{16}

55 3 0
                                    

Terden sırılsıklam olan saçlarım alnımdan hızlıca çekilirken beni yatakta tutmaya çalışanlara nefretle bakarken deli gibi çığlık atıyordum.

Ama tüm bunların aksine uykum vardı. Hem de çok...

"Neler oluyor?" diyen Artemis'den nefret ediyorum. "Çekilin!" diye bağıran Afrodit'ten de. Doğum acımı dindirmeye çalışan bu iki Tanrıça'ya bakıyorum.

Onları öldüreceğim.

İki gün önce uyandığımda karnım burnuma kadar şişmişti. Artemis bunun ruhun erginliğine ulaşmak için hızlı büyüyen bir bebek olduğunu söylediğinde içim rahatlamamıştı. Sonuçta ben hamile kalalı 2 hafta olmuştu. Ve ben bugün 2 haftada 9 aylık bir bebek olabilen bu canavarı doğuruyorum.

Uykum giderek artarken bir çığlık daha kopuyor. Çığlık atanın ben olduğunu dakikalar sonra anlıyorum.

Zihnim çok yorgun.

Gözlerim kapanıyor yavaşça. Sonrasını düşünmüyorum...

"Artık uyan."

"Bunu isteyerek yapamam ki?" dedim arkası bana dönük olduğu halde benle konuşan kadına.

Güldü.

"Onu kastetmiyorum. Gözünü aç."

Kafam karışmıştı. "Gözümü açtığımda uyanmış olurum zaten ama bu isteyerek yaptığım bir şey olamaz."

Yine güldü.

"Kendine gel Lauren. Gözlerini aç ve olanları gör." dedi ve bana döndü.

Birden kendimle karşı karşıya geldim. Karşımdaki bendi... Bense karşımdakinin ta kendisiydim...

Yine hiç tanımadığım bir odada, hiç görmediğim bir yatakta açtım gözlerimi. Tanıdık gelen tek şey yanımda uzanan Marvel'dı.

Gözlerinin altı morarmıştı. Hiç mi uyumamıştı? Uykusunun olduğuna adım gibi emindim ama o inatla gözlerimin içine bakıyordu.

Çok uzun sürmedi uzanıp beni öpmesi. Geri çekildiğinde garip bir hisle ona sarıldım. O da çoktan kollarını bana sarmıştı.

"Lauren..."

Başımı kaldırıp yüzüne baktım. Yüzünde ufak bir gülümseme oluştu.

"Artık seni benim uçurmam gerekmeyecek."

"Neden?"

Gözlerini kapattı. "Bilmem."

Aklıma gelen ilk şeyle yatakta doğrulup karşımdaki aynaya baktım. Ve üstümü çıkarttım.

Biri siyah biri beyaz renkte kanatlarım vardı.

Sonra gözlerimi kanatlardan ayırıp karnıma baktım. Ve hemen Marvel'a.

Bunu bekliyormuş gibi tekrar gülümsedi. Çenesiyle odanın ucunu gösterirken bakışlarımla onu takip ettim.

Hiç de sıradan olmayan bir beşik vardı gösterdiği yerde. Hızlıca yataktan çıktım ama yavaş adımlarla beşiğin yanına ulaştım.

Bembeyaz teni ve yemyeşil gözleri vardı. İri iri gözlerle huzur içinde tavanı seyreden bebeğe baktım bir süre. Sadece baktım.

"Bugünlerin tadını iyi çıkar. Çok hızlı gelişecek."

"Biliyorum." dedim hala hayran hayran onu izlerken. Onu hakettiğimden emin bile değildim.

"Büyümesi sonsuza kadar sürecek mi?"

"Hayır. Ruhunun erginliğine ulaştığında normal bir sürece binecek gelişimi."

Gelişimlerin Dünya ile Gyna arasında fark oluşturduğunu biliyordum. Marvel'a baktım.

"Dünya'da 19 yaşındaydım. Peki burada?"

"28. Ben de 30."

"Ruhu kaç yaşında?"

"Burada 17."

Yani 17 yaşına gelene kadar iki günde bile büyüyebilirdi. İçim berbat bir hisle buğulanırken yavaşça kucağıma aldım onu.

Kucağıma alınca yeşil gözleri yavaşça beni buldu. Ve bir bebeğin aksine yavaş ve büyüleyici bir biçimde gülümsedi.

"Adı sen de istersen Tracy olabilir ya da Maria-"

"Eva." dedim net bir sesle Marvel'ın sözünü keserken. "Adı Eva olacak."

Marvel birkaç dakika düşündükten sonra gülümsedi. İsmin anlamını hatırlamış olmalıydı.

"Bekle." diye mırıldandı kendi kendine. "Bekle bizi Olimpos."

YILDIRIM-The Cold WarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin