Önlüğün iplerini belimin arkasında birleştirip bağlarken her zamankine göre biraz daha fazla sıktığımı fark ettim. Gittikçe kilo kaybettiğimin bende farkındaydım fakat böyle giderse yok olmam uzun sürmeyecekti.
Aynanın karşısına geçip saçımı toplarken yüzümün ne kadar solgun olduğunu gördüm. Ne zamandır kendimi incelememiştim. Bir gün? Bir hafta?
Üst komşumun sattığı şu makyaj malzemelerinin yeni sezon kataloguna bir göz gezdirsem iyi olacaktı. Aynada vebalı gibi görünen yüzümü ancak kaliteli bir fondöten toparlayabilirdi çünkü.
"Bir sorun mu var?" Angel, ön raflarda dizeceği donut kutusunu bel boşluğuna dayamıştı ve aynadaki aksimden, tıpkı benim yaptığım gibi yüzümü incelediğini görebiliyordum.
Angel, bana iyi bir iş imkânı sağlamasının yanı sıra eskiden kaldığım yurttan arkadaşımdı. Elimde bir diplomam yoktu. -eh, çünkü Justin'e güvenip onunla kaçarken eğitim seviyem umurumda olmamıştı- bu yüzden bana çalışmam için annesinin kafesinde garsonluk teklifi ettiğinde, bu işe balıklama atlamış, elime geçecek bir miktar para için ona minnet duymuştum.
Ryan'la da burada tanışmıştık. Kafe, onun iş yerine on dakikalık yürüme mesafesindeydi ve otobüs durağının tam karşısında yer alıyordu. Bir Aralık günü soğuktan donmuş bir şekilde içeri girdiğinde ona sıcak bir kahve ikram etmiştim.
Ve işte, şimdi bu noktadaydık.
Angel'e dönecek olursak, iyi kızdı... Ama biraz fazla meraklıydı sanki. "Ağrı kesicin var mı? Sanırım her ay gelen o lanet durum başlamak üzere." Diye geçiştirmeye çalıştım onu.
Kafa salladı ve belindeki kutuyu kucağına alarak ön tarafa çıktı. Derin bir nefes verip gülümsemeye çalıştım kendime. Başarılı olduğum söylenemezdi, hatta daha boktan bir görüntünün ortaya çıktığı apaçıktı.
Angel'ın arkasından ön tarafa çıktım ve o, 720 Doları hiç acımadan verdiği Channel çantasının derinliklerinde ağrı kesici ararken tezgâha bıraktığı donut kutusunu alıp içindekileri raflara dizmeye koyuldum.
Ekim ayının en güneşli pazar günündeydik. Kürk giyildiğinde bile üşüten bir hava değildi, aksine şuan üzerimde ince bir kazak olmasına rağmen terliyordum neredeyse.
"Bulamadım, ama istersen gidip eczaneden alabilirim. Ağrın çok mu?"
"Hayır, idare edebilirim."
Çantasını koluna taktı ve tezgâhın önüne geçti. "Ben yine de gideyim. Hem, benimde ihtiyacım olacak yakında."
Kutudaki son donutu rafa koymak yerine mideme indirdim. Kahvaltı için iyi bir seçenek değildi belki ama şikâyetçi olduğum da söylenemezdi.
"Bugün hafta sonu, açık bir yer bulabilecek misin?"
Ofladı. "Neden buradan uzaklaşmak istediğimi anlayamıyorsun? Tanrım, sen eskiden daha zeki bir kızdın."
"İyi, siktir git."
Arkasından söylenmeme fırsat bile vermeden çıkıp gitti. Geriye ben ve kapıyı kapattığında üstünde şakıyan çan sesi kaldı.
Saatime baktım. Dokuza çeyrek vardı. Buda, "kapalı" kartonunu "açık" olarak değiştirmem için on beş dakika olduğunu gösteriyordu.
Pazar günleri işe gelmezdim. Aslında artık çoğunlukla evdeydim. Angel'ın annesi ekim gribine yakalandığı için bunu benden rica ettiğinde ne kadar isteksiz olsam da kabul etmiştim çünkü hafta sonumun tüm gününü Ryan'la evde geçirmekte pek hevesli olmadığım netti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dangerous Passions - Bieber
FanfictionÖnümde iki seçenek vardı. Ya beni seven biriyle mutlu olmayı deneyecektim, ya da sevdiğim adamın kolları arasında hayat bulacaktım. Sorun şuydu ki, hangisini seçersem seçeyim işler benim için sarpasaracaktı.