{15}

20 3 0
                                    

Gözlerim yavaşça aralanırken ağzımdan belli belirsiz bir fısıltı çıktı. Açıkçası ne dediğimi ben bile bilmiyordum.

Ne zaman uyumuştum? Hafızamı yoklayınca her şey teker teker beynimde canlandı.

Bayılmıştım. Ya sonra? Buraya ne zaman getirilmiştim?

Duvarların renginden ve yapısından anladığım kadarıyla hala Mavi Maris'deydim. Yatak bile okyanus gibi kokuyordu.

Yavaşça doğrulup yataktan indim. Başım feci derece de ağrıyordu. Elimle alnımı ovuştururken pencereden dışarı baktım.

Etraf zifiri karanlığa gömülmüştü. Gece, geç olmalıydı saat. Bu da yaklaşık bir gündür uyuduğumu gösteriyordu.

Çıplak ayaklarım soğuk zemine değdikçe, nedense kendimi daha iyi hissediyordum ama odadan çıkma isteğine karşı koyamamıştım.

Siyah Maris'de koridorlar ve merdivenler çok karışıktı. Ayrıca boğucu bir havaya sahipti. Burası ise tam tersiydi. Yüksek katlardan birinde olmama rağmen hemencecik inmiş ve çıkışı bulmuştum.

Ayaklarım yarı nemli, serin toprağa değer değmez pozitif bir enerjiyle dolduğumu hissettim. Geniş bahçede uzun süre dolanacaktım bu gidişle...

Rengarenk çiçeklerin üzerine ay ışığı vurdukça karanlığın aksine parlıyorlardı. Yaklaşıp bir süre çiçeklerle oynadım. Kokuları da harikuladeydi.

"Çiçekleri seviyorsun."

Blue'nin o büyük kanatları karanlıkta kendini masmavi gösterirken, ben susup yüzünü inceledim. İfadesi dün geceki gibi sert değildi. O delici bakışları da yumuşamıştı.

"Güzeller..."

Sesim kararsız çıkmıştı. Sanki yalan söylüyormuşum gibi... Kendime kızıp bakışlarımı ondan alıp tekrar çiçeklere döndüm.

"Kendinle çok savaşıyorsun. Böyle giderse kaybedersin."

Şaşkın gözlerle ona tekrar baktım. Böyle bir şey beklemiyordum.

Ben kelime darağcığıma başvurup uygun sözcükleri ararken ne yazık ki yetersiz kalmıştım. Susup şaşkın gözlerle onu izlemeye devam ettim.

Hala bana bakarken gülümseyip başını olumsuz anlamda salladı.

Omuzlarını dikleştirirken büyük kanatlarını salladı. Sallamasıyla kanatları küçüldü ve sırtında kayboldu.

Ben ikinci bir şaşkınlıkla onu izlerken ellerimi elbiseye sildim. Avuçlarımın içi terliyordu.

"Gel benimle."

Blue yürümeye başlayınca peşine takıldım. Oldukça hızlı yürüyordu. Koca bahçeden çabucak çıkmıştık.

Burnuma her ne kadar göremesem de deniz kokusu dolarken Blue'yu takip etmeyi bıraktım. Yorulmuştum, nefesim bile düzenli değildi.

Peşinde olmadığımı hissedince durdu. Hızlı da olduğu için aramızda hatırı sayılır bir mesafe oluşmuştu.

"Ne oldu?"

Derin nefesler alıp vermeye devam ettim. Dudaklarım kurumuştu, konuşacak halim yoktu zaten.

Kaşları çatılırken çabucak yanıma geldi.

"Sen iyi misin?"

Gözlerimi kaçırırken başımı olumsuz anlamda salladım.

"Nereye gidiyoruz ki?"

Bir süre kararsız bir biçimde beni süzdükten sonra birden eğilip beni kucağına aldı. Bunu yaparken dudaklarımdan istemsiz bir çığlık dökülmüştü.

YILDIRIM-The Cold WarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin