Salondaki koltuğa beş yaşındaki yaramaz bir çocuktan farksız olan surat ifadesiyle oturup kollarını kavuşturmuş, bana bakıyordu. Ona aynı şekilde bakabilmek isterdim. Ama yapamıyordum.
Mona'nın bakışları ikimiz arasında gidip gelirken oldukça gergindim. Burada olmak istemiyordum. Her milimetrekaresi O'na ait, tamamen 'O' olan bir ortam akıl sağlığım için iyi değildi. Üstelik karşımda böylesine tapılası bir şekilde dururken.
Destiny'nin bu hâlleri her zaman çok hoşuma gitmişti. Hatta sırf bu yüzden, agresifliğinden nefret ediyormuş gibi davranıyor ve onu daha çok bu şekilde görme isteğimi yerine getiriyordum. Çok çocukçaydı belki ama işe yarıyordu.
Ona her baktığımda bu tarifi olmayan garip şeyleri hissetmem normal miydi?
Hepsinin bir açıklaması olmalıydı. Ondan her zaman nefret ettiğim(!) hâlde, yine ondan uzak duramıyor oluşumu evrenin açıklamış olması gerekiyordu.
"Evet," diyerek sessizliği bozdu Mona. "Bu seferki kavga sebebimiz ne bakalım?" Gözlerimi yavaşça Destiny'e çevirdim. Bu konuda onun da en az benim kadar suçlu hissetmesi gerekirdi. Sonuçta ben ondan uzak durmak istediğimi söyleyene dek, ondan uzak durmamı isteyen o'ydu. Evet, biraz karışık bir durum.
"Aslında," diye söze başladım. "Suçu yarı yarıya bölüşmüş sayılırız." Destiny kafasını o kadar ani bir şekilde kaldırmıştı ki cidden bir an tırstığımı hissetmiştim.
"Yarı yarıya falan bölüşmüyoruz! Bu tamamen senin suçun!" Ona uyup çocuklaşmayı istiyordum. Ve bana engel olacak bir şey yoktu.
Gözlerimi kocaman açarak "Senden uzak durmam için kıçını yırtan sendin, hatırlatırım!"
"Ama ısrarla benim yanımda durmak isteyen o güzelim kıçın sahibi de sendin!" Kıçıma güzel mi demişti o?
"Sen benim popoma mı baktın?" Bocalayarak eli ayağına dolaştığı sırada kıkırdadım.
"Seninki de güzel, Parker." Mona yüzünü buruşturarak gözlerini kapattı.
"Ah, çocuklar, şu konuyu kapatabilir miyiz? İkinizin kıçı da güzel, tamam mı?"
"Tabii ki benimki daha güzel," diye mırıldandı Destiny, kollarını birbirine dolarken. Tabii ki onunki daha güzel ama bu fikir bana kalacak.
"Yani yine saçma sapan bir şey yüzünden kavga ettiniz? Beni cidden hiç şaşırtmıyorsunuz."
"Neyse ne," dedi ve bana kısacık bir bakış atıp ayağa kalktı. "Ben yatıyorum." Ben de kalktım.
"Buna gerek yok çünkü ben gidiyorum." Mona'ya döndüm. "Sonra görüşürüz Mo. Tabi yalnız."
Destiny hırsla gözlerini kısıp bana baktı. Bunun ne anlama geldiğini biliyordum.
Bacaklarını yavaşça gerdi ve dikkatle bana bakmaya devam etti. Ben de hazırlandım.
İki saniye sonra koşmaya başlamıştık bile. O hızla merdivenleri tırmanırken ben de kapının kolunu kavradım. Kendimi çabucak dışarı çekmeden önce tek duyduğum sey Mona'nın sinirle ettiği küfürdü.
"S.keyim sizi!"
*****
Aynadan kapıda dikilip gözünü ovuşturan Mona'yı gördüğümde,istifimi bozmadan bacaklarımı kıvırmaya devam ettim. Mona esnedi ve uykulu sesi odada dağıldı.
"Günaydın." Uyku gözlüğü tek gözünü kapatacak şekilde yamuk duruyordu ve pijaması dağılmıştı. Deli yatıyordu.
"Günaydın."