Chapter 19

200 9 4
                                    

...
"Evet, konunun buraya gelmesi iyi oldu çünkü sana bir teklifte bulunmak istiyordum." Başımı göğsünden kaldırıp yüzüne baktım.

"Öncelikle, NewYork'a döneceğim. Ve okula da tabii," Rahatlayarak gülümsedim. "Ve, bir hafta erken dönmeye ne dersin?"

"Hey, şunu yapma." dedi kaşlarımın ortasına dokunurken. Dudağımı dişleyerek düşünmeye başladım. Erken dönersek herkesin dikkatini çekecektik, sadece bununla kalsa iyiydi. Bir şeyler seziyorlardı, kafalarındaki her şeyin yerine oturması an meselesiyken eğer bunu yaparsak ortaya çıkmamız hiç zor olmazdı.

"Herkese nasıl bir sebep sunmayı planlıyorsun peki?" İğneleme yapmamıştım, gerçekten bir çözüm düşünmüş olmasını umuyordum.

"İnsanlara hesap vermek istemiyorum Destiny, bundan nefret ettiğimi biliyorsun." Kolunun altında ona adeta yapışmış bedenimi doğrultup yüzüne baktım.

"Bu hesap vermek değil, Dylan. Söz konusu insanlar ailelerimiz ve en yakın arkadaşlarımız, doğal olarak bir açıklama yapmamız gerekecek. Öylece ortadan kaybolmayı planlamıyorsun herhalde, değil mi?"

Kaşlarının arasını tutarak başını geriye attı ve ofladı. "İşte sırf bu yüzden başka bir yerde okumak istedim. Ama görünen o ki başka bir kıtaya taşınmam gerekiyor." Tek kaşımı kaldırdım.

"NewYork'a benim için geldiğini sanıyordum." Afallayışını gördükten sonra kıkırdadım.

"Sakin ol, şaka yapıyorum." Dizlerimin üzerine oturdum, işaret parmağımı yanağında gezdirmeye başladığım sırada belime sarıldı.

"Ee, kabul mü?" Gözlerimi kusursuz yüzünde gezdirdim.

"Görünürde geçerli bir sebebimiz olacaksa, kabul."

"Tanrım, sana inanamıyorum." Parlamaya başladığına adım gibi emin olduğum gözlerimi karşı duvarda gezdirirken kendimi yatağımın üstüne bıraktım.

"Sana bana güvenmeni söylerken ciddiydim, Des. Her şeyin güzel olacağına inanmalısın." Dudağımı ısırdım.

"Pekala, öyleyse annemlere haber veriyorum. İşe yarayacağından eminsin, değil mi?"

"Hiç şüphen olmasın, sadece iyi oyna yeter." Telefonu kapattım ve yataktan kalkıp aynanın karşısında yüzümü ovuşturdum.

Kaçış planımız hazırdı. Son rötuşlarını yapmayı unuttuğum bir ödev son dakikada aklıma gelecekti ve apar topar NewYork'a dönmem gerekecekti. Dylan'ın da okula dönebilmek için yapması gereken işlemler vardı, dolayısıyla zaten tatil bitiminden bir iki gün önce dönmesi gerekecekti. Aramızın düzelmeye başladığınıysa herkes biliyordu, bu şartlar altında ikimizin beraber dönmesini yadırgamaları için bir sebep kalmamıştı.

Telefonumu elime alarak biraz düşündüm. Yalan söyleyebilen bir insan değildim, özellikle anne ve babama hiç yalan söylememiştim, daha doğrusu buna gerek kalmamıştı. Şimdiyse büyük bir oyunculuk sergilemem gerekecekti. Çoktan gerilmiştim bile. Babamın evde olması büyük bir şanstı, annemin aksine fazla soru sormazdı ve böylece bunu daha çabuk atlatabilirdim sanırım.

Derin bir nefes aldım ve telefonumun takvimini açıp odadan çıktım.

"Tanrım, kendime inanamıyorum!" Merdivenleri telaşlı telaşlı inerek, salonda televizyon izleyen annem ve babamın dikkatini çekmeyi başarmıştım. İşte başlıyoruz.

İkisinin de başı bana dönerken son basamaktan inip ileri geri yürümeye başladım.

"Tatlım sorun ne?" Ellerimi yüzüme kapattım ve saçlarıma kaydırırken yanlarına gidip kendimi koltuğa attım. Kalbim çok hızlı atıyordu.

FLAWLESS||O'brien.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin