Rüzgar yanan gözlerini zorla açtı. Bora yanında oturur bi vaziyette uyuyordu. Derin bi nefesin ardından umutla kalktı yerinden Toprağın odasının camına doğru ilerledi. Pes etmeyecekti. İki haftadır buradan çıkmamıştı çıkmayacaktı. Toprağı almadan gitmeyecekti bu hastaneden. Bu zaman zarfı içerisinde uzayan sakallarını kaşıdı. Herşey gerçekçiliği kaybediyordu günden güne.
Cebinde titreyen telefonuna baktı. Tuna kaçıncı kez arıyordu saymamıştı. Olanlar çok yeniydi. Adıvar ailesi ikinci bir sarsıntıyı atlatamazdı. Tunayı düşündüğünden değilde. Toprağın annesi buna dayanamazdı. Derin bir nefes alarak telefonu açtı.
"Ne var?"
"sonunda şu lanet telefonu açtın! Kulağında tuttuğun aleti birisi arayınca açman için tasarladılar!"
" Bay geveze ders vermek için aradın sanırım. O zaman sana şunu söyleyim. Birini aradığın zaman açmıyorsa ya meşguldür yada senin siktiğim sesini duymak istemiyordur."
" Her neyse küfürbaz telefonu kız kardeşime ver"
Rüzgar yutkundu. İstemsizce kafasını kaldırıp Toprağın odasına baktı.
"o su an yanımda değil. Biraz yanlız kalmaya ihtiyacımız var bizi rahat bırak."
"Rüzgar neredeyse yirmi gündür ondan haber alamıyorum polise gitmemi mi istiyorsun ?"
" Sana vereceğim adrese gel. Konuşmamız gerek. "
Rüzgar arkasını döndü. Bora kollarını bağlamış ona bakıyordu. Derin bir nefes vererek hiç yapmadığı birşeyi yaptı.
"İtiraf etmeliyim su an onu kaybetmekten korkuyorum. Elimden gelen hiçbirşey yok. Bu canımı sıkıyor. Lanet olsun. "
Kalkmaya hazırlanırken Bora onu omuzundan tuttu.
"Git ona çiçek al. Ve sevdiğini fısılda. Eminim ki Toprak bunu hissedecektir."
Rüzgar kaşlarını çattı. Nedense söyledikleri ona veda etmeyi anımsattı. Hazır olmadığını söyledi kendi kendine. Toprağa veda etmeye. Kaybetme korkusu her dakika daha fazla işlerken içine korkuyla kalktı ayağa. Doktorları ve bir kaç hemşire odasına girerken camın önüne çoktan ulaşmıştı. Doktor perdeyi kapatırken kapıyı açmaya çalışan Rüzgarı Bora uzaklaştırdı. Rüzgar Borayı tüm gücü ile itekledi. Sanki aklı ona oyun oynuyordu. Nefes alamadığını hissetti. Duvarlar üstüne gelirken dışarı çıkmak için tüm gücüyle koştu. Düşünemiyordu. Hissedemiyordu. Bilinçsiz bir şekilde arabasına bindi. Nereye gidecekti? Ne yapacaktı? Bilmiyordu tek isteği uzaklaşmaktı.
Buradan bir an önce uzaklaşmalıydı.
⭐⭐
Tüm şehir ayaklarının altındaydı. Tuna gelince ne söyleyecekti. Bilmiyordu. Tek düşüncesi vardı. Toprak. Arkasından gelen arabanın sesiyle düşüncelerinden kurtuldu. Tuna üzerine yürürken hiç tepki vermedi. Yüzünde hissettiği yanma ile yumruk yediğini hissetti.
" Kardeşim nerde?"
"Bilmiyorum"
" Ona ne yaptın? Ne söyledin? Eğer ki düşündüğüm şeyi anlattıysan..."
"Hayır"
"Seni öldüreceğim"
Ardı ardına gelen yumruklara tek bir tepki vermedi. Tuna yakasından tutup sinirle tekrar sordu.
"Rüzgar ne halt ettin?"
"onu aldattım oda benden ayrıldı. Sanırım su an da yurt dışında"
Tuna hızla onu yere bıraktı. Lanetler okuyarak küfürler ediyordu. Arkasında yerde yatan Rüzgara bir tekme daha geçirdi.
"seni öldüreceğim Belukan! Bu kadar basit değil."
Arabanın sesi uzaklaştığında dikleşen Rüzgar kaşından akıp görüşünü engelleyen kanı koluna sildi. Ağzına dolan kanı tükürdü ve sigarasını yaktı. Titreyen çenesini hiçe sayarak yaktığı sigarayı icmeye başladı.
" Sana çiçek alacağım...
Sana çiçek almalıyım...
Papatya...
Evet... Papatya seversin...
Geç kaldım... Özür dilerim Toprak..."
Ayağa zorla kalkıp yarım sigarasını fırlattı. Toprağa çiçek alacaktı. Veda etmek için değildi. Bu tamamıyla "seni özledim. Dönmelisin." Demek içindi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EŞİTSİZ
Teen Fiction''Başlangıç'' Bir insanın kalbinde açılan yarayı ancak yarayı açan kapatabilir. Ve beyazın içindeki renkleri sadece siyah silebilir. İyiler her zaman iyi kalamadığı gibi aşkta zamanla nefrete dönüşebilir. Ya iyisindir ya kötü. Peki, Arafta k...