"Bana yeniden yanında olmanın nasıl bir his olduğunu tattır sevgilim."
Dudakları koluma nemli izler bırakarak yukarılara iz sürerken ılık nefesiyle tenime doğru fısıldıyordu. "Yemin ederim tek bir damlayı bile israf etmeyeceğim."
Gözlerim kapanmak üzereydi. Bilincimi uykuya teslim etmeye başlıyordum. Tek ihtiyacım olan şey yanımdaki boşluğu doldurmasıydı.
Sesinin büyülü tınısı kesildiğinde boynuma ulaşan dudakları orada yer edindiler. Justin uzun bir süre boyunca hareketsizce durdu. Derin derin nefesler alıp veriyordu.
Bir düşün ortasında bulutlarda süzülüyordum sanki. Sahici olmayacak kadar rüyavariydi dokunuşları ama bir o kadar da öyle gerçekti ki hem titriyor hem cehennem ateşinde yanıyordum.
"Sadece bir şansa ihtiyacım var bebeğim." Eleri saç diplerimi usulca çekiştirince gözlerimi kapatıp yavaşça iç çektim, parmak uçlarını hissetmeye çalıştım. "Yaralarımızı sarmak için bir şans."
Yorgunluktan kalan son damla gücümü ona doğru dönmek için kullandım. Beni yatağa yatırdıktan ve üstümü örttükten sonra gelişigüzel yanıma uzanmıştı. Biraz sonra yok olacak gibiydi ve ellerimden kayıp gidecek diye ödüm kopuyordu.
Benimle birlikte uzanmasını, bana sarılmasını ve o güzel sözlerine yorganın altında devam etmesini istiyordum.
Varlığını hissetmeye ihtiyacım vardı.
"Justin-" işaret parmağı dudaklarıma yaslayıp beni susturdu. Pencereyi yalayıp geçen rüzgârın sesi ve düzenli soluk alıp verişlerimiz odada yankılanırken yüzlerimizin her zerresini beynimize kazımak istermiş gibi hatlarımızı inceliyorduk.
Öyle değişmişti ki hala bunu algılayamıyordum. Ellerimde büyüyen küçücük çocuk yunan tanrılarına rakip olacak kadar olgunlaşmıştı. Eskiden eser kalmış mıydı acaba hala? Acaba hala eskisi gibi miydi bazı şeyler? Yoksa dış görünüşü gibi her şeyiyle değişmiş miydi?
"Seni tekrar kazanmak için yapmayacağım şey yok güzelim." Dudaklarıma gittikçe yakınlaştı, bakışlarım gözlerinden aşağı indi. "Ait olduğun yere dönmene az kaldı."
Dudaklarımız birleşti ve dili ağzımın içine kayarken hafifçe yanağımı okşadı. Yemin ederim zaman kavramını yitirmiştim. Dünya dönmeyi bırakmış, evrendeki tüm gezegenler bit topluluk halinde yavaşlamıştı.
Bu zamana dek hiçbir şey bana böyle güzel hissettirmemişti. Kalbim deli gibi atıyor ve tüm uvuzlarım çılgınlar gibi titriyordu. Dudakları dudaklarıma her değdiğinde yanıyordum. Öpüşünün derinliği bedenimi okşuyordu.
Geri çekildiğinde sanki hala bulutların üzerinde süzülüyordum. Büyülenmiştim. "Seni sevdiğimi sakın unutma." Dedi. Sesi şarkı söyleyen tonundan arınmıştı ve artık ciddiydi.
Omzundaki elimi alıp sol yanına koydu. "Seni sevdiğimi ve bu kalbin senin olduğunu asla unutma."
Karanlıkta ışıl ışıl parıldayan gözlerine baktım. Öyle güzel ve saftı ki içim eriyip gidiyordu. "Unutturma." Dedim. "Bir daha asla unutturma."
Beni tekrar öptü ama diğerinden daha kısa sürdü. Buna rağmen yine etki bırakmıştı üzerimde. "Ben de seni-" diyemeden sözümü kesti.
"Hayır, sakın söyleme. Biliyorum. Ama önce bazı şeyleri halletmeliyiz."
Ryan'dan bahsediyordu elbette.
Adını hatırlamak içime bir ürperti yaydı. O benim hayatta önem verdiğim nadir insanlardan bir tanesiydi. Ban kimsenin davranmadığı şekilde iyi davranmış, beni kabullenmiş, bana önemli olduğumu hissettirmiş ve gerçek sevginin ne demek olduğunu öğretmişti. Her zaman yanımda olmuştu Justin'in aksine.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dangerous Passions - Bieber
FanfictionÖnümde iki seçenek vardı. Ya beni seven biriyle mutlu olmayı deneyecektim, ya da sevdiğim adamın kolları arasında hayat bulacaktım. Sorun şuydu ki, hangisini seçersem seçeyim işler benim için sarpasaracaktı.