Bir ışık görüyordum. Olamaz,yoksa ölüyor muydum? Daha çok erken!
Ne?
Tamam, her şey şimdi daha mantıklı.
"Aria? Yatağımda yüzüme fener tutmuş ne halt yediğini sanıyorsun?"dedim yorganımı çekiştirip neden beni uyandırdığını anlamaya çalışırken."Gitmemiz lazım. Hemen!"
"Tamam, tamam sakin ol. Kalkacağım ama önce 5 dakika daha ver." dedim ve tekrardan sıcacık yorganımın altına çekildim. Bunu yapmamla kafamdan aşağı bir kova buz gibi suyun dökülmesi ve küçük bir panikle kafamı yatağımın üst kısmındaki çıkıntıya çarpmam bir oldu.
Lanet olsun çıkıntı!"Hadi ama,biraz çabuk ol."
"Tamam ama bir şartım var. Bana kahvaltı hazırlayacaksın. Özellikle şu çikolatalı şeylerden koyarsan beni..."
"Ah, buna vaktimiz yok!"
"Ama kahvaltı etmezsem tüm gün homurtumu duymak ve bu üzgün yüzümü görmek zorunda kalacaksın." dedim gözlerine en başarılı yavru köpek bakışımla bakarken ve onu ikna etmeye çalışırken.
O da bana aynı bakışı atarak "O zaman tüm gün o rahatsız edici homurtuyu duyacağım."dedi.
"Hey! Sen hiç kendininkini duydun mu?" dedim ve benim bile irkilmeme neden olan bir ses çıkardım. O da beni taklit etmeye çalışırken az daha boğuluyordu. Ben de (nihayet) yataktan kalma zamanımın geldiğini anladım ve uyuşmuş olan bacaklarımı hareket ettirerek ayaklarımı soğuk zemine değdirdim. Ayağa kalktığımda Aria hala öksürüyordu. Ona bir bardak su getirmek için mutfağa doğru yola koyuldum.
"Aaa!" Bileğime bir tüy yumağının dolandığını hissediyordum. Tabii ya! Bu benim siyah,şişko ve tüylü kedim Legend'dı. "Legend, yüreğimi ağzıma getirdin." Birkaç sevgi dolu sarılıştan sonra hızla mutfaktan suyu aldım ve Aria'ya verdim.
"Şimdi daha iyi misin?"
"Evet. Gelmen biraz uzun sürdü ben de dolabını karıştırıp sana giymen için bir şeyler çıkardım. Hadi giyin de gidelim."
"Şu konuya gelince,tam olarak nereye gidiyoruz?"dedim Aria'nın sandalyemin üstüne astığı kıyafetleri üzerime geçirirken.
"Ödeşmeye!"
"Kiminle ödeşmeye?"
"Jenis."
"Olamaz, o pisliğin götüne tekmeyi basmak için neler vermezdim."
"Biliyorum bu yüzden hemen gitmemiz lazım. Ben taksi çağırdım bile. Tesra Sokağı'na gideceğiz. Okulun açılmasına bir hafta kaldı. İşimizi hemen halletmezsek bu dönem okulda pek de mutlu olacağımızı söyleyemem."
Jenis adını ne zaman duysam irkiliyordum. 8. sınıfın başında Aria'nın kafasını (biz bankta uyurken) kazımış ve pantolonunu yırtarak üstünden almıştı. Ben de oradaydım. "Cart" sesiyle bir anda uyanmıştık. İkimize de sıkı bir yumruk atmış ve bayılmamıza neden olmuştu. Tanrım! Daha 8. sınıftaki bir kız tüm bunları nasıl yapabilir? Ben bunları düşünürken taksiye atladık ve yol almaya başladık. Yarım saat sonra oraya varmıştık. Midemde bir şeylerin kıpırdandığını hissediyordum. Ya kahvaltı yapmadığım için karnım gurulduyor ya da birazcık olabileceklerden korkuyordum.
"Burada biriyle buluşacağını duymuştum. Aslında bir ambardan çok parti mekanı hayal etmiştim ama önemli olan bu değil. Onları basacağız. Bize bulaşmaması gerektiğini öğrenecek."
Eski bir ambarın önünde duruyorduk ama boyası daha yeni gibiydi. Doğruyu söylemek gerekirse şirin bir görünümü vardı. Bu kendimi biraz daha iyi hissetmemi ve korkumun hafiflemesini sağladı.
"Evet!" dedim kendimden emin bir sesle. Kapıyı araladım ve işte oradaydılar. Jenis ve tanımadığım diğer çocuk. Bir dakika... Bu bir çocuğa benzemiyordu. Muhtemelen 1.80 boyunda (oldukça seksi) bir adamdı. Sarı saçlarının arasında yer yer turuncular da vardı ve kırmızı-cidden kırmızı- gözleriyle Jenis'e bakıyordu. Sonra bize bakmaya başladı. Ne yapacağımı bilmiyordum. Kaskatı kesilmiştim. Ama anlaşılan Aria'ya pek öyle olmamıştı. Bir anda önüme çıkarak:
"Hey! Jenis! Bu kadar hava attığın yeter. Bugün bize bulaşmaman gerektiğini öğreneceksin." dedi. Ardından yüzünü tanımadığımız adama çevirdi.
"Ve sen sarışın, yakışıklı ve uzun olabilirsin ama eğer bir çift lens takıp bize bakınca korkup kaçacağımızı sanıyorsan eziğin tekisin demektir."
İşte bu kızı bu yüzden seviyordum. Kendinden emindi ve mutlaka söyleyeceğini söylerdi. Ayrıca tam bir gevezeydi. Bu düşünce kıkırdamama neden oldu.
"Ayrıca senin gibilerden iğreniyorum kendini beğenmiş pis...Ihh..." Bir anda Aria'nın alaycı sesi kaybolmuş yerini nefes almaya çalışırken çıkardığı inleme almıştı. Adam benim bile anlayamadığım bir hızla arkadaşımın boğazına yapışmıştı. Ben de durmayıp adamın üstüne atladım ve onu yere kapakladım. Ama bir anda her yerinden kıllar çıkmaya başladı. Bir kurda dönüşüyordu. Hemen aklımı başıma topladım ve ayağa kalktım. AMAN TANRIM! Jenis de bir kurt olmuştu. Daha ufaktı ama dişleri daha sivriydi. Sonra hemen Aria'ya baktım. Her yeri yara içindeydi ama yine de dimdik karşımda duruyordu. Bir anlık bakışmadan sonra birbirimize sırtımızı döndük. Sanki birbirimizin aklını okumuştuk. Yerden birer saman kaptık ve kendimizi savunmaya çalıştık. Birkaç sefer işe yaradıysa da gücümüz tükenmeye başladığında samanlar elimizden düştü ve kurtlar üzerimize atladı. Jenis, beni bacağımdan Aria'yı da kolundan ısırdı. İkimiz de aynı anda acı içinde yere yığıldık. Saman derin ısırık izinin içine dolduğu için canım çok yanıyordu.
"Auuuu!" Ardından bir kurt uluması duyuldu. Jenis ve diğer adam hemen tepki verdi. "Auuuuu!" ve ambarı terk ettiler. Aria'ya bakıyordum. O da bana. Gözleri sarıydı ve insan halinin aksine oldukça vahşi görünüyordu. Dişlerini çıkarmış beni süzüyordu. Ama korkmuyordum.
Çünkü hala Aria gibi bakıyordu.
Hala benim arkadaşımdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Liseli Kurt
Kurt AdamVictoria ve Aria kardeş gibi iki arkadaştır. Bundan yaklaşık bir yıl önce ısırılmış ve Senasis virüsünü kapmışlardır. Aşırı duygulara kapılamazlar yoksa işler hiç iyi gitmez. Acaba hayata kafa tutabilecekler mi?