~BÖLÜM_16~ Geçmiş Kırıntıları

193 17 7
                                    

Bazen bazı şeyler pek de istediğiniz gibi gelişmez...

Her şeyin başladığı noktaya geri dönmüştüm. Sevmediğim bu koku her şeyin başlangıcı ve bir geçmişin sonunu temsil ediyordu adeta. Fakat ben geçmişimi seçmiştim. Onunla yok olup gitmek değildi, geçmişin kirli gerçeklerini gün yüzüne çıkarıp yok etmekti isteğim. Attığım her adım beni diplere yolluyorken daha emin adımlarla karanlığa gömülüyordum. Belki de çıkışımı en parlak hale getirmek içindi bunca çaba. Başarısız olursam geriye dönemezdim. Gizli oyunlar beni de diğer her şey gibi yok ederken olmayan bir geçmişe dönemezdim.

Yaklaşık 4 gündür bu berbat hastanede çürüyordum. Buraya gelmemin sebebi ise basitti: Bileğimdeki çatlak!

Denny elinde bir tabakla içeri girdi. "Gelebilir miyim?" dedi yüzüme bakarken. Umursamaz bir tavırla omzumu silkeleyip başımı çevirdim. Çoktan girmişti ve sorması anlamsızdı. Yastığı arkama alarak doğrulduktan sonra Denny'nin getirdiği kahvaltı tabağına baktım. Buranın yemeklerini gerçekten sevmiyordum. Sadece birkaç gün daha katlanmak zorundaydım. "Saat 2 de kontrol var. Biliyorum, hastane yemekleri hoş değildir fakat gücünü toplaman için yemen gerekli." dedi Denny. Sessizliğimi sürdürerekten birkaç lokma aldım. Mey hava almak için dışarı çıkmıştı. Haklıydı da. Mümkün olsa ben de çıkardım. Hızlıca yemeği bitirip başucumda duran telefonu elime aldım. Mick o günden beri arayıp sormamıştı. Şu an nerede olduğunu, ne yaptığını merak ediyordum. Fakat yapabileceğim pek de bir şey yoktu, beklemek dışında. Kapının tıklatılmasıyla telefonu komodine koydum. Muayene için gelen doktordu. "Denny seni biraz dışarıda bekleteceğiz." demesiyle, Denny onaylayıp dışarı çıktı. Doktor ağızına kapattığı maskeyi çıkarırken şaşkın bakışlarım çoktan yüzümü kaplamıştı.

"Görüşmeyeli epey oldu Gina." Bu o günkü doktordu. Gözlerimi ilk açtığımda bana kazadan bahseden tek kişi. Ama garip olan şey bana gerçek ismimle hitap etmesiydi. Neler oluyordu böyle?
"Sanırım beni gördüğüne sevinmedin." dedi alaylı bir ses tonuyla. "Sen adımı nasıl biliyorsun?" derken hiç olmadığım kadar gerilmiştim. Birkaç adımla pencereye yaklaştı. Camdan dışarı bakaraktan "Kahramanın bu sefer gecikecek sanırım, ne dersin?" dedi. Sözlerinin altında ima etmeye çalıştığı şey acaba ne kadar tehlikeliydi? Gerçek bir doktor muydu yoksa bunlar da oyunun bir parçası mıydı? "Korkmana gerek yok Gina, sana bir şey yapacak değilim. Sadece bilmeni istedim, acaba kahramanın seni tekrar görmemek için çok uzaklara gitseydi ne yapardın?" Dalga geçiyor olmalıydı ya da yeni bir oyunun içine düşmüştüm de anlamak için çok geç kalmıştım. "Ne demek istiyorsun?" derken sesim, hızlanan kalp atışlarım sebebiyle kısık çıkmıştı. "Diyorum ki Mick gitti ve tekrar gelmeyecek!" Nasıl bu kadar emin olabiliyordu. Tok erkeksi sesi her şeyiyle insanın içine şüphe doldururken, surat ifadesi alaycı bakışların çok ötesindeki bir ciddiyete sahipti. "Bu arada sabahki kontrol sonucu belli oldu. Artık taburcu olabilirsin. Çatlak tamamen iyileşmiş." Ani geçişleri olan bir insandı ve bu beni tedirgin ediyordu. "Gina, hala farkında değil misin? Ufak bir şey de olsa hatırlamadın mı?" Bakın işte bundan bahsediyordum. Birden konuşmayı istediği yönde değiştirebiliyordu. "Yarın eğer hiç bilmediğin bir yerde olursan, hafızanı yoklaman gerekebilir." Bu iş iyice canımı sıkmaya başlamıştı. Tam bir bilmece gibi konuşuyordu. Aynı zamanda da uyarır gibi bir tavrı vardı. Kapının aniden açılmasıyla Mey ortaya çıktı. Doktorun içeride olduğundan bihaber olacak ki "Üzgünüm, şey..." demesinin ardından "Sorun değil zaten işimiz bitmişti." karşılığını aldı. "O zaman yarına taburcu olabilirsin Brenda, dediğim gibi bileğini fazla zorlayacak hareketlerden kaçın." diyerek odadan çıktığında Mey alelacele söze girdi. "Brenda az önce abim aradı. Burada olduğumu öğrenmiş. Bir süreliğine onun yanına gitmem gerek." Tedirgin sesi onay bekleyen ifadesiyle birleşince bir an için kendimi garip hissettim. "O zaman bekletme abini." derken ufak ve samimi bir gülümsemeyi de unutmadım. Dudağını hafifçe büzerken yanıma yaklaştı ve sıcak bir kucaklaşmayla veda ettikten sonra dışarı fırladı...

Ertesi Gün

Televizyonun sesini kıstıktan sonra yan koltukta oturan Denny'e dönerek "O gece peşimize düşenler, babanın adamlarıydı değil mi?" dedim. Evde yalnızca Denny ve ben vardık. "Sanırım..." İç sesim Mick'in sözlerini tekrarlamaya devam ederken hissettiğim ürpertiyi yok saymaya çalıştım. "Denny, sana sormam gereken bazı şeyler var, eğer izin verirsen." dedim ufak bir kıpırdanmayla. Artık öğrenmem gereken şeylerin vakti gelmiş olmalıydı. Denny'den uzak durmam gerekiyorsa bunun açıklanabilir bir sebebi olmalıydı. Babası benim peşimdeyken o benim yanımdaysa bunun bir sebebi olmalıydı. Nefesini dışarı verirken bakışlarını gözlerime dikti. Ciddiyetini duruşuyla yeterince belli ederken "Peki..." demekle yetinmişti. "Ya da şuna ne dersin: ben anlatayım ve sen sonuna kadar dinle. Kararı vermek de sana kalsın." Garip bir dejavu yaşadığımı hissettim. "En başından mı başlasak? Yoksa pek bir şey ortaya çıkmayacak gibi." dedikten sonra oturduğu koltuğa yerleşti. Heyecanım içimdeki ürpertiyi arttırıyordu. "Vazgeçtim, her şeyin başladığı asıl yere geri dönelim. Orada anlatırım." diyerek hızlı bir hamleyle ayağa kalktı ve "Öğrenmek istiyorsan takip et." dedi sokak kapısına ilerlerken. "Nereye gidiyoruz?" dedim ayakkabılarımı ayağıma takarken. İşaret parmağını sağa ve sola sallayarak "Kural bir, soru sormak yok!" Şu an geri dönüşü olmayan bir yola girdiğimi fark etmiştim. "Tamam." demekle yetindim. Arabasına bindikten sonra "Kemerini taksan iyi olur." dedi. Ardından da gazı kökledi.

Mick yanlış zamanda ortalıktan kaybolmuştu. Anlamak için geç kalmıştım. Hissettiğim duyguların çoğu riskten ibaretken verdiğim kararlara sahip çıkmak istiyordum.

Mick ne zaman ihtiyacım olsa yanımdaydı. Mey'le kavga ettiğimiz gece yağan onca yağmura rağmen yanıma gelip ceketini bana vermişti. Fakat onu görmemem adına hızlıca uzaklaşmıştı. Bir dakika, ben bu anı nasıl hatırlıyorum? Tüm detaylarıyla hem de! Sahnenin devamı zihnimde canlanmaya devam etti. Ceketi hissetmemle ayağa kalkarak, arkamda uzaklaşmaya çalışan gölgeyi takip ettim. Mick'in arkası dönüktü. Arabanın durmasıyla oluşan sarsıntının hemen ardından Denny çıktı ve ilerlemeye başladı. Ben de aceleyle onu takip etmeye başladım. Hatırladığım sahnelerin bir kısmı eksikti. Devamını yaşamamıştım sanki. Büyük bir binanın önüne geldiğimizde durdu. "Evet, işte burası." Şaşkınlığım sürerken fark ettiğim benzerlikler artıyordu. "Kural iki: ben anlatırken hiçbir şekilde konuşmamı bölmeyeceksin." Tonlamaları keskindi. Burası o yerdi. Mick'i takip ettiğim yer.
"Antlaşma iptal edildiğinde babam öfkeden gözü dönmüş ve son raddeye ulaşmıştı." Birkaç adım atarken konuşmaya devam ediyor, sabit bir noktada durmaktan kaçınıyordu adeta. "Her şeyden biraz da olsa haberim olduğunda onunla yüzleşmiştim. Karşısında beni gördüğünde söylediği tek şey şuydu: O kızı öldür!" yönünü bana çevirmiş ve durmuştu. İşaret parmağı ise yüzüme yöneltilmişti. Korkmak artık işe yaramayacaktı. Öğreneceklerim sonum olsa da geri dönmeye niyetli değildim. Geride kalan sahneler tamamlanmaya başlamıştı bile.

Mick'in yanına yaklaşmaya çalışırken seslendiğimde "Neden böyle yapıyorsun? Bunca zamandır benden uzak dururken kendine ne kadar bağladığından haberin yok mu!" demiştim. Mick: "Burada olmaz Brenda." demesine rağmen durmamıştım. "Seni gerçekten seviyorum Mick! Artık buna bir son ver." Ardından duyulan ses araba freniydi. Üzerime gelen arabadan kaçmak için zamanım kalmamıştı. Mick'in bağırmasyla gözlerim kararırken uzaklaşan arabanın sesi, sürücünün ölmediğine işaretti. Ve o aracı süren ise şu an karşımda duran ve belki de birkaç dakika sonra o gün tamamlayamadığı işe son verecek olan insandı.

Gölgede Kalan YarımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin