#Bölüm 14 •Hercai

58 2 2
                                    

~~~

"Sizler Salih bey, nasıllarsınız?" Diyerek, iki kaşını kaldırdı Ali. Yemek masasının bir ucundan, diğer ucuna, Salih beye seslenirken, kafasını çevirmeye bile tenezzül etmemişti.

"Filhakika, yorgunum. Lakin, bugün burada olmak, bu yorgunluğuma deydi." Dedi Salih bey. Elindeki çatalı masaya usulca bırakarak, mendille dudaklarının kenarlarını sildi. "Her şey o kadar muazzam ki, Semiha hala beni her seferinde mahçup ediyor," o kez, ben dahil, Ali kafasını ani bir haraketle Salih beye doğru çevirmiş, gözleri Halamla arasında dönüp durmuştu. Ali'nin kaşları hayretle şahlanırken, dudakları kıvrılmış, müte'akiben usulca bir şeyler mırıldanmıştı. "Peki siz.. Siz nasılsınız?" Dedi Sali bey, önündeki haşlanmış havucu kesip, çatalla dudaklarına doğru götürürken.

Ali'nin yüzü giderek daha da gerildiğinde, yüzüne yalancı bir tebessüm iliştirdi. "Şükür," demekle yetindi. Gözlerim tedirginlikle Ali'nin üzerinde gezip durdu. Bakışları donuk, halinden pek memnun olmayan tavrı yetmiyormuş gibi, kovmaktan beter ettiği o imalı cümleleri sürüp duruyordu kaç saattir.

"Geçenlerde," dedi Ali. Bu kez, bakışları Salih beyde buluştu. "Vazife gördüğünüz hastaneye uğradım. Çok sevdiğim bir ahbabıma uğramışken, sizi de görmek istedim. Ne yazık ki, bir husus için şehir dışında olduğunuzu işittim."

Salih bey, duydukları karşısında şaşırmış, Ali'nin bunu açık yüreklilikle beyan edişinin altında bir ima arar gibi, gözlerini su dolu bardağına kenetlemişti." Evvela üzüntü duyduğumu bilmenizi isterim," dedi. Konuşmaya devam edip etmemek arasında kalmışcasına kısa bir müddet bekledi, ardından devam etti. "Sizinle yapacak olacağımız hoşsohbeti kaçırmış olmak, ziyadesiyle beni mahçup etti." Dedi. Kuruyan dudaklarını, ıslatarak, söylemek istediklerini düşünür vaziyette duraksadı. Aslında, söylemek istediği şeyler bunlar değilmiş gibi bir ifade vardı yüzünde. Konuşurken, gözleri beni yokluyor, ardından dişleri her cümlesinden sonra dudaklarını ısırıyordu.

Ali, Salih beyin, sessizliğini fırsat bilip, "hoşsohbet.." diyerek, şaşkınlığını gizleyemeyen bir edayla sesli bir şekilde, Salih beyin kelimesini tekrarladı. Bu kez yine şaşırtmamış, tavrındaki o alay gün yüzüne çıkmıştı.

Salih bey ise, "Bîhaber gelişinizi neye borçluyuz Ali bey?" Diyerek, düşünmeye fırsat vermeden, başından beri aklına takılan o hakiki suali yöneltti. Ali'nin kendisini gördüğünden bu yana, takıldığı tavrına yeterince sabır gösterdiğini düşünür bir hali vardı. Onunla göz göze gelmekten kaçınmış, fırsat bulduğu an kendisine yöneltilen bu alaycı tavırdan rahatsız olmuşcasına, ortak hiçbir muhabbete dahil olmamıştı.

Ali, bildiğim, tanıdığım Ali'ydi. Rekabet olduğu an, küçük bir çocuğa dönüşür, munzurluk çıkartırdı. Baş edemeği vakitler ise alaycı bir tavır takınırdı. Saatlerdir yaptığı gibi.

"Amacımı soruyor olsanız gerek. Acı bir kahve ve hoşsohbet," diyerek yetindi. Dudağının kenarıyla hafifçe gülmüş, alaycı kişiliğine yeni bir lisan kazandırmıştı.

O vakit, Salih bey, sessiz kalmakla yetinmişti. Masada soğuk rüzgarlar esiyor, Semiha Halam ise bu rekabeti uzaktan izlemekle yetiniyordu. Sahi, Ali niçin bu akşam buradaydı? Hakikat sandığım onca şey vardı ki, her biri başka bir kapıya çıkıyordu. Halam, Ali'nin bu tavrının altında yatan o hakikati mi öğrenmişti, yoksa Ali, o akşam sahiden söylenilen niyetle mi davet edilmişti? Tam olarak neydi bilinmeyen o hakikat?

Tedirgin oluşum, Salih beyi büyük bir sessizliğe ittiğini düşünürken,
"Seyyan hanım.." diyiverdi Salih bey. Kulaklarını, pikaptan yankılanan sese kabarttı. Dirseklerini masanın üzerine koyarak, ellerini birbirine kenetledi ve çenesine dayadı. "Eşsiz bir ses." Salih bey, Ali ile aralarında geçen bu tatsız bahsi kapatmak adına konuyu değiştirmişti. O vakit, herkes pikaptan yankılanan o sese kulak kabartmış, öylece sessizce dinleyivermişti.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 11 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

GECENİN MATEMİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin