4. BÖLÜM : SIRLAR AYDINLANIR

72 19 0
                                    

Gerçek miydi bu gördüklerim yoksa zihnimin bir oyunu mu? Rüya da olabilirdi. Evet evet. Bu aralar fazla saçma rüyalar görüyordum. Bu da onlardan biri olmalıydı. Hemen uyanmalıydım. Gözlerimi sımsıkı kapadım. Bir... İki.. Üç... Açtığımda manzara hala aynıydı. Baştan aşağı siyahlara bürünmüş bir adam. Belki de kadın. Yüzü görünmüyordu. Erim'e kaydı bakışlarım. Şaşkın ifadesi gördüğüm şeyi onunda gördüğünü ispatlıyordu. Peki ama kimdi bu? Sabahtan beri evde yalnızdım. Hatta kapıya bakmaya gitmeden önce mutfakta son hazırlıklarımı tamamlıyordum. Ne ara girmişti içeri? Karşıdaki kişi içimden sıraladığım soruları duymuş gibi bir anda hareketlendi. Çok hızlıydı. Bu haliyle kabuslarımın baş kahramanına benzettim onu. Karaltıya. Saniyeler içinde yanımda duran Erim'i küçük bir kâğıt parçası gibi havaya kaldırıp sert zeminle buluşturduğunda, çığlık çığlığa haykırdım. Başının etrafında kendi kanından küçük bir gölet oluşmuştu ve saçları alnına yapışmıştı. Narin vücudu hareketsizce yatıyordu. Yanına gitmek istedim. Fakat ayaklarım yere çivilenmiş gibiydi. Hareket edemiyordum. Yardım istemek için ağzımı açtım. Sesim beni çoktan terk etmişti. Çaresizlik içinde sevdiğim adama baktım.

"Merak etme. O ölmedi."

Nihayet konuşmuştu siyahlar içindeki bu adam. Erkekti ve sesinde tuhaf bir şekilde huzur vardı. Tatlı bir melodi gibi. Bir parçam ondan zarar gelmeyeceğini söylüyordu. Tüm bu düşüncelerim arasında bakışlarım tekrar yerde hareketsiz yatan Erim'e kaydığında kendimden utandım. Sevdiğim adamı bir hiçmiş gibi katleden bu iğrenç yaratık hakkında birkaç saniye de olsa güzel şeyler düşünmüştüm. Ne yapıyordum ben böyle? Birden kaldırdım başımı. Korkmadan. Meydan okurcasına. Bal rengi gözlerimi şapkanın altında gizlenen bu adamın üzerine diktim. Adım adım bana doğru yaklaşıyordu. Ölümün nefesini ensemde hissediyordum adeta. Ama en ufak bir duygu kırıntısından bile mahrumdum. Gözyaşları eşliğinde beklemeye başladım. Uzun kollar anne şefkatiyle bedenime dolandığında,gözlerimin yavaş yavaş kapandığını hissedebiliyordum.

.......................

Bembeyaz örtü tıpkı gelinlik misali örtmüştü uzun vadiyi. Şelalenin gürül gürül akan suları donmuştu. Gökyüzünden dökülen beyaz kar, normalde hiç ısınmayan bedenime değiyor fakat hiç üşütmüyordu. Her zaman yemyeşil olan ağaçlar yapraklarına veda etmiş, kar tanelerini misafir ediyordu üzerinde. Hava kararmıştı. Burada akşam olduğunu bile bilmiyordum. Arkadan gelen kurt sesleri ise geceleri buranın pek tekin olmadığının habercisiydi sanki. Yürümeye başladım. Nereye gittiğimi bilmiyordum. Sadece yürüyordum. İleride küçük şirin bir ev olduğunu görünce gülümsedim. Adımlarımı hızlandırarak eve doğru yürüdüm. Bahçe kapısından girdim. Merdivenleri tırmandıktan sonra tam kapıyı çalacaktım ki kapının açık olduğunu fark ettim. Korkak adımlarla içeri doğru süzüldüm. Sesler geliyordu. Biraz daha ilerleyince genç bir adamın neşeli şarkılar eşliğinde yemek hazırladığını gördüm. Özenle hazırlanmış bir masa vardı. Beni görünce sırıttı.

"Nihayet gelebildin."

Siyah saçları,ela gözleriyle onu karşımda görünce nedense hiç şaşırmamıştım.

Hayatımın en taze,en mutlu sabahına uyanmıştım nedense. Pencereden içeri süzülen ışık yaz mevsimini vurguluyordu. Kanlar içinde yerde yatan Erim gözlerimin önüne gelince içim cız etti. Yaşadığım şok etkisi tüm duygularımı esir etmişti kendi bünyesinde. Ağlayamıyordum,korkmuyordum. Sadece içimde yoğun bir merak vardı. Ve bu merakla yumuşacık yatak üzerinde doğruldum. Gözlerim tek tek etrafı taradı. Bir odadaydım. Bembeyaz, şirin bir oda. Yere kadar uzanan perdeler duvak misali dolduruyordu zemini. Hemen karşımda yemyeşil bir kapı vardı. Odada bir renge sahip olan tek şey oydu. Ayağa kalktım. Deli gibi çarpan kalbim hiçte yardımcı olmuyordu. Kapıyı açmakla açmamak arasındaki o ince çizgide gidip gelirken, nihayet ağır basan yine o çok meşhur merakım oldu ve elimle tokmağı kavradım. Ve mutlu son... Kapı sonsuz bir uçuruma açılıyordu. Çılgın dalgalar kayaları büyük bir hınçla dövüyor ve bu manzara başımı döndürüyordu. Düşmek üzere olduğumu anlayınca kapıyı kapattım. Ev uçurumun üzerine mi inşa edilmişti? Pencereye doğru yürüdüm. Huzur burasıydı. Yemyeşil çimenler üzerine kurulmuş salıncak rüzgarın etkisiyle kendi kendine sallanıyordu. Bembeyaz papatyalar üzerinde büyük bir keyifle uçuşan kelebekler hep hayalimde canlandırdığım mutluluğun anahtarı gibiydi. Bir an için tüm yaşadıklarımı unutturdu bu manzara. Pencereyi açtım. Beni buraya getiren kişi kaçmamam için kapıyı uçurumun üzerine koymuştu ama pencere zeminle birleşikti. Üstelik hiçbir koruması yoktu. Cennetle cehennem tek bir yerdeydi sanki. Çelişki içinde tek bacağımı dışarıya attım.

RUH VE KADERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin