Cumartesi akşamı ya da pazar günü Seulgi'nin arayacağını düşünmüştüm. Bu yüzden telefonumu vücudumun bir uzvu olana kadar yanımda ayırmadım. Ama aramadı. Ve ben o zaman vazgeçtiğini anladım. Ben kay aydır peşinden koşarken o iki haftada sıkılmıştı. Zaten beni sevmediğini de biliyordum. Ne bekliyordum ki?
Moralim çok bozuk olduğu halde normal davranmaya çalışıyordum. Çünkü babam bir hafta sonra gidecekti ve uzunca bir süre görüşemeyecektik. Yine de sık sık telefonumu kontrol etmeyi ihmal etmiyordum.
Salonda televizyon karşısında oturuyorduk. Ben kucağımdaki çerezleri yerken annem ve babam da kahve içiyordu. Telefonuma bakıp sıkıntıyla iç geçirdiğimde annem bana bakmaya başladı.
"Aramasını bekliyorsan daha çok beklersin."
"Ne?" Bana ters ters bakıp önüne döndü. "Anne niye öyle dedin?"
"Uyandığında yanındaydım. Senin yanında olmadığını öğrenince ne kadar üzüldü, biliyor musun?"
"Seulgi'den mi bahsediyorsun?"
"Tabi ki ondan bahsediyorum. Sen anlatmadığın için olanları ondan öğrendim. Onu dinle Jongin. Anlatmak istediği şeyler var."
"Ne anlattı?"
"Benim söylemem doğru değil. İzin ver, anlatsın."
Ve bütün zorlamalarıma rağmen annem bir şey anlatmadı. Aslında Seulgi'yi dinlemek konusunda hala kararsız ve isteksizdim.
**
Ertesi gün iki haftadır olduğu gibi Seulgi'nin kapıda bekleyeceğini düşünmüştüm. Ama kimse yoktu. Havalar yavaş yavaş ısınmaya başlıyordu ama sabah saatlerinde olduğumuz için hava yine soğuktu. Derse girmek için binaya girdiğimde makineden kahve almak için çantamdaki cüzdanımı arıyordum. O sırada yanımda biri durdu.
"Günaydın." Bana gülümseyerek bakan Minah'tı. Tebessüm ederek karşılık verdim. "Kahve mi alıyorsun?"
"Evet, sen de ister misin?"
"Şimdi dersim var, oturup içmeyi tercih ederim."
"Benim de dersim var. O zaman hoşçakal."
"Tamam, sonra görüşürüz." Minah yanımdan ayrılırken bir taraftan uzaklaşan Minah'a bakıyor bir taraftan kahvemi içiyordum. Minah yanımdayken aşırı bir şekilde gergin hissediyordum. Seulgi'yi üzmek için ona yakın davrandığımdan beri sürekli karşılaşıyorduk ve ben acayip rahatsız hissetmeye başlamıştım.
**
Ders çıkışı yemekhaneye ilerlerken Hye Mi beni görüp durdurmuştu. Birine aşık olduğunu ve bu sefer onun birini sevmediğinden emin olduğunu söyleyince gülmeye başladım. Ayaküstü bana onu anlatırken kahkahalarla gülüyordum. Hye Mi gerçekten iyi bir kızdı. Küçük kız kardeş hissi veriyordu. Bir kahkaha daha attığımda yanımızda duran kişi kahkahamın yarıda kesilmesine neden oldu. Seulgi soğuk gözlerle bana bakıyordu.
"Konuşmamız gerekiyor." Aynı soğuk bakışları Hye Mi'ye gönderip tek kaşını kaldırdı. Bunun anlamı git demekti sanırım.
"Hye Mi'yle konuşuyorum Seulgi." Seulgi ise beni görmezlikten gelip Hye Mi'ye yönelik konuştu.
"İzin verir misin?" Cevabını beklemeden benim kolumu tutup başka bir yere götürmeye çalıştı. Bense durup beni çekiştirmesine engel oldum.
"Ne yapıyorsun Seulgi?"
"Ne mi yapıyorum? Seninle konuşmaya çalışıyorum. Artık yeter. İki haftadır benimle konuşman için peşinde gezip duruyorum. Ben bu kadar çabalarken senin başka kızlarla gülmene katlanamıyorum. Ne zaman arkamı dönsem arkanda bir kız."
"Sana ne bundan? Endişelenmen gereken kişi Youngjae."
"O kadar aptalsın ki, hiçbir şey anlamıyorsun. Yoruldum."
"Yoruldun mu? İki yıldır olmayacak bir şeye ümit bağlayan, çabalayan benim. Sen neden yoruluyorsun ki? Bu aptala bir şeyler anlatmaya çalışmak zor geldiyse vazgeç o zaman. Bak seni rahat bıraktım."
"Tam bir buçuk yıldır bana olan ilginin farkındayım. Ders çıkışlarında sürekli beni beklemen, sürekli bana bakman. Aptal değilim bunları tabi ki fark ettim. Bana gelmeni bekledim Jongin. aylarca cesaret edip benimle konuşacağın günü bekledim. İkimiz için hayaller kurdum. Senden bir adım gelmeyeceğini fark ettiğimde Seungwan'dan Sehun'la arkadaş olması ve bizi tanıştırmasını istedim. Sana telefon numaramı verdim. Beni aramandan rahatsız olmayacağımı söyledim. Senin kendi aşk hayatına bakmanı söylerken bana itiraf etmeni ima ettim. Kahretsin annemle bile aynı bardaktan su içmem, suyumu sana verdim ve o şişeyi en değerli eşyam gibi saklıyorum. Yemekhanede kolunu sandalyemin arkasına attığında ne kadar heyecanlandım biliyor musun? Bana aldığın şapka takımı, sinema, buz pateni... Rüyada gibi hissettirmişti. O gün lafımı kesmeseydin senin cesaret edemediğin şeyi yapıp seni sevdiğimi söyleyecektim. Çünkü seninle arkadaş gibi olmaya başlamıştık ve ben daha fazla zaman kaybetmek istemedim. Ama lafımı bile tamamlamama izin vermedin. Başka bir kız için beni orada öylece bıraktın. Kalbimin ne kadar kırıldığını bilemezsin. Tam her şey bitti derken gelip tekrar beni sevdiğini söyledin ya elim ayağım birbirine karışmıştı, ne yapacağımı bilemedim. Sonra sinemada, başka nasıl senin kıskandığımı belli edebilirdim? Sana karşı hislerimi nasıl anlamazsın? Aptal mısın sen? Tam bir yıldır seni seviyorum. " Sesi çatallaştığında derin bir nefes almıştı. Gözleri dolu doluydu. Benimse şaşkınlıktan beynim durmuştu. Seulgi beni mi seviyordu yani?
"Partide Youngjae'ye vurduğunda çok sinirlenmiştim. Youngjae'yi kardeşim gibi görürdüm. Ona öylece yumruk atman beni çok kızdırdı. Bunu benim için yaptığını göremeyecek haldeydim. Sana bağırdığım için çok pişmanım. Ve dışarıda cidden sadece gözüne baktım. Başka hiçbir amacım yoktu. Youngjae'yle beraber büyüdük biz. Onu bir erkek gibi görmem imkansız. Hele kalbimde sen varken böyle bir şey söz konusu bile değil. Ve son olarak kafede bizi gördüğünde ben Youngjae'den asla böyle bir şey beklemediğim için şoka girmiştim. Ne diyeceğimi bilemedim. O an elimi çekmeyi bile düşünemedim. Seni gördüğümde aklım başıma geldi, yemin ederim. Youngjae'yle büyük bir kavga ettim. Çocukluk arkadaşımşla senin yüzünden görüşmeyi bıraktım. Ama sen Hye Mi'yle bile bu kadar rahatsın. İzin vermiyorum, konuşamazsın onunla. Minah'la da konuşmana izin vermiyorum. İkisinden de nefret ediyorum." Seulgi konuşmasını bitirdiğinde neredeyse ağlayacak haldeydi. Ben hiçbir tepki veremiyordum. Duyduklarım doğru muydu? Seulgi'nin beni seviyor olduğunu kabullenemiyordum. Bu kadar zamanımızın boşa gittiğine inanamıyordum.
"Bir şey söylemeyecek misin?" Ağzımı açtığımda hiçbir kelime çıkmadı. "Hani bana demiştin ya ben hayalimde yarattiğim Seulgi'yi sevdim diye. Sen gerçek beni sevdin Jongin. Muzlu pastayı seven, kış günü elleri çatlasabile eldivenlerini evde unutan kızı. Ben kötü biri değilim Jongin. Bana olan sevgini hiç kullanmadım. Tek yaptığım karşılık vermekti. Ama hala bir tepki vermeyişine bakılırsa dediğini yaptın sanırım. Beni hayatından çıkardın."
"Yalan söyledim." Hele şükür konuşabilmiştim. "Seni unutamam ki." Seulgi bana beklentiyle baktığında devam ettim. "Gerçekten beni seviyor musun?" Dolan gözlerinden bir damla yaş kurtulurken dudaklarını büzdü. Başını onaylarcasına salladı.
O an çok uzun zamandır beklediğim şeyi yaptım. Ayak uçlarımız birbirine değene kadar yaklaştım ve sıkı sıkı sarıldım. Hiç bırakmayacağımı gösterir gibi, onu hala sevdiğimi söyler gibi. O da kollarını kaldırıp belime sararken bu an hiç bitmesin istedim. Ve bu ilişkide neredeyse hep ilk adımı atmış kız arkadaşıma bir sürpriz yaptım. Evet, kız arkadaşım, sevgilim. Çenesinden tutup yüzünü kendime çevirdim. Gözyaşlarını silerken sızlandı.
"Ağlayınca çok çirkin oluyorum."
"Hayır çok güzelsin." Sonra başımı eğip dudaklarımı dudaklarına bastırdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Love Me Like I Do - Seulkai
FanfictionLOVE ME LIKE I DO KANG SEULGİ KİM JONGİN -seulkaiii