Cihan hala sessizce olduğu yerde baygın bir şekilde duruyordu. Hıçkırıklarımın müsade ettiğince telefonun öbür ucundaki Hamza'yla konuşmaya başladım. Çaresizliğim ne taraftan bakılsada belliydi. İnkar ettiğimde yoktu zaten. Çaresizdim ben... Ne yapacağını, nereye gideceğini bilmeyen çaresiz bir kızdım işte. "Cihan" dedim fısıltı gibi çıkan sesimle. "Çabuk gel Hamza... Lütfen"dedim yalvarırcasına. "Kimsiniz?" dedi kafası karışmış bir ses tonuyla. Kim olduğumun ne önemi vardı. Gel diyordum ya işte niye hala oyalanıyordu ki. Sinirli bir ses tonuyla "Sana gel diyorum.Cihan'a birşey oldu çabuk yetiş" dedim. Adımı söylememi bekliyorken bu çıkışım onu biraz afallatmıştı. "P-peki nerdesiniz? Neyi var Cihanın?" dedi. Benim bilmediğim şeyleri neden bana soruyor ki. Çaresizce ve tükenmişlikle "Bilmiyorum" dedim sona doğru çıkmayan sesimle. "Neyi olduğunu bilmiyorum" dedim. "Tamam telaşlanma sakin ol. Şimdi etrafa bi bak tabela falan var mı?" dedi sakin ses tonuyla. Bu benim neden aklıma gelmemişti ki? Etraf karanlıktı bu yüzden telefonun ekranından çıkan ışıkla etrafa bakındım. Tam köşe başındaki paslı tabelada yazan sokak ismini görünce hafif bir tebessüm belirdi dudağımda. Hamza'ya sokağın ismini söyledikten sonra Cihan'ın başında beklemeye başladım. Birinin buraya gelip Cihan'ı kurtarabilme ihtimalı bile iyi gelmişti. Cihan hala yarı baygın bir şekilde duvarın dibinde yarı oturur pozisyonda duruyordu. Yanına diz çöktüm. Onu ikna etmekten çok kendimi ikna etmeye çalışan ses tonumla "Sabret Cihan Hamza gelecek birazdan, sabret..." dedim. 10-15 dakika sonra bulunduğumuz yere doğru hızla bir araba geldi. Arabanın ışıkları gözümü almıştı. Işığın etkisini hafifletmek için elimi gözümün önüne tuttum. Işık tamamen kesilmemişti ama az önceki rahatsız ediciliği birazda olsa azalmıştı. Ön kapısı hızla açıldı ve arabadan Hamza aşağı indi. Arabanın önünden hızla dolanarak Cihan'ın yanına çöktü. Endişeli bir şekilde Cihan'ın başını kaldırdı. Bir süre yüzünü incelendikten sonra yavaşça çenesinin altındaki elini çekti. Gergince boynunda elini gezdirdikten sonra deri montunun cebinden telefonuu çıkardı. Bir numara tuşlarken yavaşça yerinden kalktı ve arkası bize dönük bir şekilde karşı taraftakiyle konuşmaya başladı. Cihana dönüp tekrar konuşmaya başladı. Sokak lambasının yüzüne vuran hafif sarımsı ışığı yüzündeki gergin ifadeyi saklayamıyordu. Saklamayada yeltenmiyordu. Kaşlarını çattığında bariz bir şekilde belli oluyordu mimikleri. Herşey sertleşmişti, ciddileşmişti sanki. Rüzgar hırsını çıkarırcasına esti kurumuş yaprakların arasından. Sanki herşey hal diliyle Alah'ı zikrederken aynı anda da kötü birşeylerin olduğundan haber veriyordu. Yapraklar hışırtılı seslerle kaldırım boyunca sürükleniyordu. Sürüklenen yaprakların yerini yeni dökülenler dolduruyordu. Hamza karşı tarafa onaylarcasına birşey dedikten sonra yanımıza geldi ve tekrar Cihan'ın yanına diz çöktü. Bir elini omzuna attıktan sonra elini Cihan'ın beline sardı. Yavaşça kalkmaya yeltendi ama en az kendisi kadar heybetli vücudu olan Cihan'ı kaldırmaya yetmedi gücü. Bense öylece izliyordum Hamza'yı. Ne yapacağımı nereye gideceğimi bilmeden. Hamza birşey dercesine bana baktı. Ne dediğini anlamamıştım. Daha sonra, "yardım edersen belki daha iyi olur" dedi. Biraz tereddüt edip bir adım geriledim. "Merak etme kendim halledebilsem yardım istemem" dedi ifadesiz bir ses tonuyla. Ağır ve tedirgin hareketlerle Cihan'ın kolundan tuttum ve aynı anda ayağa kaldırdık. Daha sonra bırakabilirsin dercesine başını salladı. Cihan'ı iyice kavradıktan sonra arabaya doğru yöneldi. Hala ne yapacağımı bilemiyordum. Olduğum yerde öylece kalakalmıştım. Arabaya yaklaşmıştı ki "Kapıı" diye seslendi. Sesiyle bir an irkildim daha sonra koşarak kapıyı açtım. Cihan'ı yavaşça arka koltuğa oturttu. Ardından kendiside şöför koltuğuna doğru yöneldi. Bende çantamı almak için duvarın önüne doğru ilerledim. Çantamı ıslak kaldırıma koyduğum için çamur olmuştu. Sırtıma takmak yerine elimde taşımaya karar verdim. Eve geç kaldığım ve abiminde haberi olmadığı aklıma geldiğinde hızımı arttırdım...
****
Elhamdulillah başka bir sorun olmadan eve varmıştım. Eve gelidiğimde daha abim gelmemişti. İlk olarak gün boyunda kaçırdığım kaza namazlarımı kıldım. Abimin gelmesine az bir zaman kaldığındam hızlıca mutfağa gittim ve birşeyler hazırlamaya başladım. Daha 10 dakika olmamıştı ki kapı zili çaldı. Elimi havluya silmek için yöneldiğimde bu sefer kapı hızlı hızlı vurulmaya başlandı. Elimi havlu yerine üzerime silerken bir yandan da kapıya doğru yöneldim. Kapıyı açtığımda karşımdaki 2 polise şaşkınlık ve korkuyla bakakaldım...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fatıma'nın Gözyaşları
عشوائيAğır ağır yürüyorum çöllerde, ayaklarım kuma bata çıka. Her adımımda onu yaşıyorum, her adımımda onu hissediyorum, her adımımda onu görüyorum. Yaklaşıyorum adım adım ona...