmek istiyordum. En gösterişlisini seçmiştim; Sultan Ahmet Camii.
Altı tane devasa uzunlukta sivri uçlu yapılarla çevrelenenen bu cami gibi heybetli bir yapıyı hayatımda görmemiştim. Hava kararmasına yakın caminin bahçesinde ilerlerken,tatile geldiğimde de zaman zaman uzaklardan duyduğum, tüylerimi diken diken eden o ses yeniden her yerde yankılanmaya başlıyordu. Korkutucu olması gerekirken, gözlerimi yaşartacak kadar derinden etkiliyordu. Daha önce hiç hissetmediğim yeni bir duyguydu bu.Caminin içine giren insanlara ben de katıldım ve bir kenara çekilip ibadetlerini yapan insanları izledim.O sırada caminin havasında asılı duran ve inanılmaz güzellikte kokan esanslarla huzur buluyordum. Işıl ışıl yanan lambalar ve tavandaki görkemli büyük oyuklar bir yana, bu oyukların içindeki ve etrafındaki resimler,renk cümbüşü ve gösterişli yazılara baktıkça tarifi inanılmaz bir mutluluk buluyordum.O kadar huzurluydum ki, bir an rüyada olduğumu düşündüm.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
REAŞKARNASYON
Mystery / Thriller“Aşkım! Allah’ım affet,çok özür dilerim!” gözlerimi kapattım ve son gücümle devrilen sandalyeden aşağı atladım.İp ayaklarımı yerden kestiğinde boynum ölümüne bir acıyla gerilirken,nefessizlikten kıvranıyordum.İntihar etmenin,canıma kıymanın pişmanlı...