23. BÖLÜM: "BULUT"

1.9K 101 136
                                    

Midlake - Small Mountain

--

On dört yıl aldığım her nefes bana işkencenin başkalaşmış hali olmuştu. Ciğerlerime dolan oksijen bile ciğerlerimdeki yerini sorgular olmuştu. Simsiyah bir gecenin soğuğunda parlayan ay bile bana sırtını dönmüş, hep karanlık yüzünü göstermişti.

Ellerimden kayan benim hayatımdı. Bir sabun gibi.. Ne kadar tutmak istersem o kadar çok kayıyordu.

Yanıyordu bedenim, hücrelerim tek tek alev alıyor külleri havada savrulup bilinmeze kafa tutuyordu. Hiçliğe adımın yazıldığı hayatımın on dört yılı kayıptı. Ailem benim adımı hiçliğe yazmış beni karanlığa itmişlerdi.

Ben hiçliğe yenildim.. Savaşmadan yenildim hem de. Ne uğruna savaşacağımı bilmiyordum çünkü.

Ben adımı bilen herkese yenildim.

On dört yıl bocaladım. Hiç bir hedef koymadan yaşadım. Yarınım olur mu bilmeden yaşadım. Biten her günümü kaybedilmiş bir savaş saydım. Mağluptum. Belki üç yaşında saldırıya uğradığımda mağlup oldum, belki de ilk dayağımı yediğimde.

Ruhumun, içinde barındırdığı aydınlık taraf da vardı. Ay gibi. Kimi insanlar Ay için sadece dünyanın uydusu der. Ama benim için hiçbir zaman o kadar basit bir tanımı olamazdı. Ay benim ışığı bile açmama izin vermedikleri için korkudan titrerken odamı aydınlatan ışıktı. Gözümü ayırmadan baktığım umut ışığımdı. On dört yıl o ışığa baktım ben. Hem karanlık yüzünü sevdim hem aydınlık..

Ben, bana umut olmasını sevdim.

Şimdi, belki de Dünya'nın uydusu olan Ay'a ilgi duyacağım kadar yalnızlaşmama sebep olan şeyi bu merdivenlerde dikilirken öğrenecektim.

Bu şekilde mi öğrenmek isterdim bilmiyordum. Sadece öğrenmek istiyordum. İnsanlar evlatlarından ayrı bir gün geçiremezken beni onlardan ayıran şey ne bilmek istiyordum.

"Onu kaybedersin öyle mi Mustafa?" Babaannemin hayret ve sinirle harmanlanmış sesini duydum. Eğer gerçekleri burada şimdi öğreneceksem altın anahtarım babaannemdi. "Onu bu şekilde kazandığınızı mı sanıyorsunuz siz? Ona binlerce yalan sıraladınız zaten, hala yalanlar söylüyorsunuz. Bu şekilde nereye kadar gidecek? Ada, nereye kadar sizin yüzünüze bakmadan bu eve girip çıkacak? Sizi sayar mı, sizi affeder mi Mustafa?"

"Anne.." Babamın sesi kısık ve yorgundu.

"Ada'nın hayatını mahvettiniz elimden bir şey gelmedi ama daha fazla torunuma eziyet etmenize izin veremem." Babaannem otoriter bir sesle konuşmuştu. Benim söylemeye zaman bulamadıklarımı ya da unuttuklarımı söylüyordu babama. Annem nerdeydi? Onun da duyması gereken şeyler konuşuluyordu.

"Anne.. Ada öğrenirse bir daha yüzüme bakmaz." Babamın içini çekişini duyduğumda göğsüm sıkıştı. "Öğrenirse gider. Anne.. Aslı, Ada gittiğinden beri ilk defa huzurla uyuyor geceleri. Sarp gerçekten gülüyor. Her şey benim yüzümden olsa bile kızımın yanımızda olmasından mutluyum anne. Onun hayatını mahvetsem de huzurla nefes alıyorum." Ağlayarak konuşuyordu.

Dizlerim titremeye başlamıştı. Boğazımı saran eller nefesimi kesip beni aşağı çektiler. Merdivene çöktüm ve başımı demir trabzanlara yasladım. Omuzlarım çökmüştü yine. Fazla bile dik kalmışlardı. Ellerimi kucağımdaki çantamın üstüne koydum.

Babaannem konuşmaya başlayınca tekrar dikkat kesildim.

"Oğlum." Dedi titreyen sesiyle. Çıldırıyordum. Ağlamak yerine konuşmalarını ve şu hayatımın mahvolduğu şeyi öğrenmek istiyordum. "Her insan hata yapar. Ada çok olgun bir kız. Senin yaptığın hataya başta çok kızacak, bunu biliyorsun. Böyle olması gerekli zaten, olmazsa sizden vazgeçmiş demektir. Ama ben onu uzaktan da olsa gördüm oğlum, O hala o adamın eline bıraktığın savunmasız küçük kızın senin."

HİÇHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin