15. Bölüm

2.1K 142 121
                                    

Kollarımı göğsümde birleştirmiş, önündeki tabakta ayıtlanmayı bekleyen balıklarla cebelleşen Justin'e bakıp içimden kıs kıs gülüyordum. Gerçekten fazlasıyla eğlenceliydi ancak ona güldüğüm kadar Jaxon'a acıyordum çünkü midesinin gurultusu aramızda bir metre olmasına rağmen kulaklarımda çınlıyordu.

"İzin ver ben yapayım." Limonata bardağımı kenara ittirdikten sonra önünden tabağı aldım. "Balıklar arasında iç savaş çıkardın."

Bu ona ikinci teklifimdi ve nihayet pes etmeyi seçtiğinde tabağı almama ses çıkarmadı. "Balıklardan nefret ediyorum."

"Dedi burcu balık olan Justin." Sırtını arkaya yasladıktan sonra kafasını sallayıp inleyerek sitem ettiğinde kıkırdadım. Berbat bir espiri olduğunu kabul ediyorum ama cidden tam yerindeydi.

"Dert etme ben hallederim."

Kazağımın kolunu iki kez kıvırıp saçımı arkaya attım ve balıkların içini çıkarmaya başladım. Bakışları üzerimdeydi, hissedebiliyordum. Ama öncekiler kadar keskin olmadığı için pek de rahatsız edici değildi.

"Yanıma gelmek ister misin? Burada daha rahat yersin."

Zaman geçtikçe kendini daha rahat hissetmeye başlayan Jaxon kafasını salladığında tamamiyle rahatladım. Ona yakın olmayı istiyordum çünkü. Geçirdiğimiz zaman boyunca suskun puskun oturmuştu ve bu beni rahatsız etmişti. Konuşmayı denemeye bile çekinmiştim. Ama şimdi ayaklanmış ve yanımdaki sandalyeye doğru ufak adımlar atarak ilerliyordu. Hala utangaçlık zincirini kıramadığı barizdi ancak onu kollarından tutup yanıma oturmasında yardımcı olurken kıkırdaması biraz olsun iyiye işaretti.

"Pekâlâ, al bakalım." Ayıtladığım balıklardan birazını iki parmağımın arasına alıp yemesi için ağzına doğru götürdüm. Aynı şeyi tabaktakiler bitene kadar devam ettirdim ve o doyduğunda ellerini ıslak mendille sildim.

"Doydun mu?" Diye sordum ufacık burnunu sıkıştırıp. Kafasını arkaya doğru çekti, az daha düşüyordu ama son anda kolumu tutmuştu.

"Doydum. Ama dondurma da yiyebilir miyim?"

Bir iki saniye boyunca parlayan gözlerle ona baktım. Yemin ederim ağlamayacağını bilsem şuracıkta her santimini mıncırırdım. Büyüyünce bu kadar tatlı bir çocuk olacağı kimin aklına gelirdi?

"Bana bir öpücük verirsen neden olmasın?" Kaşlarımı kaldırıp gülümsedim ve yanağımı ona yakınlaştırdım. Küçük dudaklarıyla oraya ıslak bir öpücük bıraktı. Ben de tutup onu geri öptüm ve mükemmel kıkırtılarını kazandım.

Justin arkasına yaslanmış, kollarını birleştirmiş bizi izliyordu. Gülerek ona baktım. "Ne o? Kıskandın mı yoksa?"

"Sana karşımdaki manzaranın güzelliğini anlatabilseydim eğer asıl sen kıskanırdın." Oturduğu yerde hareketlenip öne eğildi ve masanın üstündeki elimi tuttu. "Keşke zamanı geri alabilmemin bir yolu olsaydı. Belki o zaman bu dört kişilik bir manzara olurdu."

Sözleri öyle bir hisle kucakladı ki beni gözlerimin dolması iki saniye sürdü. O, ben ve bir bebek. Bir aile. Bir bütün.

Bunlar olabilecek şeylerdi. Ondan ve benden olan bir parçayı elbette ki isterdim. Ancak geride bıraktığımız ve yaşanmasına olanak sağlamadığımız şeyleri konuşmak, kendimizden çaldığımız tüm zamanların acısını tekrar tekrar yaşamaktan başka bir işe yaramazdı. Keşke dediğimizde geçmişi ve geleceği değiştiremezdik. Bu yüzden ne yaşanmamışlıklar için ağıt yakmak ne de gelecek için hayal kurmak mantık işi değildi.

"Belki." Dedim. "Belki sen bizi öldürmeseydin her şey farklı olurdu."

"Belki hala bir farklılık yaratmak için vaktimiz vardır."

Dangerous Passions - BieberHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin