(Multi'de; benim ve Serkan'ın giydikleri.)
Sabah kalktığımda, dün gece hiçbir şey içmememe rağmen başım çatlıyordu. Komidinimin üzerindeki telefonuma baktım. Saat 11:36 idi!!! Hemen yataktan kalkarak hızlı bir duş alıp saçlarımı yıkadım. İşimi bitirir bitirmez çıkarak üzerime (multide'ki) kıyafetlerimi giydim. Saçlarımı açık bıraktım. Makyaj üçlümüde tamamlayıp -rimel,eyliner,ruj- Serkan'ın bana 18. Yaş günümde aldığı kolyeyi takıp kendimi parfümle duş aldırdıktan sonra aşağı indim. Elimde titreyen telefona baktım. Serkan arıyordu.
- Tamam Serkan geliyorum bekle.
- Tamam prenses -havalı gülüş-Mutfağa girip buzdolabını açtım. Atıştırılabilecek hiçbir şey yoktu. Hazırlamak içinde zamanım yoktu. Buzdolabını kapatarak tezgahın üzerindeki kuruyemişlerden bir avuç alarak ağzıma attım. Hemen kapıya koşarak siyah sandaletlerimi giyerek çıktım. Serkan'ın mat siyah Range Rover 'ı kapının önündeydi. Derin bir nefes alarak arabanın ön koltuğuna bindim.
"Çok güzel olmuşsun prenses" dedi Serkan hayranlıkla bakarak. Teşekkür ettim ve onunda çok yakışıklı olduğunu söyledim. Üzerine beyaz tişört, beyaz pantolon ve siyah bir ceket giymişti. Sade ama bi o kadar karizmatikti. Yolda giderken beni rahatsız eden bir sessizlik olmuştu. Bunu bozmak için "Ee nereye götürüyorsun beni??" dedim. O da sessizlikten sıkılmış olacak ki memnuniyetle cevap vererek "Söylemem özel. Hem gözüme çarptı da sen benim sana aldığım kolyeyi takmışsın. Beğendin mi?" dedi. Konuyu değiştirmek istermiş gibi bir hali vardı. Ona ayak uydurarak "Evet. Tekrar teşekkür ederim üzerinde Alya yazması falan. Hem sade hem güzel hem de özel..." dedim. O saf gülüşünü yüzüne taktı tekrar.Geldiğimiz yere baktığımda çok sade bir yerdi. Ormanlığın içinde denize karşı ve havası çok ferah bir yerdi. İçime nefesi sonuna kadar çektim. Ciğerlerim temiz havanın doğallığıyla sızladı. Serkan arkamdan gelerek elimi tuttu. Bir anda şaşırmış bir surat ifadesiyle Serkan'a döndüm. Bana bakarak elimi bıraktı. Önümde diz çökerek ceketinin cebindeki, her kızın hayali olan o kırmızı kadife kutuyu çıkardı. Çokta küçük olmayan 5 tane pırlanta, gümüş bir yüzük halkasının üzerindeydi. Çok sade ve zarif duruyordu. Ben şoktan çıkınca "Alya, Benimle evlenir misin?" dedi. Tekrar şok olmuştum. Daha sevgili bile değildik. Hatta onu bırakın daha birbirimize aşk anlamında bir duygu bile hissetmiyorduk. O hep abimin arkadaşıydı. O sırada bizi gören kafe müşterileri "Evet! Evet! Evet!" diye bağırmaya başladı. Serkan'ın hiç bir kötülüğünü görmemiştim. Yakışıklı da çocuk ama... Ama bilmiyorum şuan başka seçeneğim yokmuş gibi bakıyordu. Ve Serkan yakışıklı gelmeye başlamıştı. O an Serkanın iyi biri olduğunu düşünmeye başladım. Ben kimdim ki daha fazlasını istiyorum diye düşündüm. Galiba düşünürken çok zaman harcamıştım çünkü etraftaki insanlar meraklı gözlerle bana bakarken Serkan da 'e hadi' dercesine bakıyordu. Bu yaptığım size çok saçma gelebilir ki söyledikten sonra banada saçma geldi ancak hiç düşünmeden şaşkın bir şekilde "Evet!!" diye bağırdım. Bütün kafede bir anda bir alkış tufanı koptu. Serkan yüzüğü yüzük parmağıma takıp ayağı kalktı. Önümde biraz bekledikten sonra sımsıkı sarıldı. Sarıldım. Sarıldık.
Şokumun üzerinden 2-3 saat geçmişti. Burcu dışında kimseye haber vermemiştim. Ama Burcu'yuda de sıkı sıkı tembihlemiştim kimseye söylememesi için. Serkanla biraz daha oturduktan sonra hesabı isteyerek kalktık.
Arabadayken "Sinemaya ne dersin prenses?" dedi Serkan. Aslında cevap cümleme 'aşkım' diye başlamak isterdim ama henüz cesaretim yoktu. Yoo belkide vardı. Yok lan yoktu. "Yok ya. Çok yorgunum eve gidelim. Hem zaten sabahta erken kalktım." dedim. Gülerek "Aşkım erken mi? 12 erken mi? Ciddi misin?" dedi Serkan. Yüzümü asarak "Ne oldu beğenemedin mi? Beğenemediysen evlenmeseydin?" dedim. Bu gün özgüven ve şımarıklık patlaması yaşıyorum. Vitesin üzerindeki elini kaldırıp elimin üzerine koyarak "Saçmalama güzelim benim! Sadece şaka yaptım. Hem zaten eve de gidelim ki annenlere haber verebilesin. Di mi?" diye soru ekledi. Evet anlamında kafamı salladım ve yola devam ettik.
Eve girdiğimizde bütün ev halkı -abim hariç- ayağa kalkmış bizi alkışlıyordu.
Tabi Burcu'ya sır söyle sonrasını ona bırak (!) Zorlada olsa da gülerek salona girdim. Serkan da elimi tutuyordu. Herkes alkışlamayı bitirince tekrar koltuklara oturduk. Belli ki annemler benim evlenme heyecanımdan dün gece yaptığım firarı unutmuşlardı. Koltuğa oturur oturmaz annemlerin sorularına,Burcu'nun bilgisayardan düğün yeri ayarlaması, Ceren'in telefondan duyulan bağırışları. Babamın Serkanla hararetli bir şekilde konuşması hepsi beynimi yerken abim ve ben sessizce oturuyorduk. Ben en sonunda izin isteyerek yukarı odama çıktım. Yatağıma yatıp en sevdiğim manzarayı yani tavanımı izledim. Burcu birkaç dakika sonra odamın kapısını kırarcasına tıklattı. Dedim ya öküz gibi kapı çalan tek bir insan var hayatımda o da Burcu. "Gir" dedim. Burcu kapıyı açınca aşağıda hala bir gürültü ortamı olduğunu duydum. Burcu kapıyı hemen kapatarak içeri girip yatağımın yanındaki koltuğa oturdu. "Ya canım? Noldu sana? Yine yüzün beş karış! Evleniyon kızım. Anlat bakayım neyin var?" dedi Burcu . Tam zamanında yetişmişti. "Ya Burcu, sen de biliyosun ki bu evlenme işi aniden oldu. Ya daha Poyraz'ın beni arkadaş olarak sevdiği gerçeğini atlatamamıştım. Ayrıca ben daha abimle aramdaki buzları eritemedim. Şimdi onu nasıl düğünüme çağıracağım bilmiyorum. Onsuz da sen de biliyosun ki asla ama asla düğün müğün yapmam. Hatta abim bana küsken kalkıp şurda göbek bile atmam! Ama... Şuan istediğim tek şey hayatımı bir kaç yıl ileri sürmek. Şu olayların hepsi bitsin!" dedim. Burcu tam ağzını açacaktı ki kapı tıklatıldı. İçeri giren Serkan'ı görünce Burcu kalkıp odadan çıktı. Serkan odaya girince yatağımda oturur pozisyona geldim. Serkan koltuğa geçip ellerini bacaklarının arasında birleştirdi. Uzun bir süre sessizlik oldu. Ve söze başladı. "Özür dilerim Alya..." dedi. Ben daha nedenini soramadan kalkıp odadan çıktı. Ağzım açık kalmıştı arkasından. Yatağımda biraz ağladıktan sonra aşağıdaki seslerin bittiğini duydum. Aşağı indiğimde Burcu ve abim evlerine gitmişlerdi. Annem ve babam ise evde yoktu. Serkan koltukta öylece oturuyordu. Tekrar yukarı çıktım. Telefonumu masanın üzerine bırakıp arabamın anahtarını elime aldım. Kapıyı yavaşça kapattım. Ve koşarak merdivenlerden aşağı indim. Ayağıma botlarımı geçirip çıkarken Serkan bana bakıyordu. Tam arkamdan gelmek için ayağa kalkmıştı ki kapıyı kapatıp arabama atladım. Doğru Poyraz'ın evine gittim.Vardığımda arabayı durdurup aşağı indim. Hızlıca kapıyı tıklattım. Kapıyı açan Selma teyzeydi. Ağlıyordum. Bu yüzden Selma teyze sormadan beni içeri alarak "Odasında kızım." dedi. Koşarak Poyraz'ın odasına gittim. Birden kapıyı açınca ne olduğunu şaşıran Poyraz'a bakıp sımsıkı sarıldım. Şuan tek ilacım oydu. O da anlamış olacakki hiç sesini çıkarmadan sımsıkı sarıldı bana. Sarılırken ağladığım için çatallaşmış sesimle "Özür dilerim!" Dedim. 2-3 dakika böyle sarıldıktan sonra ayrıldık. Elleriyle gözümdeki son yaşları sildi. Ve beni yatağına oturtup kollarının arasına aldı. En sevdiğim yumuşacık battaniyesinide üzerime örttü. Ve çekmecesinden benim en sevdiğim kitabı çıkarıp bana okumaha başladı. Poyraz beni rahatlatmanın yolunu bilen tek insandı. Her kötü olduğumda huzuru onun kollarında bulurdum. Hep o yumuşak battaniyesini üzerine örter, 1000 kere okusamda bıkmayacağım hikayeyi çıkarıp okurdu bana. Kitap bittikten sonra kendimi daha iyi hissediyordum. Poyraz bana bakarak "Ee şimdi söyle bakalım. Neden özür diledin?" dedi. Yüzüm iki saniyeliğine gülmüştü ancak yine soldu. Zorla yutkunarak başımdan geçen her şeyi anlattım. Evlenme olayı da dahil. Yüzü asılmıştı. Çaresizce suratına bakarak tekrar sarıldım. Ama bu sefer o bana sarılmamıştı. "Pardon Alya ama... Serkan sahiplenen bir erkek. Seni kovmak gibi olmasın ama ben yapamam sana dokunamam bile. " dedi. Ne yani?... Poyraz Serkan'dan korkuyormuydu? "Senin sevmen bu kadar mı Poyraz? Biri geldi diye hemen korkup kaçmak mı?" dedim. "Peki senin sevmen bu mu? Gaza geldiğin için abin gibi gördüğün bir adamla evlenmek mi??" dedi. Haklıydı. Çok ileri gitmiştim. Neden yapmıştım ki bunu?? Amacım neydi? Olanları düzeltmem gerekiyordu. Poyrazla bu konuyu konuşup biraz eğlendikten sonra Selma teyzeden izin isteyerek evden ayrıldım. Arabaya binip giderken arabanın telefonundan Serkan'ı aradım.
- Alya nerdesin sen?!?!
- Yok bir şey Serkan! Serkan?
- Efendim hayatım?
- Ben seninle evlenmek istemiyorum! Bu çok büyük bir hataydı!
- Üzgünüm ama ben de bunu duymak istemiyorum.
- O ne demek Serkan! Zorla mı evleneceğim? İstemiyorum!
- Özür dilerim ama anla beni olmaz.Dıt dıt dıt dıt dıt dıt....
Ne demek bu?!?!
Merhaba arkadaşlar baya uzun bir bölümle karşınızdayım. Tamı tamına 1235 kelime oldu. İnşallah beğenirsiniz. Yıldıza basmayı unutmayın! Sizi seviyorum abi kuzuları!!