Ürpertici sessizlik noktalandığında nihayi bir korku başlamıştı. Balyoz etkisiyle beynime inen sözcükler kulağımda çınlamaktaydı: O kızı öldür! İşaret parmağını bana yöneltmişti ve birkaç saniye sonra bozulmamış ciddiyetine rağmen parmağını indirdi. "Gözünü hırs bürümüş bir babanın karşısında ne yapılabilirdi ki? Sonuçta sen o gece ölmeliydin ve şu an seninle böyle bir konuşma yapmak mecburiyetinde kalmamalıydım." Sesindeki öfke aslında içerde bir yerlerde saf ve masum kalmaya çalışan çocuğu gizlemek istercesine şiddetlenmişti. "Ne yapmamı bekliyordun ki? Size kalacak bir ev ayarlayıp güveninizi kazandıktan sonra..." Sözlerine devam etmesini engelleyerek "Hayır, sen aslında böyle bir insan değilsin!" derken ürkek bir ses ve titreyerek inen birkaç damla göz yaşım, gerçekten ona inanmak istediğim için miydi yoksa bir kaçış için fırsat mı oluşturmaya çalışıyordum? Ana yolda duran aracın çıkarttığı fren sesi çınlamaya devam ederken "Sen benim nasıl birisi olduğumdan haberdar olduğunu mu sanıyorsun! Tanımadığın bu insanın tüm tekliflerini kabul edişinin tek sebebi gözlerinden bile kolaylıkla okunan çaresizlikti. Bana güvendin çünkü sen çok safsın!" Adımları bana yaklaştığı için birkaç adım gerileyerekten "Yanılıyorsun Denny, sana güvendim çünkü senin böyle biri olmadığından emindim. Ve ayrıca benim çaresiz olduğuma inanmak kendi acizliğini gizlemeye yetecek bir bahanenin ötesine geçemez!" derken ürkek sesimin altındaki cesaret, titrememi engellemişti. Korkuyordum fakat buna rağmen içimde bir yerlerde çok güçlü bir duygunun bana cesaret verdiği gerçeği saklanılamayacak kadar büyüyor, büyüyordu. Denny'nin böyle biri olmamasını istemekten ziyade artık biliyordum, o öyle biri değildi! Ve şu andan itibaren hatırlamadığım bir bilinmezlik yoktu. Geride bıraktığım bir gölge vardı ve gölgeler, yanlızca ışık olduğu vakit ortaya çıkardı.
Denny hala gözünü bürümüş hırsı kendinden uzaklaştırıp uzaklaştıramamak arasında gidip geliyordu. Fakat biliyordum ki Denny, beline taktığı o silahı bana doğrultmayacaktı, doğrultmamalıydı! Belki de çoktan... Hayır! Bu olmamalı, bunu yapamaz, yapmaz...
Eline çoktan silahı almış ve bana yöneltmişti. Titreyen vücudum ayakta durmamı güçleştirirken gözlerimi sıkıca yumdum. Mick artık gelmeyecekti, gerçek buydu. İç sesim son çırpınışlarıyla farklı bir sahneye uyanmayı umut ediyordu.
Sağ tarafımdaki hareketliliği fark etmemle hafifçe göz kapaklarımı araladım. Yine de arkama dönmeye korktum. Sağ omzumun üzerinden, karşımda bana silah doğrultan insana adeta rest çeken başka bir silah, hareket etmeme olanak tanımıyordu. Kimdi bu gelen? Mick? Ama hayır, Mick böyle bir sese sahip değildi. "Bırak silahını Denny, oyun bitti!" bu ses kesinlikle Mick'e ait olamazdı! "İstediğin şey Gina'nın yok olmasıysa bunu sen yapamazsın, biraz mantıklı ol. İleride başa geçecek olan sensin ve etrafına bir bak!" birkaç saniye duraksadı ve Denny göz ucuyla etrafa bakındı. Ardından silahını indirmeye başladı. Arkamdaki adamın silahı yavaşça yön değiştirip tam kafamı hedeflediğinde, sözlerinin yerini hareketlilik aldı. Olabildiğince hızlı bir şekilde ana caddeye, arabanın yanına ilerledik. Bu sırada Denny silahı koymaktan vazgeçerek ilerlediğimiz yöne doğrulttu. Tetiğe bastığında arabaya çoktan binmiştik ve şoför koltuğuna oturan adam emniyet kemerini atılgan bir hareketle taktı. Denny birkaç el daha ateş etmeye çalıştı fakat nafile! Hızla ilerlemeye başladığımızda Denny'nin sesi yankılanmıştı bile "Kahretsin..." Devamı duyulamıyordu çünkü çoktan uzaklaşmıştık, ondan; o korkunç yerden. İçimde büyümekte olan korku şekil değiştirmişti artık, kimdi bu insan?
Hızla ilerlemekte olan araba bastıramadığım korkuyu tetikliyordu. Artık yalnızce beklemek vardı, bir idam mahkûmunun asılacağı anı beklemesi gibi.
Arabanın birden durmasıyla geçici olarak hayatımı kurtaran ve geri kalan dakikalarımı bilinmezliğin korkusuyla sarıp sarmalayan adam, dışarı çıktı ve "Bir yere ayrılma, geliyorum." dedi. Kapıyı sertçe örttükten sonra karanlık sokakta ilerleyerek telefonunu aldı. Titriyordum ve aynı zamanda mantıklı olmak için tutuşan bir kıvılcımı alevlendirmeye çalışıyordum. Karanlık sokakta adeta kör kandil vazifesi yapan sokak lambası onu görmeme engel oluyordu, net olarak seçemiyordum. Biliyordum ki arabadan çıkmaya çalıştığım an yakalanacaktım ve bu hiç de iyi olmazdı. Daha farklı bir fikir lazımdı bana. Buldum sanırım birilerini arayabilirim! Telefonumun cebimde olup olmadığını yokladıktan sonra hızlıca rehberi açtım. Ardından son arananlardan Mey'in ismine tıkladım. Artık birkaç saniye sonra durumu Mey'e anlatabilecektim. Benim Mey'i aramamla birlikte titreşim sesi arttı ve yönümü titreşimin geldiği yöne, arka koltuğa, döndüm. Bu Mey'in telefonuydu. Kesinlikle ona aitti fakat burada ne işi vardı? Aramayı sonlandırıp etrafa bakındım. Karanlıktan pek bir şey gözükmese de onun gelmediğinden emin olduğumda tekrar rehberi açıp Mick'in ismini buldum. Gerçekten tekrar gelmeyecek miydi? Ben bunca saçmalığın içinde sürüklenirken nerelerdesin Mick? Belki de seni aramamam gerekiyor.
Karmaşık düşüncelerime kafa tutarak nihayet aramıştım. Ben bu zorlu kararı verirken neden sana ulaşmak bu kadar zor? Mick'in telefonu da meşguldü. Ne yapacağım şimdi ben!Karanlıktaki hareketliliği anında fark ettim ve telefonu hemen kapattım.
"Her zaman seninle olacağım."
Cidden nasıl bu saçmalığa inandım! Mick gelemeyecekti ve ben hala onu düşünüyordum. İhtiyacım olduğunda hep yanımda olan bu insan, kendisine ne kadar bağlandığımdan habersizce ortalardan kaybolurken yine yalnızca onu düşünüyordum...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gölgede Kalan Yarım
ChickLit~Kendisi olmak zordu kim olduğunu bilmeden. Hissettikleriydi onu tekrar kendisi olmaya sürükleyen. Kaybettikleriydi onu adım adım tehlikeye sürükleyen. Ya bir ömür kim olduğunu bilmeden yaşayacaktı ya da ömrünü kim olduğunu öğrenmeye adayacaktı. O k...