10 Haziran 1930
"Elime kalemi almamı söyleyerek bana bu vazifeyi sunan liep Suzanne, inanın ne yazmam gerektiğini bilmiyorum. Dünyadaki en çok sevdiğiniz şeyi düşünün demiştiniz. Düşündüğümüz vakit bulacakmışız. Her gün bembeyaz bir kağıda işte tamda o buluğumuz şeyleri, kaleme almamızı istediğinizde çok düşündüm. Ailemden başka hiç bir sonuç çıkartamadım. Bize verdiğiniz sürenin uzunluğunu düşündüğüm vakit, mektepten mezun olmamıza upuzun bir zaman vardı. Şimdi düşünüyorum da, sınıftaki bir çok kişinin mütemadiyen sevdiği beylerle donatılmış satırlarıyla yorulacaktı benliğiniz. Biri, hiç ulaşamamış aşkından bahsederken, bir başkası, kikirdeyerek en yakınlarına anlattıkları, günden güne değişen o sevgili beylerinden bahsedecekti. Beni düşündüren şeyde bu ya.. Benim size sunabileceğim tek şey ailemdi.
Onun dışında, ilkbaharı severdim. En keskin havaların bize bahşettiği o tomurcuk çiçeklerin heyecanını.. Yağmurlu havalarda cam kenarında içtiğim ıhlamuru mesela. Nesrin ile bir akşam vakti karşılıklı tutuşturduğumuz o koyu sohbeti.. En sevdiklerim arasında Veran'a da vardı. Mektepteki tek sırdaşım. En çok geceyi seviyorum. Yüksek bir duvardan aşağı izlediğim karanlığın bana sunduğu o müthiş huzur beni en çok sevindiren. Kendimi bu sayede dinliyorum, yalnız kalıyorum. Pek dillendirmiş olmasam da diğer kızların bana takmış olduğu mahlasımı bile seviyorum.
Ben yaşamayı seviyorum liep Suzanne! Ben, sevdiklerimin, benimle yaşamasını seviyorum."Soluk defterimi, penceremden odama yayılan sarı ışığın gölgesiyle kapatıp kenara koydum. Asıl dün gece yazman gereken vazifemi gururla bitirmiş, koşturarak mutfağa gitmiştim. Eteklerimi savurarak, küçüklüğümde olduğu gibi ablamın yanına koşturmuştum. Başları sıkıca bağlı, unlar tüm tezgaha yayılmış, o muhteşem baklavalar tepsi tepsi açılmıştı. Ağızım sulanarak, eteklerimin uçlarından tutup savurdum. Küçüklüğümden beri, annemin elleriyle açtığı baklavaların sevincini mütemadiyen böyle yaşardım; ama o gün bambaşka bir gündü. Sevincimin kursağımda kalacağından habersiz gülümseyerek annemin ellerine yapıştım.
"Cevizli değil mi, Vedia Sultan!"
Annem, üçüncü tepsiyi de fırından çıkartıp, mahcup edayla gezdirdi gözlerini üzerimde.
"Ali geliyor bugün, fıstıklı yaptım onun için." Dedi.Annemden fırsat bulup, ıslak ellerini kurulayan ablam gülümseyerek girmişti konuşmaya.
"Ali geliyor ya Mihrimah, tüm yemekler ona özel yapıldı." Diyerek masayı işaret etti.Kafamı çevirip masanın üzerindeki yemeklere baktım. İstemeden yüzüm buruşmuştu. "Ali ya.. Dayımın biricik oğlu." Diyerek mırıldandım. Ali'nin gelişi bile bu kadar yankı yaptıysa, burada tamamen olmalarını düşünmek bile istemiyordum. Bir insan bana nasıl bu kadar ters olabilirdi diye düşünmeden alı koyamadım kendimi. Hatırlıyorum. Bile isteye mi yapardı onu hâlâ kestiremiyorum. Beni küçük düşürür, o zan altında bırakan koyun pisliği gözlerini üzerimde gezdirirdi. Yaradılışında vardı onun. Beni sevmemeye, nefret bile etmeye ant içmişti.Benim güldüğüm şeylere gülmez, yediğim şeylere burun kıvırır, hiçbir fikrimi önemsemezdi. Bunlardan ziyade, asil biriydi. Büyüklerle oturup kalkmayı seven, akranlarıyla bir araya geldiğinde oyunlar oynamak yerine, onlara öğrendiği şeyleri öğretirdi. Herkesle iyi anlaşır, bana geldiği vakit nemrut biri haline bürünürdü. Onunla alay ediyor oluşum, onda yakaladığım tek zaaf noktasıydı. Bende alay eder dururdum. O etrafındakilere bir şeyler öğretmeye çalışırken, bir çok kız onu uzaktan hayranlıkla izlerdi. Bilerek, isteyerek yaptığını, tek gayesinin ilgi çekmekten başka bir şey olamayacağını düşünürdüm.
Muallimden, hekime bir çok kişi gezer aklına takılan ne varsa sorar, yeni şeyler öğrenir dururdu. Biz daha küçükken, yaz tatilinde annemin ısrarıyla gelmişti. Bahçede yine o kaskatı Ali, elinde kitap bir şeyler anlatıyordu. Büyümüşte küçülmüş gibi..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GECENİN MATEMİ
Historical FictionTarih 1930 Daha lise öğrencisi iken, dayılarının yanlarına gelmesi ile zamanını, halasının kızı besime, daysının oğlu Ali ve ablası Nesrin ile geçirir Mihrimah. Yıllar acele eder. Oyun oynar gibi oynar onlarla. Mihrimah gün geçtikçe büyür, genç bi...