Birkaç dakika kendime gelemedim.
Gerçekten, ne olup ne bittiğini bile kavrayamadan dudaklarını benimkine yaslamış, usulca öpüyordu ve tepki dahi veremiyordum o an için. Beynimin içinde bir sürü şey dönüyordu yine de hala geri çekilecek gücü bulamıyordum kendimde.
Bir yanım ona karşılık vermem için beni zorlarken diğer taraftan bunun yanlış olduğunu, onu geri itmem gerektiğini kafama vurup duran bir yanım daha vardı.
Sonradan pişman olmak istemiyordum yaptığım seçenek için. Ama o ilk defa ona teşekkür etmemi gerektirecek bir şey yaparak benden ayrıldı. "Onu seviyor olabilirsin. Ama âşık değilsin." kafasını omzuma, boyun girintime yerleştirdi. "Lütfen olmadığını söyle."
Söylemedim. Tek bir söz, tek bir kelime, bir harf bile çıkmadı dudaklarımdan. Omuzlarını kavrayıp ittirdim onu biraz daha. "Benden uzak dur. Gerçekten, bunu kaldırabileceğimi sanmıyorum."
Gözlerindeki hayal kırıklığı beni yerden yere vurdu, kendime itiraf etmek istemedim ama kalbim acıyordu onun için. "Ben de kaldıramıyorum." diye fısıldadı.
Sözlerini duymamaya çalıştım. Kendime çeki düzen vermeye çabaladım, ellerimi saçlarıma daldırdım ve ben telaşla hareket ederken o, bir iki adım daha geriledi. Elim kapı koluna gitti. "Şimdi buradan çıkacağız ve hiçbir şey olmamış gibi davranacağız."
Kafa sallamaktan başka bir şey yapmadığında kapıyı araladım ve dışarı çıkmak için birkaç adım attım. Koridor daracık, üstüme üstüme geliyordu sanki. Ama içeri geçtiğimizde bu ruh halinde olmamam gerekiyordu. Şimdi yapacak ilk şeyim dudaklarımın ıslaklığını unutup güler yüzlü maskemi takarak o masaya oturup yemek yemekti. Başarabilecek miydim, bilmiyorum.
"Geldiniz mi, hayatım?" diye sordu Ryan daha salona adımımı atar atmaz. Yanına ilerlediğimde kollarıyla beni sarmasına izin verdim. Takındığı muhteşem gülümsemesine eşlik etmeye çalışırken bir yandan da kendime her şeyin iyi olacağını söyleyip duruyordum.
Olmayacaktı ama, olsun.
Hepimiz tek tek masada yerlerimizi alırken ona bakmamaya özen gösteriyordum. Suskunluk etrafı sarmaladığında Ryan boğazını temizledi. Bana bir şey söylemek için eğildi, beni öpecek diye korktuğumdan refleks olarak geri çekildim. Şu an istediğim son şey, az önce onun izlerini bıraktığı yerde derin yaralar oluşturmasıydı. Aynı zamanda bunu Justin'in gözleri önünde yaparsam beni rahat bırakacakmış gibi geliyordu. Sonuçta ona âşık olup olmadığım hakkında bir şey söylememiştim.
Ryan bir şeyler sezmiş gibi kaşlarını çattığında bunun bende paranoyaklık etkisi yarattığını düşünmeden edemedim. Böyle bir şeyi anlaması için psişik olması bile yeterli gelmezdi. "Hayatım, yemekleri koymadın." diye mırıldandı bıyık altından.
Aceleyle ayaklandığımda şaşırdı. "Ah, şey o zaman ben servis yapayım değil mi?" elim ayağıma dolaşırken gülümseyerek mutfağa ilerledim hızlı adımlarla. Aptal hareketlerim için sonradan kendime lanet edecektim fakat panikten ne yaptığımı kendim bile bilmiyordum.
Mutfak tezgâhına kalçalarımı dayadıktan sonra yüzümü avuçlayıp kendime gelmeye çalıştım. Pek sıcak değildi, hatta kombinin ayarı her zamankine göre fazla düşük olsa da nedenini bilmediğim bir şekilde avuçlarım terliyordu. Belki de şuracığa yığılsam bu geceden bir şekilde paçayı sıyırırdım...
Ayağımın ucuyla tüyleriyle oynadığım halı desenlerinde kaybolmuş gitmişken Ryan'ın koluma değen sıcacık elleri ve kafamı kaldırdığımda yeşilin en koyu tonuna bürünmüş gözlerini görmek beni kendime getirdi, nefesimi kesti.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dangerous Passions - Bieber
FanfictionÖnümde iki seçenek vardı. Ya beni seven biriyle mutlu olmayı deneyecektim, ya da sevdiğim adamın kolları arasında hayat bulacaktım. Sorun şuydu ki, hangisini seçersem seçeyim işler benim için sarpasaracaktı.