26. BÖLÜM: "CAN KIRIKLARI"

1.1K 80 67
                                    

Şebnem Ferah'ın Can Kırıkları şarkısının sözlerini yan yana yazdığımda bu şarkının bu kitaba ait olduğunu hissettim.

Bu sebepten Can Kırıkları şarkısını HİÇ'in şarkısı ilan ediyorum!

Keyifli okumalar :D

***

Şebnem Ferah - Can Kırıkları.

***

Boğuluyordum...

Kurduğum hayallerin ağırlığının altında, aldığım nefesin boğukluğunda, bir süredir hissettiğim mutluluğun sıcaklığında, normal insanlar gibi uyandığım birkaç günümün yabancılığıyla boğuluyordum.

Aslan... Tuğçe'nin elini tutuyor olması sırtımdaki hançer yemişlik hissini açıklar mıydı? Sırtımdan giren hançerin yakıcı acısı mideme kadar sızıyordu.

Ayaklarımın yere basmadığını hissettim. Sanki bir bulut tarafından ayaklarım yerden kesilmiş, aynı zamanda uzuvlarımı dahi hissetmediğim bir armağan vermişti. Beynimin içinde bağırıp çağıran her hücrem kulaklarımda çağlayan kanın boğukluğuna karışıyor ve dibimde patlayacak bombayı bile duymayacak kadar sağırlaştırıyordu beni.

Böyle hissetmek istemiyordum. Attığım her adımda mayına basarken gördüğüm manzaradan bu kadar etkilenmeyi istemiyordum. Yolunda gitmeyen bir hayatım varken bir de şimdiden nefret ettiğim ihanete uğramışlık hissini kaldıramazdım. Ama önüne geçemeyecek kadar kaptırmıştım kendimi bu adama.

Ona her şeyimi anlatacak kadar çok güvenmiştim.

Ona her şeyimi anlatmıştım.

Benim hatırlamaktan dahi korktuğum şeyleri, ezberlenmiş cümleler gibi dudaklarımdan onun için dökülmüştü. Bu neydi şimdi? Hepsini geçtim. Bana onun gelmeyeceğini söylerken ne düşünüyordu?

Sürtük iç sesimin sivri sözleri, iç organlarımda ciddi hasar bırakırken, içimdeki acı yokmuş gibi davranmanın en iyisi olduğuna karar verdim. Herkes şaşkınlıkla Aslan ve Tuğçe'ye bakarken gözleri dolu olan ve kendiyle savaş veren tek aptal bendim.

Kendime inanamıyordum. Aslan'a inanamıyordum.

İçime çöken yağmurlu havanın kasvetinden nefes alamadığımı hissettim. Aslan'ın gözlerine baktım ama buğulu olan gözlerim, onun gözlerinin içinde yazan şeyleri okumayı reddetti. Bana koyulaşan gözleriyle anlatmaya çalıştığı şeyi, kapıdan Tuğçe ile girmeseydi seve seve okumak isterdim.

"Ada. Siktir et, gitmeyelim! Piçe bak ya! Bir gün aha sevgili oldular, diyoruz ertesi gün şununla geliyor. Götüm!" Dedi gözlerindeki nefreti Aslan'a aktarmaktan çekinmeden.

"Saçmalama." Derken sesimdeki acizlikle kendime lanetler okudum. Bu kadar çabuk yıkılmak zorunda mıydım? En azından geciktirebilirdim. Yani... Sanırım. Boğazımı temizledim. "Ne sevgilisi Burcu Allah aşkına? Ayrıca o tatile öyle ya da böyle gidilecek. Aslan'ın kolunda kimi getirdiğinin bir önemi yok." Dedim tane tane, Aslan'ın ela gözlerinden gözlerimi ayırmadan.

"Kızım siz..."

Hışımla Burcu'ya döndüm. "Ne?" Dedim sesimi yükseltirken. Duymalarından biraz olsun çekinmemiştim. Hatta içten içe duysun istiyordum. "Umurumda değil. Hadi tatilimize gidelim."

Aldığım her nefeste sırtımdaki hançerin gerçekliğini sorguluyordum. Psikolojik ya da aptalca bir hisle kalben çektiğim acıyı bu kadar gerçekçi hissetmem mümkün müydü?

Canım yanıyordu.

Gözlerim birleşmiş olan ellerine kaydıkça kalbim patlayacak gibi oluyordu. Boğazımdan yükselen şeyden nefret ettim. Taş yutup o hissi batırmak istiyordum.

HİÇHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin