~BÖLÜM_13~ Gölün Efsanesi

146 19 8
                                    

BÖLÜMÜN TADINI ÇIKARIN :)))
~KEYİFLİ OKUMALAR~

Söyledikleri karşısında hayrete düşmüştüm ve suratım kıpkırmızı olmuştu: "Dün seni uyandırmadım çünkü çok masum duruyordun."

Gözlerimi onun harelerine sabitlemiştim. Kelimelerini teker teker sindirmeye çalışıyordum. Bir süre öylece baktım Mick'e. Bu sözler gerçekten onun mu diye düşünmeden edemiyordum. "Kolumu bırakmayı düşünüyor musun acaba?" diyerek bu gergin ortamdan sıyrılmak istedim. Kolumu daha sıkı kavrayaraktan "Benimle gel." dedi ve hızlı adımlarla ilerlemeye başladı. Okuldan dışarı çıkmıştık ve dersi asıyorduk. Elini yavaşça bileğime, sonra elime doğru kaydırdı. Hala yürüyorduk. "Nereye gidiyoruz?" Mick sakin bir ses tonuyla: "Gidince görürsün." dedi. Yürüdük, yürüdük ve biraz daha.
...

"Sana inanamıyorum." dedim kollarımı birbirine dolayarak. "Hadi ya?" dedi sırıtarak. Gülüşünü kalbimin derinliklerine kazıyordum. Her saniye daha da aşık oluyordum ona ve gerçekten özlüyordum yanımdaki insanı. Sıcak bir gülümsemesine hasret kalan kalbim bir kuşun kanat çırpması misali atıyordu. Yerine sığamazcasına...

Ellerimle kolumu daha sıkı kavradım. Biraz üşüdüğümü hissetmiştim. Birkaç adım daha atarak göle iyice yaklaştım. Sırtımda hissettiğim sıcaklık onun kokusuyla doluydu. "Sen üşüyeceksin ama." diyeren ceketini geri uzatacaktım ki kaşlarını çatarak yapacağım hareketten vazgeçirtti. Zaten vermeye de pek gönüllü değildim. "Burayı hatırlıyor musun?" dedi Mick. Olumsuz anlamda başımı salladım. Birkaç saniye sessizlik oldu.
"Üzgünüm." diye ilave etti. Güneş ışınları yüzünün bir kısmını aydınlatıyordu. Gözleri her zamankinden daha bir parlaktı. "Buraya neden geldik?" Sorgulamak bir çeşit kestirme kaçış yoluydu şimdilik. "Bu gölün bir efsanesi var." diyerek başladı sözlerine:

"Bir zamanlar çok iyi niyetli ve saf bir genç kız varmış. Hayatında hiçbir zaman yalan söylemeyen bu kızın etrafındaki insanlar, hep kızın saflığından yararlanırmış. Evi göle çok yakın olduğu için her sabah göle gelir ve yüzünü bu gölde yıkarmış. Bir gün gölden bir ses gelmiş. Bu ses gölün lanetli ruhundan geliyormuş. Amacı kızın saflığından yararlanarak bedenini ele geçirmekmiş. Göl kıza demiş ki: "Buraya bak genç kız. Kurtar beni!" Kız ne yapacağını bilememiş ve göle seslenmiş: "Seni nasıl kurtarabilirim?" Kızın dikkatini çekmeyi başaran göl ruhu sevinçle kıza şöyle demiş: "Göle on saniye bakarsan buradan kurtulacağım. Bu zamana kadar herkes benden korktuğu için bu göle gelen kimse bana inanmıyor." Kız tüm iyi niyetiyle göle yaklaşmış ve "Umarım seni kurtarınca beni seversin ve diğer insanlar gibi benim saflığımdan yararlanmazsın." Kız, birisine yardım edebilmenin mutluluğu içinde göle yaklaşır. Gölün ruhu kızın bedenini ele geçireceğinden dolayı biraz pişman olmuştu. İlk defa birisi onunla samimiyetle konuşuyordu. Kız göle bakmaya başladı. "Biz artık dost olacağız değil mi?" diye soran kızın iyiliğine dayanamayan göl ruhu: "Ben yalan söyledim. Senin bedenini ele geçirmek için uğraşıyordum. Lütfen beni affet." Kız şaşırmıştı. Fakat göl ruhu pişmandı ve kıza bir iyilik yapmak istiyordu. "Keşke herkes senin gibi iyi yürekli olsa." dedi kendi kendine. Göl ruhu lanetten kurtulamamıştı belki fakat kız ve göl ruhu artık sıkı birer dost olmuşlardı. Göl kızın saf kalbinden oldukça etkilenmişti ve kimsenin bu insana yalan söylemeye hakkının olmadığını çok iyi biliyordu. Yıllar sonra bile insanların yalan söylemesine, en azından güneş tekrar doğana dek engel olmak istemişti. Bu yüzden göle on saniye boyunca bakan herkes, güneş tekrar doğana kadar asla yalan söyleyemez."

Gözlerini gölden ayırıp bana döndü. Siyah saçları hafif meltem esintisiyle birlikte sallanmaya başladı. "Bu güzel bir büyü. Fakat senin büyün daha etkileyici." Biraz şaşırmıştım açıkçası. Mick bugün tuhaf davranıyordu. Beni şaşırtması, her defasında kalbimin teklemesine sebep oluyordu. Anlattığı efsane gerçekten etkileyiciydi. Fakat senin büyün diyerek neyi ima ediyordu?

"Artık gitsek iyi olacak." dedi tebessüm ederek. Yanında yürümeye devam ettim bir süre. Nihayet eve gelmiştik . Uzun ve yorucu bir gün olmuştu. Bir şeyler yedikten sonra odaya çıkıp yatağa uzandım. Artık uykunun tatlı kollarındaydım.
...

Kahvaltıyı yeni bitirmiştik. Birazdan da okula gidecektik. Hızlı bir şekilde hazırlanmak için odaya çıktım. Üzerimi giyindikten sonra saçımı tepeden bir topuz yaparak aşağıya indim. Mick her zamanki gibi kapıda hazır bekliyordu. Mey de geldikten sonra okul yolunu tuttuk.
...

Son derse girmek üzereydik. Mick'e dersle ilgili bir şey sormak için sınıfa bakındım fakat göremedim. Belki kütüphanededir diyerek koridorun sonuna doğru ilerledim. Kapı kapalıydı. Elimle kapı kulpuna dokunduğum an biraz tuhaf hissettim. İçimde soğuk bir rüzgar esiyordu. Sonra yavaşça kapıyı açtım ve birkaç adım attım. Gözlerimi sonuna kadar ayırarak yaslanacak bir yer buldum yoksa gerçekten düşebilirdim. Bu olamazdı! O çakma sarı nasıl yapabilirdi bunu? Beynimden vurulmuşa döndüm. Hızlıca geri adımlar atarak kütüphaneden çıktım. Arkama bakmadan koşuyordum. Merdivenleri ikişer üçer inerken bulanıklaşan gözlerim görmemi engelliyor, dengemi sağlamakta güçlük çekmeme sebep oluyordu. Daha hızlı bir şekilde koşarak okul bahçesinden dışarı fırladım. Buna inanamıyorum. O benim kalbimden bir parçayı sökmüştü. Vücudum kaskatı kesilmişti. Üşüyordum fakat koşmaya devam ettim. O Mick'i öpmüştü ve iğrenç sahne binlerce kez gözümün önüne geliyordu. Bir gök gürlemesi ardından yağmur yağmaya başladı. Nereye gittiğim bir önemi yoktu. Sadece koşuyordum. Göz yaşlarım en az yağan yağmur kadar hızlı ve ardında fırtınalar koparacak kadar şiddetliydi. Neden görmüştüm böyle bir şeyi?(!) Hatırlamasam bile Mick benim geçmişimdi. Kaybolduğum sonsuzlukta tekrar geçmişimi bulabilmemi sağlayacak umut ışığım. Kaybettiğim bir hafıza olabilir fakat hissettiklerim, Mick'i seven 'beni' sevmemi sağlamışken her şey nasıl böyle oldu? Gözlerim hafif kararmıştı. Ama hayır, uyanık kalmam lazımdı. Gücümü toplayıp devam etmeliydim. Uzaklaşmalıydım buradan, duygularımı bu noktaya gömüp devam etmeliydim. Peki, neden ilerliyemiyordum? Bu kadar mı uzaklaşacaktım en fazla. Ama arkama dönersem onu görecektim yine. Bu mesafe yeterince uzak değildi. Bulunduğum yere oturdum, yığılıp kalmamak için, ve daha şiddetli hıçkırıklarla ağlamaya başladım. Gözüme çarpan ışık net görmemi engelliyordu. Fren sesini duyduktan sonra arabadan inenin kim olduğunu anlamaya çalıştım. Fakat nafile. Görüş alanıma girdikten sonra şaşkın bakışlarıyla birlikte "Burada ne işin var?" dedi. Bir yandan da güçsüz kalmış bedenimi kucaklayarak kaldırdı. Ne konuşmaya ne de gözümü açmaya mecalim kalmamıştı. Ne de olsa emin ellerdeydim değil mi? Arabanın ön koltuğuna oturtuldum. Son kez gözlerimi zorlayarak açabilmiştim. Acı bir gülümsemeyle: "Teşekkürler Denny." diyebilmiştim.

~BÖLÜM HAKKINDA GÖRÜŞ VE YORUMLARINIZI BEKLİYORUM
(^-^)~
BEĞENMEYİ UNUTMAYIN ;))

GELECEK BÖLÜME KADAR KENDİNİZE İYİ BAKIN :))))

Gölgede Kalan YarımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin