Çoktan dolaptaki kıyafetleri kurcalamaya başlamıştım. Bedenime uygun siyah kot pantolonu yatağa savurup gri bodyi de alarak kenara ayırdım. En derinlerde bulduğum kahverengi deri ceketi de ellerime alıp dolaptan uzaklaştım.
Hızla üzerimi değiştirdikten sonra alt kata indiğimde beni bekleyen ufak kahvaltı sofrası ile karşı karşıyaydım. Çok geçmeden isminin Hakan olduğunu öğrendiğim adam bana gülümseyerek "Günaydın." dedi ve bende başımı eğip gülümseyerek İrem'in yanındaki boş sandalyeye geçtim.
Güzelce kahvaltı yapmayalı çok olmuştu. Gerçekten sofrada belkide sadece kuş sütü eksikti. Mert benden önce kalkmış İshak ile bir odaya çekilmişti. Ben ise hala tıkınmakla meşgüldüm. Tam olarak doyduğumdan emin olduktan sonra gülümseyerek teşekkür edip mert'in yanına yöneldim.
Ev ortalama boyuttaydı. İki katlı ve bir çok odası vardı ama her oda küçüktü. Muhtemelen tek büyük oda benim kaldığım odaydı ki o odanında tavanı alçaktı. Tuhaf bir evdi cidden. İstemsizce önceden yaşadığım yeri hatırladım. Antalya'nın lüks yerleri diye anılan Lara'da sahile 600 metre uzaklıkta bir evde kalıyordum önceleri. Zengin miydim ? Kesinlikle. Ama asla övünmemiştim bununla. Sonuçta teknik olarak zengin olan ben değildim. Ailemdi. Babam savcıydı ben değildim. Bu yüzden övünmemi gerektirecek bir şey görememiştim hiç.
Kafamdaki düşüncelerden arındığımda Mert ve İshak'ın bir haritaya odaklanmış bir şekilde konuştuklarını gördüm.
"Bir sorun mu var?" dedim tereddütle.
"Hayır, sadece ufak bir iş var. Mert ilgilemecek." dedi İshak Mert ona ölümcül bakışlar atarken.
"Dışarıda mı?"
"Öyle." dedi Mert tereddütle ve gözleriyle zihnimi okumaya çalışsada başarılı olamayıp gözlerini kaçırdı.
"Bende geliyorum."
"Olmaz! " dedi Mert şaşkınlıkla.
"Gelmek istiyorum." dedim inatla. Mecburen kabul ettiğinde hazırlanıp dışarı çıktık. Dışarı çıktığımızda ılık hava yüzüme vururken tüylerimin diken diken olduğunu hissettim. Ağır adımlarla arabaya yöneldim. Kapıyı açıp içeri girdiğimde Mert tereddütlü bir şekilde bana bakıyordu. Umarsamadığımı görünce kontağı çevirdi.
Başımı cama yasladığımda Mert çoktan batıya yönelmişti.
"Halletmemiz gereken ne ?" diye sordum çok geçmeden.
"İnsanlardan, kurtulanlardan oluşan bir bölge olduğunu düşünüyoruz. Dört bir yanı duvarlarla çevrili güvenli bir yer. Eğer ulaşabilirsek belki katılmak adına bir şansımız olur."
"İyi fikir aslında." dedim omuz silkerek.
Yaklaşık yarım saat sonra arabayı kenara çektiğimizde yol hizasında Mert önde ben arkada yürümeye başlamıştık. Aramızdaki sessiz durum bir yandan huzur verirken bir yandan sinir bozuyordu.
"Nasıl kurtuldun?"
Yaklaşık 30 saniye geçmesine rağmen bir şey söylemeyince elimi yavaşça sırtına attım. Bana bakarak gülümsedi.
EYLÜL
Rüzgar beni iliklerime kadar dondururken üzerimdeki battaniyeye dahada çok sarıldım soğuk bedenimle.
Yanıma biri gelip, güçlü kollarını sardı beni. Kim olduğuna bakmam gerekmiyordu. Kokusundan anlamıştım. Babamdı. Kollarıyla beni ısıtan güçlü kollara bıraktım kendimi. Bu esintili havada iyi gelmişti sarılmak.
Oradan ayrıldığımızda akşam olmak üzereydi ve eve geri döndük. Kapıda bizi bekleyen Nisa'ya bakıp gülümsedim. Nisa omuzlarına kadar olan siyah saçlarını bir yanda toplamıştı. Saçlarının ucu turuncuya boyalıydı ve üzerindeki turuncu hırka ile oldukça uyumluydu.
Tüm yüzünü kaplayan gülümsemesi her türden insanı rahatlatabilecek şekildeydi.
"Hoşgeldin!" dedi heyecanla.
"Hoşbulduk! " dedim sırıtarak. Ufak bir sarılma faslından sonra kapıya yönelmiştik.
İçeride dikilen Furkan'a seslendikten sonra kapıya yönelip gülümseyerek açmıştı. Etrafta ufak bir telaş, heyecan vardı ama ne olduğunu anlayamayarak eve doğru yönelmem uzun sürmedi.
Nisa bizi eve bıraktıktan sonra gülümseyerek kendi kaldığı yere yöneldi. İçeri girdiğimizde ilk işim odama çıkmak olmuştu. Kapıyı açtığımda gözüm oluşturduğum ufak kütüphaneme kaydı. Sonrada bir kitaba "Grinin Elli Tonu".
Başımı ellerimin arasına alarak yatağıma oturdum. Gözlerim dolmuş olsada artık her şey için çok geçti. Selin, Umut, Mert gitmişti... Hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı... Yalnızdım...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kimsesiz
Adventureİsimsiz serisinin ikinci kitabı olan Kimsesiz Carley Batteries'in kalemiyle karşınızda.