Yine laboratuarın içerisinde geziniyordum. Babam burada oynamama ve gezinmeme izin veriyordu. Burası onun iş yeriydi. Annem beni doğururken öldüğü için babam beni doğduğumdan beri yanından ayırmıyordu. Bakıcılara güvenemiyordu, biraz paranoyaktı kendisi ama burada olmayı ve babamı seviyordum.
Ha, ben kim miyim? Ah! Özür dilerim size kendimi tanıtmadım.
Ben Daniel Alfred. Bakın, ordayım işte. Siyah saçlı, ela gözlü çocuğu görüyor musunuz? Ben de öyle düşünmüştüm. Neyse konumuza dönelim.
Burada daha beş yaşındayım -babam hep, çocukken bile senin zeki olacağın belliydi der- hep ne yaptığını bilmek için başının etini yerdim. O günleri hatırlıyorum da peşinden hiç ayrılmazdım. Benim için yasak olan tek kapının arkasında çalışırdı. O kapının arkasında ne olduğunu hep merak ederdim.
En sonunda babam benim ısrarlarıma dayanamayıp izin vermişti. Artık o kapının arkasında ne olduğunu öğrenecektim. Şimdi içeri girmeyi bekliyorum. Üstüme steril kıyafetler giydirmişlerdi ama bunlar bana çok büyük olmuşlardı. Onların içinde o kadar komik gözüküyordum ki aynadaki yansımama bakıp gülmeye başlamıştım.
Kapı açıldığında babam dışarı çıkmıştı, Profesör Doktor JonAlfred. Bana baktığında suratında kocaman bir gülümseme oluşmuştu yanıma yaklaşmış, benim boyuma gelmek için eğilmişti ve kulağıma fısıldamıştı.
"Dan içeride çok sesiz olmalısın ve hiçbir şeye dokunmamalısın. Tamam mı?"
Sadece olumlu bir şekilde kafamı sallamıştım. O kadar heyecanlıydım ki konuşabileceğimi zannetmiyordum. Babam ayağa kalkıp elini bana uzatmıştı. Elini tutup kafamı kaldırarak ona bakmıştım. Heyecandan gözlerimin içinin parladığına emindim.
Babamla birlikte içeri girdiğimizde ameliyathaneyi andıran bir oda olduğunu anlamıştım. Her yerde ses çıkaran aletler ve birkaç kişi vardı. Bu kişileri tanıyordum. Babamın çalışanlarıydı hepsi ve çok iyi insanlardı.
Etrafı incelemek için kafamı çevirdiğimde odanın tam ortasında ki yatak dikkatimi çekmişti. Bu normal bir yatağa benzemiyordu; üstü cam ile kaplıydı ve odadaki bütün aletler ona bağlıymış gibi görünüyordu. Babamla yatağa doğru yaklaştığımızda içindeki kişiyi görebilmiştim. Bu benim yaşlarımda bir çocuktu. Sarı saçlara ve güzel bir yüze sahipti ama sanki uyuyordu. Babama baktığımda bir bana bir çocuğa baktığını gördüm. Babamın kolunu çekiştirip bana bakmasını sağladım. Sessiz olmamamı istemişti benden, o yüzden eğilmesi için elimi ona doğru uzattım. Yanıma eğildiğinde kulağına yaklaşıp konuşmaya başlamıştım.
"O kim, baba?"
"Onun adı 01, Dan."
Babama anlamamış bir şekilde bakıyordum sayıları biliyordum ve 0 ile 1 bir sayıydı. Kimin ismi sayı olabilirdi ki? Ama bunu önemsememiştim çünkü onunla oynamak, arkadaş olmak istiyordum. Burada hiç arkadaşım yoktu. Şehirde değildik, dağlık bir alandaydık ve yerin altındaki bir laboratuardı burası. Buraya kimse gelip gitmezdi ve ben çok sıkılıyordum.
"Neden uyuyor?"
"Öyle gerekiyor, Dan."
"Baba ben onunla oynamak istiyorum, arkadaş olmak istiyorum ama o uyuyor."
Sesim hüzünlü çıkmıştı çünkü onunla oynayamayacaktım. Babam bana iyice yaklaşmıştı ve şunları söylemişti:
"İstersen yine olabilirsiniz."
Babamı anlamamıştım. Nasıl uyuyan birsiyle arkadaş olabilirdim? Uyku zamanı olunca oyun oynanmazdı ki.
"Nasıl?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜMÜN HABERCİSİ bxb
FantasíaŞimdi, birisini düşünün. Çocukluğundan beri bir küvezin içinde uyutuluyor. Tüm ihtiyaçları burada karşılanırken, beş yılda bir yatağının değiştirilmesi için uyandırılıyor, sadece 30 dakika için. Her ne kadar uyuyor da olsa vücudunun zayıflamadığını...