Önemli:Önceki kitap İsimsiz'i okumayanlar direk bu hikayeden başlarsa çoğu şeyi anlamayabilir. Diğer hikayeye profilimden ulaşabilirsiniz, iyi okumalar.
Bir yıl sonra...
Acı dolu bir inlemeyle doğruldum yavaşça. Sol bileğimdeki sargı kandan kıpkırmızı olmuştu. Yavaşça çantama uzanarak içini kurcalamaya başladım. Sargı bezini sıkıca kavrayarak sol ayak bileğimdeki sargının üzerinden baskılı bir şekilde sardım.
Hafif hafif esen ılım rüzgar bile kemiklerime kadar donmama neden oluyordu. Yapraklar sararmış, rüzgar durmaksızın esmeye başlamış ve yağmurlar artmıştı. Sonbaharın ortalarında olmalıydık. Ağırlığımı sağ ayağıma vererek yavaşça doğruldum yerimden. Taşa yaslı olan sopaya uzanarak destek olarak kullandım.
Ormanın asfaltla kesiştiği yerde yavaş yavaş yürümeye başladım. Günlerdir arıyordum. Yiyecek bir şeyler, hayatta kalan başka kişiler, güvenli bir yer... Sadece hayatta kalmamı sağlayacak bir şeyler...
Açlığım iyice artmış topladığım meyveler yetmez olmuştu. Suyum da aynı orantıda azalmış iki günü anca çıkarabilecek durumdaydı. Yüzüm kir içinde saçlarım darmadağınık üzerimdeki tişört yırtıktı. Eh yalnızsanız dert etmiyorsunuz aslında.
Aniden hırıltı sesleri işitince duraksadım. Elim refleks olarak belimde duran bıçağımın kabzasından sıkıca kavradı. Bıçağı çekerek sesin geldiği, yolun karşısına baktım. Çok geçmeden hırıltıların kaynağı olan aylak gözüktü. İri yarıydı. Sağ ayağı kopmuştu ufak bir parça bileğiyle ayağını tutuyordu. Ayağını sürerek bana yaklaşırken tuhaf sesler çıkarmaya devam etti aylak.
Yeterince yaklaştığında elimdeki sopayı aylağın sol dizinin arkasına vurarak yana çekildim. Sol dizinin üstüne çöken aylak tuhaf sesler bana bakıyordu. Arkasına geçerek saçlarından kavradıktan sonra bıçağımı çenesinin altına savurdum. O keskin bıçağın çürük ete girerkenki çıkardığı o iğrenç ses eskisi gibi bulandırmıyordu midemi. Hareketi kedilen aylaktan bıçağımı çekmeye çalışsamda ne yazık ki bıçağı çıkaramadım ve yana devrilen aylakla birlikte yere kapaklandım. Acı ile inleyerek kendi halime gülmeye başladım ve doğruldum. Ayağımı aylağa dayayarak bıçağı çekip çıkardım çürük yaratıktan.
Aylağın ceplerine bakarken buldum kendimi. Bir cüzdan, bir sigara paketi, bir tane de anahtar bulunca bulduklarımı ceplerime tıkıştırarak cüzdanı açtım. Cüzdanın içinde birkaç yüz lira, kimlik, kredi kartı kısacası artık önemini yitirmiş bazı şeyler vardı. Cüzdanı aylağın üzerine atarak yolun karşısına geçtim.
Bir süre ilerledikten sonra karşıma çıkan kulübeye bakakaldım. Kulübe tamamen odundan yapılmıştı. Eski görünüyordu. Büyük ihtimalle ormancılar için gözlem evi gibi bir şey için kullanılmıştı geçmişte.Kesin bir şey söylemek oldukça zordu çünkü tabeladaki yazı neredeyse okunmaz hale gelmişti.
Kapıya yönelip kapı tokmağını çevirdim. Kilitliydi. Bulduğum anahtatı çıkarıp denesemde tabi ki olmamıştı sinirle kapıya yumruk attım. Acı dalgalar halinde tüm koluma yayılınca dayanamayarak inledim ve ellimi tutarak artık görmemi engelleyecek durumda olan yaşları sildim.
Camdaki aralığı fark edince yavaşça cama yöneldim. Bileğim sürekli sorun çıkarıyor doğru düzgün düşünmemi bile imkansızlaştırıyordu. Pencereyi tam olarak açtıktan sonra kendimi içeri bıraktım. Arkamdan pencereyi kapatarak duvara sırtımı yasladım. Yavaşça oturdum yere. Kulübenin en güzel yanı muhtemelen tamamen boş olmasıydı. Aramama bile gerek kalmamıştı çünkü odası yoktu.
Gözlerim ağırlaşırken son bir kez direndim. Etrafa son bir kez baktıktan sonra yavaşça saldım kendimi. Gözlerimin yavaşça kapanmasına izin verdim.
"Seni seviyorum." ellerim yavaşça tetiğe uzandı.
Silah sesiyle irkilerek açtım gözlerim. O an hala gözlerimde canlanıyor hala kulaklarımda o ateş sesi çınlıyordu. Ellerim titremeye başlamış, gözlerim yaşla dolmuştu. Çok geçmeden hıçkıra hıçkıra ağlarken buldum kendimi. O gitmişti. Geri gelmeyecekti...
Gıcırdama sesiyle başımı doğrulttum içerideki bir grup insan bana dik dik bakıyordu regleks olarak bıçağımı hızla çektim ve bileğimin izin verdiği kadar hızla ayağa kalktım.
"Hey hey sakin ol. Sana bir şey yapmayacağız. " dedi uzun saçlı olan adam.
Gözlerimi ondan ayırmadım. Adam bakışlarını bileğime çevirdi.
"Yaran... N'oldu oraya? "
"Seni ilgilendirmiyor. " dedim güçlükle.
"Eğer ısırıldıysan tabi ki ilgilendiriyor. Burası bizim evimiz. "
Yandaki tuhaf görünüşlü kadın gözlerini bir saniye bile ayırmıyordu.
"İçeri nasıl girdin? "
Başımla camı işaret ettim.
"Onunla napacağız? " diye sordu elinde av tüfeği olan 17-18 yaşlarındaki genç.
"Onun gelmesini bekliyelim, buluruz bir şeyler. " dedi uzun saçlı olan.
Bu konuşmanın hemen ardından kapı açıldı. İçeri tahminen "O" diye bahsettikleri kişi girdi. Yüzünü bana çevirdiğinde ikimizdede aynı ifade oluştu.
"Sen... öldüğünü sanıyordum..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kimsesiz
Adventureİsimsiz serisinin ikinci kitabı olan Kimsesiz Carley Batteries'in kalemiyle karşınızda.