||5. Bölüm||

384 30 14
                                    


 Yanımdaki sandalyeyi gösteriyordu. Ona büyük bir gülümseme vererek sandalyeye oturdum. Chanyeol hyunga bunu söyleyecektim. Olayları akışa bırakınca da gayet güzel şeyler olabiliyordu.

"Yine Sehun'u bekliyordum. Ama ne zaman çıkacağı belli değilmiş."

"Biliyorum, ben de Seungwan'la konuştum."

"Dün erkenden kalktın ya, bir sorun yoktur umarım." Gülerek cevap verdi.

"Hayır. Ablam hamile. Doğuma henüz dört ay var. Ama ablam çok panik oluyor. Ben de ablam da erken doğmuşuz. O altı ben yedi aylıkken. Çocuğunun rekor kırıp beş aylıkken doğacağından şüphe ediyor. Bu sebeple en ufak kasılmada beni arıyor." Neşeyle bir kahkaha atarken Seulgi de bana katıldı.

"Bebeğin içinde bulunduğu sıvının fazla olmasından kaynaklanıyor. Annemle ilgili ufak bir sorun. Ama gelişimimiz konusunda bir sorun yokmuş. Tabi ki bir süre kuvözde kalmışız yine de üç ay iki ay erken doğan çocukların ölme tehlikesi var."

"Peki nasıl bir çocuktun? Yaramaz mıydın?"

"Öyle bir tipim mi var? Hayır, hiç değildim. Çok usluydum ben. Sen?"

"Ben de öyle sayılırım. Her erkek çocuğu gibi biraz hareketliydim ama uslu bir çocuktum."

"Erkek çocuklarını çok seviyorum. Ama onlarla uğraşmak çok yorucu."

"Hiç böyle şeyler düşünen biri gibi durmuyorsun." Gülerken söylediğimde merakla bana baktı.

"Cidden çok soğuk biri gibi mi görünüyorum."

"Hayır, yanlış anladın. Sadece tam bir kariyer kadını havası veriyorsun. Bu yüzden çocuklarla ilgili düşüncelerine şaşırdım."

"Yani soğuk görünmüyorum?"

"İtiraf etmeliyim ki gülmediğinde ulaşılmaz görünüyorsun. Yanına yaklaşmak zor gibi. Ama bazen öyle gülümsüyorsun ki, hep o anda kalmak istiyorum."Gözlerimiz birbirine kitlenip öylece birbirimize bakarken dediğimin yeni yeni farkına varp Seulgi'ye baktım. Kızarmış yanaklarıyla etrafına bakıyordu. Söylenecek şey miydi bu Jongin? Masadan kalkıp gitmezse iyi. En iyisi hiçbir şey olmamış gibi davranmak.

"Ben bir şeyler alacağım. Kahven soğumuştur, yenisini alayım mı?" Hala yüzüme bakmazken cevapladı.

"Olur." Bize iki sütlü kahve ve Seulgi'nin çok sevdiği iki muzlu pasta alırken Seulgi'nin aklını dağıtacak konu arıyordum. Elimdeki tepsiyi usulca masaya koyarken Seulgi'nin karşısına oturdum.

"Pasta da mı aldın ne gerek vardı?"Gülümseyerek bana baktığımda ağzımdan çıkanlara engel olamadım.

"Sen seversin." Cidden bugün ne oluyordu bana? Seulgi şaşkınlıkla bana baktığında gözlerimi hemen önümdeki kahveye döndürdüm. Aceleyle içtiğimde sıcak kahve dilimi yaktı.

"Ah! Bu çok sıcak. Dilim!" Kesik kesik konuşurken bir taraftan da dilimi ağzımdan dışarı çıkarıp elimle hava yapmaya çalışıyordum. Seulgi gülerek pet şişesini bana uzattı.

"Al su iç."

"Teşekkür ederim." Şişeyi kafama dikerken dilimin acısı yatışıyordu. Bir dakika. Şu an Seulgi'nin şişesinden su içiyorum. O zaman dolaylı olarak, biz, öpüştük? Aklıma gelenlerle su soluk boruma kaçtı. Engel olunamaz biçimde öksürüyordum. Seulgi yerinden kalkarak yumruk yaptığı eliyle sırtımı patpatlamaya başladı. İlk temasımız böyle olmamalıydı. İki üç kere daha öksürdükten sonra durabilmiştim. Seulgi meraklı gözlerle bana bakıyordu.

"İyi misin, Jongin?"

"İyiyim, teşekkürler." Yerine otururken gülerek konuştu.

"Güldüğüm için özür dilerim ama gerçekten çok komiktin." Gülerken ağzını eliyle kapattığı için ben bu güzellikten mahrum kalıyordum. Elini çekip "Gülümsemeni benden saklama." demek istiyordum ama bugün limitimi çoktan aşmıştım. Belki ileride. Sessizce pastalarımızı yiyorken konuşmak için usulca sordum.

"Bir şey sormak istiyorum. Tabi cevap vermek zorunda değilsin ama." Başını kaldırıp gözlerime baktığında ona doğru eğilip, sesimi kıstım ve devam ettim. "Acaba Seungwan'ın hoşlandığı biri var mı?" Seulgi kaşlarını çatarak sordu. İşte şimdi çok soğuk görünüyordu.

"Nereden çıktı şimdi bu? Yoksa Seungwan'dan mı hoşlanıyorsun?" Ellerimi hızla sallarken cevap verdim.

"Tabi ki hayır. Ben sadece Seungwan'ın Sehun'dan hoşlandığından şüphe ediyorum." Seulgi'nin ifadesi düzelirken konuştu.

"Seungwan ondan hoşlanmıyor. Yoksa Sehun onda mı hoşlanıyor?"

"Hayır. Ben sadece öyle olduğunu sandım."

"Aslında sana söylememeliyim ama. Sana güvenebilir miyim?"

"Tabi ki." O da daha önce benim yaptığımı yapıp masanın üzerinden bana doğru eğilip sesini alçalttı.

"Seungwan, Park Chanyeol'den hoşlanıyor. Hani müzik grubunda olan. Senin arkadaşın." Gözlerimi büyüterek ona baktım.

"Sen ciddi misin?"

"Geçen seneden beri. Sırf onun için bu sene okul grubuna katıldı."

"İnanamıyorum. Daha bu sabah Chanyeol hyung onunla ilgileniyor gibiydi ama ben onun Sehun'dan hoşlandığını söylediğim için gitti. Gidip hemen söylemeliyim." Aceleyle ayağa kalktığımda Seulgi elimi tuttu. Ne için ayağa kalktığımı bile unuttum. Sadece elimin üstündeki beyaz tenli ele bakakaldım. Elleri tahmin ettiğim gibi yumuşacıktı ve soğuktu. O an elini avucumun içine alıp sıkıca kavramak ve ısıtmak istemiştim. Bunlar sadece birkaç saniye içinde olmuştu. Gözlerimi ellerimizden çekip Seulgi'nin yüzüne baktığımızda utanarak geri çekti.

"Ona bir şey deme lütfen. Aramızda kalacağına güvenerek sana söyledim. Park Chanyeol'un etrafında sürekli kızlar var, Seungwan hiçbir zaman onlardan biri olmak istemedi. Onu sevdiğini öğrenmesini istemiyor. Lütfen ona söyleme."

"Ben düşümdüm ki birbirlerinden hoşlanıyorlarsa deneyebilirler. "

"Sen önce kendi gönül işlerinle ilgilen." Tekrar pastasını yemeye geri döndüğünde sormadan edemedim.

"Bu ne demek şimdi?"

"Hiçbir şey." Telefonun ekranına dokunup saatte baktı. "Seungwan daha çıkmıyor sanırım ben az sonra kalkacağım, otobüsü kaçırmayayım."

"Tamam, ben de kalkarım seninle." pastalarımız ve kahvelerimizi bitirdikten sonra çıkışa ilerledik. Hala bana dediği şeyi düşünüyordum. Bana kızgın mıydı? İnsanların işine burnumu soktuğumu mu düşünüyordu? Ellerini birbirine sürttüğünü gördüğümde çantamdaki sıcak su torbasını aramaya başladım. Benim ellerim hiç soğuk olmazdı ama annem ısrarla bunlar bana vermeye devam ederdi. Ben de çantamın bir köşesine attardım. En sonunda işe yarayacakları bir gün gelmişti. Bulduğumda sıcaak su torbasını Seulgi'ye uzattım.

"Ah, teşekkür ederim. Ellerim kışın hiç ısınmaz. Ve ben sürekli eldivenimi unuturum." Dağa ulaşmıştık.

"Bana kızdın mı?"

"Ne için?"

"Sen kendi işine bak dedin ya."

"Sinirli olduğum için değil. Gerçekten söyledim. Sevdiğin biri yok mu? Artık açıl ona?"

"Ne? Hayır. Birinden hoşlandığım yok."

"Herkesin vardır."

"Senin var mı yani?"

"Otobüsüm geldi. Sonra görüşürüz. Bu arada telefonunu ver." Ona öylece bakarken elimden telefonumu alıp numarasını girmeye başlamıştı. "Hala birbirimizde numaramız yok. Lazım olur belki, neyse görüşürüz tekrardan." Otobüse bineken bana el salladı. Ben de ona el sallarken kafam karışıktı. Çok karışıktı. 


Love Me Like I Do - SeulkaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin