"Adeta bir döngü içerisindeyim, liep Suzanne. İnsanlar mı beni anlamak istemiyor, yoksa ben mi insanları anlamak istemiyorum, inanın bilmiyorum. Kısır bir döndü içerisindeyim. Ellerimle tarumar ediyorum hayatımı..Küçüklüğümden bu yana, başka biri gibi olmadım. Bunun için bizzat uğraştım. Dünyayı diğerleri gibi görmekten kaçındım. Tutkularımı ve kendim belirleyeceğim kaderimin en ufak unsurlarını onlara pay biçmedim. Bu yolda yalnız kalmayı tercih kıldım. Bunun için kabul görmezlerken, ben en büyük kırgınlıklarımla baş etmeye çalıştım. Beni üzen parçaları kilimin altına süpürdüm. Bittabi bunu yaparken hırçınlaştım. Herkesten uzaklaştım. Merdümgiriz olup, sessizce yalnızlaştım.
İkrar biri olmaktan hiç çekinmedim, Liep Suzanne. Lafazan biri olmamdan kaynaklıydı bu. Duygularımı saklayamazdım. Aksine, bizzat kime ne hissediyorsam söylerdim. Sevgimi de, sevgisizliğimi de sakınmazdım. Bundan ziyade, diğerkâm olmaktan asla kaçmadım. Ailem, evvela her şeyden önce gelirdi.
Ama şimdi hiçbir şey düşünemiyorum. Yarınımı kestiremediğim gibi, içimde tamda kalbimin hizasında bir duygu cereyan ediyor. Hiç izan göstermeyen bu duygu, adeta kasıp kavuruyor beni. Olmak istemeyeceğim biri haline bürünüyorum. İki söz, iki bakış aklımı celp ediyor kaç gündür. Rica ederim Herr, bana kim olduğunu sormayın, söyleyemem.
Anlamadığım bir husus ki, evvela kendi gönlüm bile bana dar iken, gönül koyuyorum çevremdekilere. En çok da bir zata..
Efendim, bir dersinizde söylemiştiniz; 'Eğer birine haddinden fazla gönül koyuyorsanız, onu esaslı seviyorsunuzdur.' Diye.
Düşünüyorum. Aksine kendi gönlüm bile bana dar iken, bir başkasını nasıl sığdırırım, efendim? Benim gönlüm bile beni kabul etmezken!"
"Evvela kahvelerimizi içelim, dedikoduyu bizzat arz edeceğim." diyerek masa üzerinde birbirine bağladığım ellerimin üzerinde, ellerini gezdirdi Besime. Salih Beyin gidişinden istifade, kahve yapmak için beni alelacele aşağı indirmiş, işe koyulmuştu. Ben ise, yukarıda Ali'nin manasız tavrından mütevelli aşağı inmeye cesaret edememiştim. Oyalanmak için, iki adımlık odanın içinde geziyor, camdan dışarı bakıyor, veyahut koridora çıkıp etrafı kolaçan ediyordum. Daha sonraları, düşünmekten bitap düşmüşken, Besime koştur koştur gelmişti yanıma. Dururmu hiç, bilhassa bugün ki izdivaç için konuşmaya can atıyordu. Emindim bu aklı teyzemden aldığına. Evvela kendisine söylemekten çekineceğim duygularımı, kızına rahat bir şekilde açabileceğimi düşünüyordu.
"Hemşire.." diyerek seslendi Besime. Mutfak tezgahının üzerindeki fincanları iki eline aldığında etekleri uçuşa uçuşa gelmişti yanıma. "Ali yarın eve dönecekmiş. Sen biraz daha kal olur mu?" Besime'nin sualinden sonra yutkunmuştum. Başımla onayladım. Bilhassa, bunalmıştım buradan. Eve gitmek istiyordum ama arafda kalıyordum. Son olanlardan sonra Ali ile gitmek de istemiyordum. Ali'nin benden evvel gitmesi daha iyi olacağını düşünmüş, gittiği vakit arkasından koşarak eve gidecektim.
"Ay.." dedi Besime. İç çekmiş, sandalyenin üzerinde adeta eriyordu. "Salih bey, tam hayal gibi! Hayal etsen, böyle bir zata denk düşemezsin. Duyduğuma göre, genç hanımlar pervane oluyormuş etrafında. Benden duymuş olma Hemşire, sırf görmek için hasta numarası yapan bile varmış!" Diyerek fincana doğru üfleyerek bir yudum aldı. Çok beklemeden, yudumu boğazlarından aşağı iner inmez, devam etti. "Biraz sen bahset, Mihrimah! Sen nasıl buldun?"
"İyi." Diyebildim. Gözlerim avucumun içinde dumanı üstünde tüten kahvede donuklaşmıştı.
Benim duygularını çar çabuk söyleyen, lafazan biri olarak kabul görmüşlerdi ama, ben şu an ne hissettiğimi bile bilmiyordum. Salih bey, öylesine biri gibiydi. Küçüklüğümden bir parçaydı ve o parçayı mazimden alıp gelmiş, zihnime cereyan ettirmişti. Onun dışında hiç bir ışık yoktu içimde. Ne diyeceğimi bile bilemezken, inanın o an, dut yemiş bülbül gibiydim. Dudaklarıma ağırlıkla inşaa edilmişte, ağırlığından açılıp iki kelam edemiyordum. Zihnim desen, kimsesizliğini yaşıyordu. Adeta, ıssız ve sessizdi. Hiç bir şey dönüp durmuyor, düşündüğüm şeyi anında siliyor ve ben garip bir halsizliğe sarılıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GECENİN MATEMİ
Ficção HistóricaTarih 1930 Daha lise öğrencisi iken, dayılarının yanlarına gelmesi ile zamanını, halasının kızı besime, daysının oğlu Ali ve ablası Nesrin ile geçirir Mihrimah. Yıllar acele eder. Oyun oynar gibi oynar onlarla. Mihrimah gün geçtikçe büyür, genç bi...