18. BÖLÜM: "YALNIZ"

1.8K 87 177
                                    

Pera - Sensiz Ben

---

Geçmişim bir defter..

Sayfalarının en az benim kadar yıprandığı simsiyah kaplı bir defter. Sayfalarını çevirmekten korkuyorum ama içimdeki kasırgalar o sayfaları benden izinsiz çeviriyordu. Sayfalarına yüzlerce korkumu sığdırdığım siyah kapaklı defter. Yok edemediğim, unutamadığım ve unutamayacağım geçmiş.

Son kez kalem oynuyordu o defterde. Gri dolma kalemin ucundaki mürekkep damladığında parmaklarındaki zehirden tir tir titreyen küçük kâtip yazmaya başlayacak ve son cümleleri yazacaktı. Benim sonumu yazacaktı.

Murat söyleyecek, küçük kâtibim yazacaktı.

Bir kız vardı. Yazacak. On yedi yıl ne güldü ne ağladı.. Ne sustu ne bağırdı..

Ne yaşadı.. ne öldü.

Ve bu otel köşesi onun sonuydu..

Murat.. Beni sabitledikten sonra elini kemerine gittiğinde biraz sonra olacaklardan kaçışımın olmadığını anlatan bakışlarıyla aldığı darbelerden renk değiştiren yüzüme bakıyordu. Ona demek istediğim milyonlarca cümlem vardı. Susmayacağım şeyler vardı. Ama sadece ağlıyordum.

Yaşadıklarım yaşayacaklarımı durdurmuyordu. Frenlemiyordu bile.. Her seferinde bittiğine inanmak istiyordum ama bitmiyordu. Aksine yaşadıklarım yaşayacaklarımı körüklüyordu ve ben çok daha fazlasını yaşıyordum. Çok daha ağırları her zaman kapımda bekliyordu. O kapıyı açtığım anda üstüme çullanacaklardı. Bu yüzden o kapı sıkı sıkı kapalıydı.

Bu beden de bu kalp de daha fazlasını taşıyamazdı.

Ben güçsüz bir kızdım. Çabuk kırılan, çabuk pes eden ve çıktığı hiçbir yolu tamamlayamayan bir korkaktım. Şimdi o kapı açılır benim geçmişim üstüme düşerse.. Bir geleceğim olmazdı.

Kemerinden çıkan klik sesi ile kendime geldim. Bu bir son olsa bile o kalemin o deftere, ..Ve kız sessizce sonunu bekledi.. Mücadele bile etmedi.. Yazmasına izin veremezdim.

Bu düşüncenin hücrelerime verdiği 'Kalk!' emriyle sağ kalan hücrelerim yalpalayarak ayaklandılar. En az benim kadar yaralı ve halsizlerdi. Bedenimin içindeki duvarlara tutunarak ayakta kalmaya çalışıyorlardı.

Murat benden gözlerini ayırmadan kemerini açtı. Ellerimde yeşeren güçle ellerimi yere bastırıp doğrulmaya çalıştım. Elimin altındaki küçük taşlar etime batıp işkence ediyordu bana. Taşın soğukluğu parmaklarıma saniyesinde işlemiş kanımın akışını yavaşlatmıştı. Akan sıcak ve tuzlu gözyaşlarım soğuk ve solgun tenime meydan okur gibiydi. Gözlerim ellerime kaydığında boğazımı parçalayan bir hıçkırık koptu.

Ellerim bir ölünün elleri kadar beyazdı. Tenim o kadar beyazdı ki damarlarımın çizdiği haritayı kolaylıkla görebiliyordum. Karanlıkta bile, o boşluğun dışından gelen loş ışıkta bile görebiliyordum.

Ellerimi bastırıp birden doğrulmaya çalıştım. Başarmıştım. Hareket etmeden beklemek gücümün birkaç damlasını bana geri vermişti. Hareketlendiğimi gören Murat avını kaçıran bir kaplan gibi panikledi ve hemen üstüme atıldı. Kollarımdan sertçe tutarak beni soğuk duvara yasladı. Elinden kurtulmaya çalışıyor ve ağlıyordum.

"Bırak ne olursun, bırak!" Sesim hiç bu kadar aciz çıkmamıştı. "Yapma! Lütfen, Murat yapma!"

Yalvarmamdan ve ağlamamdan zevk alır gibi güldü. Bacaklarımı sert bir şekilde iki yana açtı. O kadar sert davrandı ki bacaklarımdaki liflerin koptuğunu düşündüm ve ağzımdan acı dolu bir çığlık kaçtı.

HİÇHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin