Ryan sabahın yedisinde ayağa dikilip beni yatakta yalnız bıraktığından beridir uyku girmemişti gözüme. Bir sağa bir sola dönüp duruyordum fakat içimdeki o garip his beni bir türlü rahat bırakmıyordu ve ben artık bunu kaldıramıyordum.
Daha hayatıma tekrar gireli yirmi saat, on yedi dakika olmuştu ama her şeyi yeniden yerle bir etmeyi başarmıştı.
Onu tekrar gördüğümde iki sene önce gömüp üzerine toprak döktüğüm hislerim gün ışığına çıkmıştı ve ben birden yaşadığım bu şokla hala kendime gelememiştim.
Yutkunduğumda bile boğazım ağrıyacak seviyeye gelmiştim. Kendimi sıkıyordum çünkü onu burada, eski arkadaşı ile birlikte uyuduğum çatı altında ağırlamak, ona en sevdiği yemeği yapıp aynı masada yemek istemiyordum.
Onu görmek, sesini duymak, nefes alışını hissetmek, parfümünü koklamak istemiyordum.
Yokluğuna ihtiyacım vardı.
Onu tam unutmuşken geri dönmesi adil değildi. Onu unutmaya hakkım vardı ve tüm bunlar olup bittiğinde yeniden açığa çıkması hiç iyi olmamıştı çünkü ona yeniden tutulma ihtimalim çok yüksek bir ihtimaldi.
Ve belkide tutulmuştum bile.
Neyse ki yatakta dönüp durarak biraz zaman geçirmiş, saati öğlen on bire getirmiştim. Ryan hala ortalıklarda yoktu ve açıkçası aşağı inip onu kontrol etmeye çok üşeniyordum.
Ama kalkmam gerekiyordu. Akşama yapacak çok işim vardı ve aylak aylak yatmak hiçbirine çözüm olmayacaktı. Ben de yatakta doğrulup bacaklarımı bazadan aşağı sarkıttım. Ayaklarım terlikle buluşunca yavaş adımlarla banyoya ilerledim. Yüzümü yıkadım, dişimi fırçaladım ve geri girdim odama.
Önce saçımı topladım gözümün önüne gelmeyecek şekilde, daha sonra aşağı indim Ryan'a bir göz atmak için.
Merdivenleri yavaş yavaş indim, mutfaktan gelen sesleri takip etmeden önce salonda açık duran televizyonu kapattım. "Ryan, mutfakta mısın?" diye seslendim ama geri cevap vermedi.
Mutfağa adımladım yavaşça ve kapıyı aralayıp içeri girdiğimde ellerini belime sarıp sırtımı göğsüne yasladı. "Günaydın birtanem." dedi tatlı soluklarıyla boynuma üfleyip. Nefesi dün tartışarak aldığımız jelibonlar gibi kokuyordu.
Ondan hemen ayrılıp arkama döndüm, yüz yüzeydik şimdi. "Hani kolalıları birlikte yiyecektik, Ryan. Hiç adil oynamıyorsun!"
Parmaklarını yanaklarımın iki yanına yerleştirip kendine çekti tekrar beni. "Dudaklarımda biraz tadı kaldı."
Ufak ağzı gülümserken daha da kayboldu ve beni öpmek için yüzüme eğildiğinde telefonundan yükselen zil sesi mutfakta yankılandı.
"Ah, lanet." diye tıslayınca Ryan, güldüm. Ama sert ve hızlı bir şekilde dudaklarıma kapanıp geri çekildiğinde kaldım öylece. "Justin arıyor. Müsaade et bebeğim, telafi edeceğim bunu."
Kafa salladım, iki dakikalığına da olsa unuttuğum ismi tekrar düşüncelerime dolunca içim sıkıntıyla doldu. İç geçirip Ryan'ın özenle hazırladığı kahvaltı masasına bakındım.
Anında aklıma gelen ilk şey, benim için her zaman en iyisini düşündüğüydü.
Ve ben bu adamı üzmekten çok korkuyordum.
Göğsümdeki basınç yükseldi ve umutsuzca sandalyeye oturduktan sonra başımı ovuşturdum.
Onu arayıp gelmemesini, iki yıl önce hayatımdan nasıl çıktıysa bir daha dönmemesini ve ardında bir ton küfürle ahizeye bağırmak istiyordum. Ama yaptığım sadece susup Ryan'ın dönmesini beklemek oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dangerous Passions - Bieber
Fiksi PenggemarÖnümde iki seçenek vardı. Ya beni seven biriyle mutlu olmayı deneyecektim, ya da sevdiğim adamın kolları arasında hayat bulacaktım. Sorun şuydu ki, hangisini seçersem seçeyim işler benim için sarpasaracaktı.